Fırtınalar ve Kılavuzlar
13 Nisan 2016 15:23 / 1167 kez okundu!
Accident prone diye bir deyim vardır. Türkçe “kazaya yatkın” diyebiliriz. Bazı insanlar çok başarılı olsalar da, bir dönem çok fazla kaza yapmaya başlarlar.
Barlasın yazısını okuyunca aklıma gelmedi desem yalan olur.
Mehmet Barlas güzel bir yazı yazarak Erdoğan ile empati yapmaya çağırmış okurlarını:
“Denizcilik Okulu’nda.. son sözlü sınavında: “Geminin dümenindeyken bir fırtına patlasa ne yaparsın” diye sormuş. Kaptan adayı hemen “Demir atarım efendim” diye cevaplamış soruyu. Heyet başkanı “Bir fırtına daha patlasa ne yaparsın” deyince de “Bir demir daha atarım” demiş delikanlı. Sınav heyeti başkanı “Peki bir fırtına daha çıksa ne yaparsın” deyince kaptan adayı sinirlenmiş, “Denizlerdeki bütün fırtınaların benim gemimi hedef almaları mı gerekiyor” demiş.”
Erdoğan’ın başına yerel ve küresel fırtınaların geldiğini yazıyor ve tüm fırtınaların Türkiye’nin başına mı gelmesi gerektiğini soruyor. Mesele şans veya şansızlıktan ziyade tek ve ebedi kaptan ben olmalıyım iddiasından kaynaklanıyor olabilir mi?
Tüm fırtınaların Türkiye gemisini vurması gerekmiyor tabii ki. Hekimlikten örnek vereyim: çok başarılı bir dahiliyeci safra kesesi rahatsızlığını tedavi etti, akciğer hastalığını da. Hasta çok ünlü ve zengin ve doktora da güveniyor .. kol kemiğini kırdı .. Dahiliyeci “benim hizmetim, bilgim görgüm, eğitimim buraya kadar” deyip bir ortopediste göndermez ise hastayı… Ve tek tedavi eden doktor “ben kalacağım” der ise,
Hekimin
1) ruh hali hakkında ne düşünürsünüz?
2) Kritik yapanı hapse yollama gibi istekleri var ise ne düşünürsünüz?
Sonunda tüm fırtınalar o hekimin hastasını veya hekimi veya o kaptanın gemisini bulmaz mı?
Kılıçdaroğlu nun sözü hakkında Öcal Uluç Gözlem’de çok güzel yazmış: “Önüne yatmanın anlamı”, eğer AKP’liler söylerse “Kalkan olmaktır”, yoook, eğer CHP’liler söylemişse, “Altına yatmaktır”; neden şaşırıyoruz, zaten ülkemizde yıllardır “anlayış ve anlatışta” bu sistem işlemiyor mu?..”
Zarf ile mazrufu ayırdetmekte zorlanıyoruz vesselam, çocuk tacizinin üstüne gideceğimize içeriği bırakıp şekil üzerine hakaretler yağdırıp davalar açmaya kadar götürüyoruz işi, liyakat ve sadakati ayıramayınca o hanımefendi bakan oluyor ve böylesine bir düzeyde siyaset yapılıyor. İstifa edecek düzey yok. Çok üzücü ülkemiz için.
Metin Münir ise T24 de uzman gazeteciliğin ülkemizde yerleşmediğinden haklı olarak yakınıyor. Yolsuzlukların üzerine tüm basının gitmediğinden ve kendi aralarındaki rekabetten fırsat bulup haber değeri üzerinden saf tutamadıklarından, maalesef çok haklı olarak şikayetçi. Ayni saf tutamama illetini hekimlerde de görebilirsiniz, mimarlarda da, kuaförlerde de. Birbirlerini kötülemekten saf tutamıyorlar. Gördüğüm kadarı sadece ilaç sanayii bir araya gelebiliyor. Zamanla bu kültür olacak ve oluşacak umalım .
Mahmut Tolon