İstanbul'dan gelen Yeni Urlalı'ya

12 Mart 2018 19:23 / 1408 kez okundu!

 

 

Sevgili Yeni Urlalı. Gari epeyce bir Urlalı olarak sizinle biraz sohbet etmek istedim.

Açtığınız veya açacağınız mekanda “askıda ekmek, çay, kahve” vs. gibi şeylere özenmeyin. Epeyce sığ bir yaklaşımdır ve batıdan ithaldir. “Askıya as!” demek bir gösteriştir. Bir de oraya gelenin “askıdan bir ekmek” istiyorum demesi gururunu rencide edebilir.

Daha iyisi ve eskisi ve bu topraklara özgünü “sadaka taşıdır”! Mekanın dışında bir yere içinde bir kovuk olan taş koyun. Geçerken elini kovuğun içine koyanın para aldığı mı, koyduğu mu belli olmaz, bir kapalı el girer, bir kapalı el çıkar. İsteyen kovuğa ekmek parasını bırakır. İhtiyacı olan oradan parayı alır ve gider onun ile ekmeğini alır. Kimin aldığı kimin verdiği belli olmaz.

Aynı şekilde evrende kelebek etkisi falan diye yeni moda şeyleri anlatmakta ve bunu fizik ney diye yutturmaya çalışanlar var. Ve “bir mıh bir nal kurtarır, bir nal bir süvari kurtarır, bir süvari bir ordu kurtarır falan “ diye de Cengiz Han’a yakıştırılan bir şekilde kültürümüzde ve diğer kültürlerde de vardır.

Basit gerçekler yabancı lisanda söylenince falan daha derin olmaz.

Koskoca villalarda her tarafı ışığa boğmayın derim. Yolların bahçelerin karanlık olması güzel bir şeydir. Gece yıldızları görebilme fırsatı verir. Şehir gibi ışıl ışıl olunca geceyi hissedemezsiniz. Neden taşraya geldiniz o zaman? Karanlıkta yürüyebilirsiniz, bir on dakika içinde gözleriniz alışır ve görebilirsiniz. Sık sık lamba açıp kaparsanız ise gözleriniz alışamaz ve göremezsiniz. Yani daha yavaş daha iyi adaptasyon sağlar.

Bir de karşınızdakine kaşığının alabileceğinden fazlasını yedirmeye çalışırsanız bu belki kendi anlama zorluğunuzun dışa vurumu bile olabilir. Veya iyi niyetinizden veya kapasitenizden şüphe etmeyeyim de “öyle algılanabilir” diyeyim. Alış veriş gönüllü olunca uyumludur. Biraz da İstanbul’da çok önemli bir insan olduğunuzu herkese anlatmasanız da olur anlamında söyledim. Çok da ilgi çekici olarak algılanmayabilir.

Zenginliğine güvenme, bir kıvılcım alır götürür. Güzelliğine güvenme, bir sivilce alır götürür...

Ben artık İstanbul’a hiç gitmiyorum. Benim için orada çok fazla insan var. Ama Urla da kalabalıklaşıyor. Umuyorum daha önce kaç kez yazdığım gibi trafikle ilgili insanlar bir şehir çemberi ve bazı yolları tek yön yapmak için harıl harıl çalışıyorlardır. Yollar atık su kanalları döşenince patates tarlasına döndü. Bu da geçer, sonra doğal gaz boruları için tekrar kazarlar, o bitince elektrik hatlarını ve fiber hatları boruları yer altına alma projesi faaliyete geçer. Tekrar kazılır, istihdam olur. Hepsi de geçer. Trafik ve yolda tamirat olayını zaten İstanbul’dan biliyorsunuz. Biraz ne köy ne kasabamsı olmakta Urla. Akşam deniz kenarında, örneğin Kum Denizinde (Kocasahil) tek başına yürümek elde bir baston olmadan başıboş köpekler nedeniyle zor olabiliyor. Gündüz uysal ve sakin olan köpekler üç beşi bir araya toplanıp gece saldırabiliyorlar.

Huy ve Haz

Şehirde olduğu gibi kasabada, köyde de hep üç gram eksik tartan esnaf vardır. Bunu bir huy haline getiren de. Bilinçli yapan olduğu gibi belki bilinçaltında haz alanı da. Fazla veren hep kazanır sonunda. Dostluklarda da. Bir komşum vardı, çift sürerken hep çeyrek pulluk benim tarlama geçerdi. Bir yıl ona tarlayı kiraladığımda sürerken gördüm ki çeyrek pulluk kendi tarlasına tecavüz ediyor. Yani hep kötü niyet falan değil, basit bir huy ve haz veya kaşığına ne kadar alabileceği meselesi. Büyük şehirden beldeye gelince farklı, belki daha yavaş bir kültüre geçiyorsunuz. Hoş geldiniz. Korkmayın, Urla Alaçatı gibi bir akvaryum olmayacaktır. Ne de olsa bu yarımadaya isim veren merkezidir.

 

Mahmut TOLON

09.03.2018

 

Son Güncelleme Tarihi: 13 Mart 2018 09:56

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.