Komünizm, Behice Boran şiirleri, çoklisanlı bilinç

23 Kasım 2011 13:25 / 3689 kez okundu!

 


Behice Boran 70 yıl önce 24. yaş gününde anneme İngilizce bir şiir ithaf etmiş. Annemin Behice Boran ile teması sanıyorum 1941’den sonra epey azalmış. Aile efradından kimse sonraları Behice hanımın bahsinin geçtiğini anımsamıyor. Annemin Mihri Belli’nin kızkardeşi Remime Köymen ile dostluğu yaşamları sonuna kadar sürdü. Ben kendisine “Teyze” derdim, eşine “Enişte”. Çocukları ile yakınız.

Remime Köymen’den yaşarken duyduğum kadarı, üniversite yıllarında bir süre üçü beraber oturmuşlar. Ne mutlu Behice Boran’a, ölümünden bu kadar sene sonra düşün dünyasından etkilenenler behiceboran.org diye bir site kurmuşlar. Annemin de ölümünden 10 yıl kadar sonra Çocuk Esirgeme Kurumu'nda bir anma gecesi yapıldığını duyup hayret etmiştim. Genelde ülkemizde aile efradı ismin unutulmamasına gayret ederler.

Bu ana tarafım. Babaannemin ağabeyi ise Ali İhsan İloğlu namı diğer Kör Ali. Türk Karl Marx’ı denmiş Kör Ali’ye. Peçe’ye karşı olduğundan doğru aklımda kaldı ise Ziya Gökalp’in hakkında yazdığı bir taşlama var. Kaderin cilvesi, babam Yassıada’da yatarken 1961 anayasasını yapanlar dayısının, yani Kör Ali’nin (meslek temsili ) fikirlerinden yararlanmışlar. Doğumumdan önce ölen Kör Ali‘yi sonra İlhan Tekeli ve Selim İlkin’in kitaplarından öğrendim ve ağabeyimden. Kör Ali pratikten yani belediyecilikten, İttahatı Terakki’den gelen bir düşünürmüş. Kardeşi Asım Dayımı (Asım Süreyya İloğlu) çok net anımsıyorum, birkaç lisan bilen zarif bir insandı.

İlginç bir tesadüf; benim Almanya’daki liseden sınıf arkadaşım ve hala skype'dan senede birkaç kez sohbet ettiğim Wolfgang Hucklenbroich de, duvar yıkılmadan önce Batı Alman Komunist Partisi’nin Genel Sekreteri idi. Başlıbaşına öykü, hatta roman olacak bir yaşamı var.

Fury şiirini İzmirizmir.net ve yarimada.org‘da yayınladım. Sonra Akşam Gazetesi’nde yayınlandı. Akşam şiirleri kaynak kullanmadan yazmıştı. Behiceboran.org'dan da ısrarla yayınlamak istediler. Yirmili yaşta bir kadının yabancı bir lisanda yazdığı şiirlerini insanlık mirası olarak gördüğümden sevinerek verdim izni. Biraz kendi geçmişimden bahsettim. Böylesi bir soy, insanı birşeylere mecbur eder mi dersiniz? Hiçbir şeye mecbur etmez bence. Beni esas daha ziyade mecbur eden ve kimliğimi bulmamda yardımcı olan ögeler muhtemelen başka şeylerde gizli.

Babamın darbe hapishanesinden çıkınca geçinmek için iş arayışı, Türkiye’de bulamayınca Almanya’ya gidişi. Yalnız ve dünyayı anlamakta zorlanacak kadar kırılmış bir insanın orada çalışırken benim ona destek olmak üzere Almanya’ya yanına gönderilmem. Yıkanmak için şehir banyosuna giderek bir pansiyonda kalışımız. O birinci, ben ikinci katta, tuvalet zemin katında. Almanya’da lise. Sonra Alamanya’da bir Türk olarak üniversiteye gitmem, orada azınlık, dönünce burada azınlık “Alamancı” olmam falan. Yani Behice Hanım’ın “Hayatım” şiirinde yazdığı gibi tekrar tekrar baştan başlamak, başka tekrar kalmayıncaya kadar. Ama yaşamımı kendim yoğurduğumdan emin değilim, daha ziyade tesadüflerin yoğurduğu ve benim, olanları öne doğru yaşarken, Kjeerkagard’ın dediği gibi geriye yönelik anlama çabalarım. Komunizm’e gelince, bilincin ürettiği bir akım olduğu için çok saygı duyarım ama son tahlilde uygulamanın içinden çıkmayan teorilere “Elhamdülilah” pek sıcak bakmam. Londra’da ödünç puro alarak yazılan yazılara da. Birçok kadim komünist dostumu kızdırmayı göze alarak ekleyeyim. Lenin’i hırsına yenik düşen bir düşünür olarak görüyorum- öfkesine değil. Stalin'i ise ilkel, ırkçı bir diktatör.

Şair deyince: annem Byron ve Nazım Hikmet’i çok severdi. İkisi de son derece yetenekli ve yakışıklı insanlar. Ben politikaya müdahil olan şaire bilhassa ulusalcı olana biraz uzak kalıyorum. Yazar olarak ve genelde yetenekli olan rahmetli Mine Urgan’ın “politikadan anlamam” demesini de biraz; “Madem yüzme bilmiyorsun, ne işin var kavak ağacında?” diyerek okumuştum. Yunus Emre, Shakespeare felsefi derinliğe de eriştiklerinden bence şairlikte en üst mertebe. Erişkin insan bu elektronik çağda “şair” ise sanki artık reklamcı ve metin yazarı mı oluyor? Emeğe saygım çok, çabuk iş konfeksiyon türü kelime uyumuna (Lingusitik eğlendirici ve etkileyici hokkabazlık? Netice itibariyle zarf, içerik yoksa biraz boş olabiliyor) biraz da şüphe ile yaklaşıyorum. Almanca’da 18yy'dan beri “Poet-Şair” kelimesi yerine her türlü yazma işiyle uğraşana “Dichter” deniliyor. Ama çok dilli akıl (multilingual mind) biraz öyle çalışıyor. Bir lisandaki beceri seviyesi günden güne değişebiliyor ve o anki özgüven ve odaklanma ile yakınen ilgili, çoklisanlı bu sayede daha geniş bakış açısı ve düşünerek konuşabilme şansı elde edebiliyor. Behice Boran da belki de çoklisanlı olduğundan yoğun hisleri harmanlayıp bir ekol oluşturabilmiş. Tek ulus tek lisan modası biraz dünyada olduğu gibi ülkemizde de sona eriyor galiba ve çoklisanlılık bakımından şanslı bir ülkeyiz. Esasında ben çok verimli ürünler bekliyorum birden fazla lisanlı kesimlerden burada sadece Kürtçe-Türkçe anlaşılmasın, Lazca –Türkçe, Almanca-Türkçe, Arapça-Türkçe de olabilir.


Mahmut TOLON

23.11.2011

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.