REÇETE Mİ, PEÇETE Mİ?
06 Haziran 2010 02:18 / 2722 kez okundu!
Kemal Kılıçdaroğlu ile dostluğumuz yirmi yıla dayanmış. O zamanlar genç bir hekim olarak Maliye’nin bir uygulamasını kritize etmiş ve doğru bildiğim yolu göstermiştim.
Cumhuriyet Gazetesinin ikinci sayfasında yayınlanmıştı. Birkaç hafta sonra Maliye Bak. Gel.Genel Müd.Yard. sıfatı ile Kemal Kılıçdaroğlu ayni sütunlarda yazımı yanıtlamıştı. Bu şekilde tanışıp dost olduk. Cumhuriyet Gazetesi arşivi sağolsun 1990 yılında yazılan yazıları bulup yolladı.
Üşenmeyen lütfen heriki yazıyı da okusun ozaman önerilen çözüm yollarından bir kısmı artık geçerli değil, bir kısmı ise umuyorum önümüzdeki yıllarda geçerli, olacaktır.
Altta Önce kendi yazdığım yazı/akabinde Kemal Kılıçdaroğlu’nun yazısını da buradan tekrar sizlerle paylaşacağım.
REÇETE, PEÇETE! (18.6.1990 Cumhuriyet)
Yeşil masada “olgunlaştırılmış” bir karar ile 1 Temmuz 1989’dan itibaren doktorlar, ancak vergi dairelerinin izni ile anlaşmalı bir matbaada bastırdıkları 3 nüsha olan reçeteleri kullanabiliyorlar. 1 Ağustostan itibaren eczacılar, Maliye’ye bildirimde bulunmaya başladılar.
Olabildiği kadar az bürokrasi ile işleri yürüteceğini söyleyen hükümetin, geçen yıl yaz başındaki üç reçete kararı şaşırtıcı idi.
Kim düşünmüş, kimlere danışma ve ne kadar sürede olgunlaştırma gereğini duymuşsa Resmi Gazete’de geçen mayıs ayında yayımlanan bir karar ile 1 Haziran 1989 tarihinden itibaren yeni bir uygulama, hastalar, eczacılar, hekimler ve vergi denetçileri arasında ilginç dönem başlatacaktı. Sonra kamuoyu, Maliye Bakanı ile Sağlık Bakanı arasında yapılan bir görüşme sonucu kararın uygulamasının bir ay sonraya ertelendiğini öğrendi.
Yeşil masada “olgunlaştırılmış” bir karar ile 1 Temmuz 1989’dan itibaren doktorlar, ancak vergi dairelerinin izni ile anlaşmalı bir matbaada bastırdıkları 3 nüsha olan reçeteleri kullanabiliyorlar. 1 ağustostan itibaren eczacılar, Maliye’ye bildirimde bulunmaya başladılar.
Gülmece açısından...
Canımızı sıkmadan olay gülmecesel (mizahi) açıdan kısaca özetlemekte yarar var. (Resmi Gazete’ye göre doktorlar bu üç nüshadan ibaret olan reçeteyi ancak serbest vergi makbuzu ile birlikte hastaya verebilecek. Bir nüshası doktorda kalacak, bir nüshası ilacı satan eczanede kalacak ve bir nüshası da hastada kalacak…)
Eczacı: Efendim, reçetenizde yazılan dört ilaçtan sadece bir tanesi bizde mevcut:
a) Reçetenizin dörtte birini cart diye yırtıp eczanedeki reçete dosyasına koyar.
b) “İsterseniz çocuğu gönderip noterden reçetenizin tasdikli bir fotokopisini çektireyim”.
c) Hasta: “ o zaman ben o ilacı sizden alayım, öbürlerini başka bir eczaneden bulayım. Tabii reçetenin eczacı nüshası da o zaman bende kalsın. Çünkü hiçbir eczane bana yasal olarak öbür üç ilacı vermeyecektir..”
“C” şıkkında hesap uzmanı bir dostumun belirttiği gibi hasta bir ilacı “Şifa” eczanesinden alacak fakat orada hiçbir belge bırakmayacaktır. Öbür üç ilaçtan birini “Vefa” eczanesinden aldığını kabul edelim. Sonunda hasta “Cefa” eczanesinde son iki ilacıda bulur ve reçetenin “eczane” nüshasını bu eczaneye bırakır. Sonunda iki eczane birer ilaç satmış ve bu belge ellerinde olmadan satmış olacaktır. “Cefa” eczanesinin elinde ise dört ilaçlık bir belge olacak ve sadece iki ilaç satmış olacaktır. Tabii “b” şıkkının uygulanması yeni bir tebliğ ile zorunlu kılınacak olursa bu bürokratik karmaşa ortadan kalkabilir. Aynı zamanda dekorasyon mağazaları hekim muayeneleri ve eczaneleri için üç nüshanın birini koyacak şık dolaplar yaptırarak iş hacimlerini arttırırlar. Anlaşmanın matbalar ise yeni bir canlılık dönemi yaşar! Aynı zamanda zaten hala insanların ölümsüz olmasını sağlayamamış olan doktor ve eczacılar Resmi Gazete’ye abone olarak bu reçete yönergesinin muhtemelen ardından gelecek düzeltme, geliştirme ve mükemmelleştirme yazılarını da sıcağı sıcağına okuyabilirler.
Bu düşüncelerin bir kısmı gerçekleşti, bir kısmı uygulanmadı. Üç reçete kararı geçerli olmasına karşın ek bürokratik yük dışında tahminimce hekimlere ve maliyeye ek bir şey getirmedi. Yeni maliye bakanından çok daha pratik ve amaca yönelik bir sistem önerildiğini gazetelerde yazdı. Hasta sağlık harcamasını vergiden düşebilecek… Basit, sağlık olayında denetim uygulanması kolay bir yöntem. Tabii biraz daha geniş bir boyutta da bu pratik fikrin takibini ve uygulamasını yapmak gerek. Vergi veren kesim hükümetin politikası gereğince desteklenmesi gereken özel tıp kesimi! Resmi tıp kesimi ise döner sermaye adı altında benzer hizmeti çok daha özel bir şekilde gerçekleştiriyor. Üniversitelerin döner sermayeleri 10 milyarlarca ciro yapıyor. Birde özel ya da SSK Vakfı gibi yarı resmi vakıflar var. Sağlık olayını bir bütün olarak alıp KDV kapsamı, vergi bürokrasisinin basitleştirilip denkleştirilmesinde büyük fayda var. Oysa Maliye Bakanlığı bile; döner sermayeli, personel gideri, kira gideri olmayan “resmi tıbbı” koruyup özel tıbbı dışlayan bir tutum içinde, 29 Şubat 90 tarihli Resmi Gazete’de “Tedavi, resmi kuruluşlarda 4 hafta içinde yapılamazsa özel kuruluşlarda yapılacaktır” deniliyor. Özel tıbba sevk için bir sürü bürokrasi gerek. Oysa tıbbı, özelde de resmi kuruluşlarda da yapan aynı ülkenin vatandaşı, aynı eğitim aynı denetimden geçmiş. Tıbbın denetimini, desteklenecek yerel tabip odalarına bırakarak resmi ve özel tıbbın denetimini yaptıktan sonra tıbbi ve “özele sevk” bürokrasisinin kaldırılması ya da azaltılması o kadar da zor değil. Sadece istek sorunu. Eğer hep adı geçen “serbest seçim ve serbest rekabet” tıpta uygulanırsa bundan hem azalan ve ferahlayan bürokrasi hem de vatandaş faydalanır. Kira, personel giderleri ve vergisiz döner sermaye mekanizması ile çok “özel” bir konuma sahip “resmi” tıp ile “özel” tıp mevzuat açısından da denkleştirilirse devlet, “ şu aleti ihaleyle şöyle mi alayım vs.” gibi işlerden sıyrılıp politik seçenek ve denetim gibi görevlerine daha rahat bir şekilde yönelebilir. Bir kararname ile sevk işlemi basitleştirilebilir. “isteyen, istediği yerde şu ya da bu tıbbi hizmetten" faydalanabilir. Devletin resmi kuruluşlarında bu hizmete şu kadar ücret biçilmiştir. Başka bir yerde muayene, tetkik, tedavi olduğunu ya da gözlük aldığını, dişlerini yaptırdığını belgelendirene bu ücret ödenir, eğer arada bir fark var ise bunu da hasta kendisi öder” gibi.
Bu son derece ciddi kararın eleştirisini yaparken gülünç yönleri ön plana çıkarmaktan kasıt, belki de hekimler arası yapılan sohbetlerdeki atmosferi yansıtabilme çabası, Tabib odaları üç reçete kararına gerekli tepkileri zaten bir yıl önce gösterdiler.
ÖNERİLER
Teknik olarak da karar hakkında bir iki cümle yazmakta yarar var. 2219 sayılı Hususi Hastaneler Yasası’nın 26. maddesi gereğince, ikamet, iaşe ve hastanenin görevli hekimlerinin ücreti, alınan günlük ücret içerisindedir. Aynı yasanın 14. maddesi gereği 50 yataktan daha az yatağa sahip olan hastaneler eczane kurma olanağından yoksundur. Böyle açık bir kanun var iken ve uygulamada, dolayısı ile vizitesi yapılan hastanede yatan hastalara hastane eczanesinden ilaç temin edilmezse gereken ilaçların tümünü bulundurabilen bir ya da birkaç eczaneden temini gerekmektedir. Burada hastanenin görevli hekimi bir çok hasta için bir reçete yazar ya da özel muayenehaneleri olan hekimlerin listelerinde yazdığı ilaçları da bu reçeteye dahil eder. Özel sağlık kuruluşlarında yazılan reçeteleri bir ücret tahsilinin yanıtı olarak görmek mümkün olamaz. Hekimin özel muayenehanesinde bakılan hasta için de her reçete bir ücret tahsilinin kanıtı olarak görülemez. Hekim verdiği ilacın etkisini bir süre sonra değerlendirmek için hastayı tekrar görmek isterse genellikle bir ücret talep etmez. Bu süre ve takip vakanın ilginçliğine, daha evvelki yapılan muayeneler var ise bunların niteliğine göre değişebilir. Eğer reçete bir mali kısas olarak alınmak isteniliyorsa ve reçete ile vizite ücreti arasında bir bağlantı kurulmak istenirse bir reçete 3-4 muayene ücretini içerebileceği gibi, 4-5 reçete bir vizite ücretini içerebilen bir işlevdir. Bu işlevin sapmalarını, standartlarını ve istatistik yorum olasılıklarını ayrıca değerlendirmek gerekir. 3 reçete kararı bir bürokratik hata olabilir. Devleti yücelten hata olduğunu anlayınca düzeltmektir. 3 reçete kararı kaldırılmalıdır.
Mahmut Tolon