Soğuk savaşçılar ve 27 Mayıs
13 Nisan 2012 11:55 / 1460 kez okundu!
27 Mayıs milli bir felaket idi. Sadece benim için şahsi bir felaket değil, Türkiye Cumhuriyeti için bir facia idi. Babam Almanyada idi “saklayacak bir şeyim yok” diye döndü 27 Mayıs sonrasında, 55 yaşında dayak yiyip Yassıada'ya “tıkıldı”.
Uzun süre 27 Mayıs'ı savunan dostlarla olan tartışmalarda “şahsi tecrübemden o zamanki darbeyi yargıladığım” söylendi. Bence “onlar” kendi şahsi tecrübeleri dolayısı ile 27 Mayıs'a objektif bakamıyorlar. Bir kısmı hala bakamıyor. Bir kısmı daha objektif bakabilmeye başladı. Kimseyi de şahsi tecrübelerinin ve yeteneklerinin ötesine mecbur edemeyiz.
27 Mayıs öncesinde bugün ile mukayese edince daha fazla devlet vardı Türkiye Cumhuriyeti'nde. Nasıl 14 Mayıs 1950 öncesinde daha da fazla devlet var idiyse. Basın yayın tamamen devletin kontrolündeydi. Şimdi değil. Teknoloji gelişti.
Kendi şahsi deneyimlerini aşmaya bazıları muktedir oldu. Örneğin Mehmet Ali Birand, açıkça o zaman sonra yanıldığını söylebildi. Çetin Altan sonra, o zaman hatalı davrandığını açıkça söyledi mi – en azından ben bilmiyorum ama gidişatı daha doğru tahlil edebildi. Bir kısmı ise soğuk savaşçı olarak kalacaklardır, belki giderek daha az okunduklarını fark ederek, belki de fark etmeyerek. Babaları demokrat partide olan bazı dostlarım var, hala 1960 sonrasının borazanları gibi sesler çıkartıyorlar bir kısmı samimi olarak şeriata doğru gittiğimizden ürkerek. Dedim ya, kimseyi yeteneklerinden, görgülerinden, bilgilerinden öteye mecbur edemezsiniz. Ayrıca çok seslilik de olumlu bir şey.
1960'ın en büyük tahribatlarından biri yargı sistemimize olan etkisiydi. Bazı görüşteki insanlar Yassıada'dan sonra yargıya hakim olup kendilerinden sonra gelenleri belirlediler. 20 yıl boyunca 27 Mayıs çetesinin yaptığı darbe (bazılarına göre hala ihtilal veya devrim) aleyhine yazmak yasaktı!(Tedbirler kanunu) 27 Mayıs'ı bayram olarak kutladı bu ülke! Yılmaz Karakoyunlu mostralık bir örnek: “objektif olduğuna kendisi inanıp okurunu da inandırmaya çalışmakta” 27 Mayısı “ayıpladığını” yazıp “düzgün ve uygar bir anayasa getirdiğini” hala yazmaktadır.(Bakınız Kurt ve Tilki Karakoyunlu) “Katil'i ayıplıyorum ama doğrusu burnu ve gözleri çok güzeldi” der gibi. Evet tedbirler kanunu ve daimi senatörlüğü de getirmiştir 27 mayıs darbesi. O anayasayı hazırlayan “hukukçular” akıl vermişlerdi çetecilere “DPlileri yargılayın ve mahkum edin yoksa meşruiyetiniz kalmaz” diyerek.
27 Mayıs'ı, 12 Eylül'ü, 28 Şubat'ı nasıl aşabiliriz? Doğal olarak Cemal Gürsel ve Kenan Evren'i cumhurbaşkanları listesinden çıkartarak. İsimlerini devlet malından kaldırarak, o zaman dağıtılan özlük haklarını en azından bugünden itibaren keserek. DP “devri sabık yaratmayacağız” diyerek bir vendetta yani kan davasına karşı olduğunu söylemişti. O zamanki “Milli Birlik Komitesinden” yaşayanlar hala varsa doğal olarak yargılanmaları gerekir. Ama konuyu yargılanmaları mevzu bahis olanların yaşları da gözönüne alınırsa ve bu kadar yıl sonra özü itibariyle seri bir şekilde yargılayıp “ayıpladığımızı” paylaşıp, kapatıp önümüze bakma vaktimiz de geldi diye düşünüyorum. 12 Eylül, 27 Mayıs, 28 Şubat'ın yargılanmaları bir şova dönüşmeden, yeni yaralar açmadan bir daha benzer olayların olmasını önlemek üzere tarihe gömülmelidirler.
-------------------------------------------------------------------------
Bugün doğaseverleri ilgilendirebilecek bir yazı dizim Sabah gazetesi Ege ekinde başladı ve 3-4 gün sürecek: "Akhisarda çiftçilik öyküsü"
Mahmut TOLON
13.04.2012
Son Güncelleme Tarihi: 14 Nisan 2012 11:26