GEZGÝNÝN GÜNCESÝ: ÜRDÜN

13 Ocak 2011 00:45 / 4810 kez okundu!

 


Pablo Neruda “Yavaþ yavaþ ölürler / Seyahat etmeyenler” dizeleriyle gezginliðe alýþana, yaþamak için ilham veriyor. Yavaþ yavaþ ölmemek için yola çýkýyorum.

Brezilya dönüþü; “bir de aþk, son kale yüreðimde, terk edilmeyi bekleyen Ýstanbul” dinlencesi yetti. “Ömrümüz ayrýlýklar toplamý ve yolcu yolunda gerek” diyorum. Ardýndan 12 günlük yeni bir seyahate baþlýyorum. Bu kez; üç ülkeye kültür gezisi: Ürdün-Lübnan-Suriye

Kuþadasý Profesyonel Turist Rehberler Derneði’nin hazýrladýðý iþbu geziye 42 kiþi katýlýyor. Hepsi okumuþ çocuklar, fakat yaþ ortalamasý 50 civarý, yarým asýr yaþanmýþlýk var. Hepsi; ilgili, bilgili, öðrenmeye aç. Rehber aðýrlýklý gezginlerden oluþan bir gezideyim. Ýlk göreceðimiz ülke Ürdün. Amman’a Ýstanbul’dan hareket ediyoruz. Uçakla iki saatten biraz fazla sürede ulaþýyoruz. Türkiye ile Ürdün arasýnda saat farký yok. Jet- Lag da yok. Yani “hava yoluyla yapýlan hýzlý seyahatler esnasýnda yaþanan ve vücut üzerinde etkileri olan deðiþim”. Jet-Lag; uçakla seyahat esnasýnda dünyanýn zaman dilimleri geçilirken insan vücudunun bu hýzlý zaman deðiþimine adapte olamamasý hali. Kýsaca, yerel saatle beynimizin hipotalamus bezi tarafýndan düzenlenen vücudun biyolojik saatinin uyumsuzluðu olarak da bilinen durum, Brezilya’da yaþadýðýmýz sýkýntý bu gezide yok.

Gezgin olarak hiç mutluluktan delirmedim ama sanýrým gezerek delirmekten mutlu olacaðým.

Güzergâhýmýzýn belli olduðu gezimizin dönemeçlerini, sapaklarýný yaþamak gezginlerimizin seçimine kalmýþ. Elif Þafak, “Kader yolun tamamýný deðil, sadece yol ayrýmlarýný verir. Güzergâh bellidir, ama tüm dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir. Öyleyse ne hayatýnýn hakimisin, ne de hayat karþýsýn da çaresizsin...” diyor ve ekliyor: “Ýki türlü yaþanýr hayat eðer bir þeye benzeyecekse: Ya kendini yok edeceksin hayatýn içinde ya da hayatý yok edeceksin kendinde.”

Ürdün ya da resmi adýyla Ürdün Haþimi Krallýðý Ortadoðu'da bir Arap ülkesi. Kuzeyinde Suriye, kuzey doðusunda Irak, güneyinde ve doðusunda Suudi Arabistan, batýsýnda Ýsrail ve Batý Þeria ile sýnýr komþusu. Ürdün’ün nüfusu 6 milyon. Baþkenti Amman’ýn nüfusu ise 2 milyon 500 bin kiþi. Ürdün nüfusunun yüzde 90’ý Ýslam dinine inanýyor. Konuþulan dil Arapça.

Ürdün, Ýslamiyet yayýlýnca Arap-Ýslam Devleti'nin sýnýrlarý altýna giriyor. Bir dönem sonra; önce Memluk, sonra Osmanlý egemenliðine giren Ürdün, I. Dünya Savaþý sonunda Osmanlý egemenliðinden çýkýyor. 1921 yýlýnda Ýngiliz mandasý olarak “Mavera-i Ürdün Emirliði” adýný alýyor ve baþýna da Þerif Hüseyin'in oðlu I. Abdullah geçiyor. Ürdün, II. Dünya Savaþý'nýn ardýndan 1946 yýlýnda baðýmsýz bir krallýk oluyor.

I. Abdullah, Ýngilizlerden baðýmsýz hareket etmek isteyince öldürülüyor. Ardýndan yerine oðlu Tallal geçiyor. Akli dengesini yitiren Tallal ise tedavi olmak için Ýstanbul'a geliyor, bu kez onun yerine oðlu Hüseyin geçiyor. Hüseyin'in vefatýndan sonra yerini þimdiki Kral 2. Abdullah alýyor.

Ürdün’ün yüzölçümü: 92,300 km². Ýklimi: Kuru çöl iklimi. Biz 11 aralýkta Amman’a geldiðimiz de yaðmur yaðýyor. Ürdün’lü rehberimiz “bereket getirdiniz” diyor. Zira sadece Kasým - Nisan aylarý arasýnda yaðmur mevsimi yaþanýrmýþ. Ancak 11 aralýk gününe kadar beklenen yaðmur yaðmamýþ.

Ürdün’ün doðal kaynaklarý arasýnda fosfat, potas var ancak petrol yönünden zengin deðil.


Ürdün’de Birinci Gün

Bugün Pazar. Ürdün’de haftanýn ilk çalýþma günü. Tatil günleri Cuma ve Cumartesi günleri. 10 yýldýr tatil günleri böyleymiþ. Daha önce perþembe ve cuma günleri tatilmiþ. Saat 08.00’de mesai saati baþlýyor saat 15.00’de bitiyor. Öðlen yemek arasý yok. Sadece 15 dakikalýk namaz ve ihtiyaç molalarý var.

Güneye doðru yola çýkýyoruz. Yol üzerinde 6 özel üniversite var. Bir benzin istasyonuna giriyor ve bekletiliyoruz. Otobüse bir sivil polis gelip katýlýyor, gezi boyunca bizimle olacak. George Orwell’ýn “Büyük birader”i iþbaþýnda. Otobüsün içinde takipteyiz. Bu uygulama normalmiþ. Rehberimiz böyle diyor. Aksini söylemek mümkün mü?

Ürdünlüler eðitime çok önem veriyor, öyle ki; meydanýn birinde ilk defa bir kitap heykeli gördüm. Okuma ve yazma oraný yüksek: Yüzde 94. Ürdün’de 1.6 milyon öðrencinin 250 bini üniversiteli.

Bugünkü programýmýz; Amman- Bethany arasý 45 km. Ardýndan Ürdün ýrmaðý. Ýsa’nýn Vaftiz yeri.

7 Tepe üzerinde kurulu olan Amman þehir turundan sonra Madaba'da kutsal ülke kalýntýlarý ve 6. Yüzyýlda bugünkü Filistin topraklarýný gösteren ünlü mozaik harita ve kiliseyi gezeceðiz.

Önce mozaikleriyle ünlü Madaba kasabasýndayýz. Kentin tarihiyle ilgili turizm bürosunda hazýrlanmýþ bir film izliyoruz. Sonra kentin içinde yürüyüþ. Turizm Polislerinin beklediði ofisleri görüyoruz. Ardýndan M.S. 570 yýlýnda yapýlmýþ, daha sonra depremde yýkýlmýþ, 1884 yýlýnda yeniden yapýlan Rum Ortodoks Aziz George Kilisesi’ndeyiz. Kilise içinde, kutsal topraklarýn en eski haritasý var. Harita mozaikten yapýlmýþ, kilisenin tabanýnda 2 milyon taþla örülmüþ, fotoðrafýný hayranlýkla çekiyor, izlemeye doyamýyoruz. Yine kilisenin duvarlarýnda mozaiklerden yapýlmýþ tablolar mevcut. Mumlar yakýlýyor. Huþu içinde ibadet edenler, kendilerinden geçmiþler. Sesler kaynaþýyor yüreðimde, dayanamayýp Sezai Karakoç’un “Ben Azizin Hasreti” isimli þiirini okuyorum ibadet yerine.

“Ben Meryem'in yanaðýndaki tüyüm
Benim gözlerim yeþildir, onun gözleri kara
Ben günah kadar beyazým, o tövbe kadar kara.”

Mozaik üretimi ve satýþýnýn yapýldýðý bir fabrikaya gidiyoruz. Tamamen el üretimi harika mozaik masalar, tablolar, deve kuþu yumurtalarý, aklýnýza ne gelirse yapýlmýþ. Ancak ürünlerin fiyatlarý epey pahalý. Küçücük bir masa 1800 Dinar yani 2500 Amerikan Dolarý. Edinemiyor sadece bakýyoruz.

Madaba’dan 10 km uzaklýkta ve yüksekliði 800 metre olan Nebo Daðý’ný görüyoruz. Kum fýrtýnasý var. Yürümek çok zor. Neredeyse rüzgardan uçacaðýz. Oysa hava güzel olduðunda eksi (-) 400 metre olan Ölü Deniz'i görmek mümkün. Hatta Ýsrail güneþli günlerde görülüyormuþ. Hava muhalefeti görüþümüzü engelliyor. 1500 yýl öncesinden kalan, kilise tabanlarýna yapýlmýþ mozaiklerin bulunduðu müzeyi geziyoruz. Þekilsiz maddelere yeni ve ölümsüz þekiller veren, doðadaki dört mevsimi anlatan, el emeði, göz nuru akýl almaz güzellikteki mozaikleri izliyoruz. Tepedeki kilise restorasyonda. Gezemiyoruz. Ayný tepede Musa’nýn sembolik “asa heykeli”ni görüyoruz. Dönüþ yolunda da Musa’nýn asasýyla vurduðu yerde su çýkmasýný anlatýyor rehberimiz. Su çýkan yerde yapýlan kubbeler dikkatimizi çekiyor. Ýþte bu baþka hayatlar bizi çeken, tarihteki insan yüzleri, o yüzlere bakan bakýþlar, adýný koyamayacaðýmýz bir takým insan davranýþlarý, iç seziþler ve yoðun duyarlýlýklar.

Göçebelerin (bedevilerin) çadýrlarýný ve yanlarýndaki su tanklarýný yol boyunca görüyoruz. Ýklim, kuru havadan oluþuyor. Kýþ þartlarý bedeviler için çok zormuþ. Bulunduðumuz yüksekliklerde kar her sene yaðýyormuþ. Yazýn gündüz 45 dereceye kadar çýkan sýcaklýk, gece 20-25 dereceye kadar düþüyormuþ.

Ýsa’nýn vaftiz yerine gidiyoruz. Bizler de “hacý” olacaðýz. 2000 yýlýnda Papa ziyaret ediyor. Etrafta, saðda ve solda akasya aðaçlarý ile çalýlýklar. Yola koyuluyoruz. Biraz sonra Ölü Deniz’de olacaðýz. Dünyada deniz seviyesinden düþük, en alçak nokta Ölü Deniz. Daðlarda batan günü, Ölü Deniz’de köpüren sularý seviyorum. Kapýlýp gidiyorum yeryüzü ve gökyüzü fýrtýnalarýna. Çölde kum fýrtýnasýna. Nafile, boþuna dinginlik aramaktayým. Nereye gidersem peþimden gelen tek bir düþünce; korkunç geçmiþ. Kutsal topraklarda farklý dinlerin doðuþu, çok daha büyük yýkýmlarýn önsezileri olmuþ. Cehennem’in karanlýk maðaralarýnda doðmuþ olup, fýrtýnaya benzeyen benlikle inançlarýný yaymak, korumak.

Ürdün vadisi, 120 km. uzunluðundaki Ürdün nehri, Ölü Deniz’e kadar uzanýyor. Ölü Deniz’in suyunun üçte biri tuz. Batý Þeria’ya polisten izin alarak giriyoruz. Ölü Deniz (Lut Gölü) dünyanýn karadaki en çukur noktasý olan ayný zamanda içerdiði tuz, magnezyum ve diðer minerallerce zengin.

Birinci günün akþamýnda Petra’ya gidiyoruz. Yeni Çöl yolu olan 195 km.lik mesafeyi aþarak. Manzaralý krallar yolundan geçiyoruz. Yüksek bölgelerde daðlar beyazlara bulanmýþ. Her tarafta kar var.

Ürdün’de 12 il var. Valilere “muhafýz” diyorlar. Ürdün de Müslüman ve Hýristiyan ayrýmý yok. Hýristiyanlarýn büyük bir kýsmý Grek (Rum) Ortodoks. Cami ve Kilise yan yana. Osmanlý’dan kalma alýþkanlýklar, hoþgörü burada devam ediyor.

Ürdün parasýnýn ismi Dinar. 1 dinar 100 kuruþ. 5, 10, 20 ve 50 Dinar’la kaðýt paralarý sýnýrlý. 1 Dinar’ýn üzerinde Þerif Hüseyin Resmi var. Prens Abdullah’ýn babasý. 5 Dinar üzerinde kurucu kral 1. Abdullah, 10 Dinar üzerinde; Tallal’ýn resmi var. 1. Abdullah’ýn oðlu. Akýl saðlýðý nedeniyle tahttan indirilen. Yerine geçen kardeþi Kral Hüseyin’in resmi ise 20 Dinar üzerinde. 50 Dinar üzerine mevcut kral 2. Abdullah’ýn resmi var. Herhalde gelecek kral 100 Dinar’ý basacak ki, üzerinde kendi resmi bulunsun.

Ürdün’ün su sorunu varmýþ. Güneyde su bulunmuþ, 30 yýllýk rezervden dolayý halk mutlu. Güneyden Amman’a kadar su borularý döþeniyor. Toplam 345 km. boyunca su borularýyla, su taþýyacak firma Türkiye’den. Projenin maliyeti 1.1 milyar dolarmýþ. Ortadoðu’da ülke olarak iþ üzerindeyiz.


Ýkinci Gün

Hava soðuk ve sisli olduðu için bugün en çok merak ettiðimiz Petra gezisi ertesi güne kalýyor. Daha sýcak ve ilginç bir baþka tura çýkýyoruz. Wadi Ram’da safari yapacaðýz. Sonra da liman kenti Akabe’den (Aqaba) Kýzýl Deniz’i göreceðiz. Daðlar adeta levha gibi uzanýyor. Daðlarýn içinde yol alýrken Kapadokya’ya benzerliðini düþünüyorum. Gideceðimiz Wadi daðlar arasýnda bir çöl. 70 kilometre karelik bir alaný kapsýyor. Çok eski zamanlardan, rehberin anlatýmýna göre; 500 milyon yýl öncesinden oluþan daðlar ve çöl günümüze kalmýþ.

Yol üzerindeki yerleþimlerdeki camilerin minaresi Kýz Kulesi’ni hatýrlatýyor. Ýlerledikçe tepelerde tekrar kar görüyoruz. Daðlar deniz dalgalarý gibi. Sislerin içinden geçiyoruz. Biraz alçalýnca önce çölümsü bölgeler, ardýndan da gerçek çöle ulaþýyoruz. Osmanlý’dan kalma Hicaz tren yolunu görüyoruz. Tren yoluyla sadece fosfat taþýnýyor. Tren yolu, çölde 150 km. uzaklýktaki Akabe’ye kadar uzanýyor.

Çöle geldiðimizde topraðýn rengi deðiþiyor. Fosfat yoðunluðu nedeniyle kýrmýzýya çalan bir tonda kumlar ve toprak. Doðu coðrafyasýnýn tipik özelliklerini taþýyan toprak bir baþka güzel. Daðlarýn sivriliði Sivrihisar’ý andýrýyor.

Çölde jeep safari için ayrýlan süremiz iki saat. Jeeplere doluþup Wadi Ram’da ilerliyoruz. Wadi’nin en yüksek tepesi 1800 metre yükseklikte. Bizse 900 metre yükseklikte mola veriyoruz. Bu kez çöle tepeden bakýyoruz. Dün çýkan kum fýrtýnasý nedeniyle çölde herhangi bir iz yok. Her yer süt liman, dümdüz. Ayak izi diye bir þey yok. Sanki ilk defa biz yürüyormuþuz hissi uyandýrýyor. Kundurama kum doluyor. Baþlýyorum türküye.

Burada oksijen çok fazla, birden insaný çarpýyor. Issýzlýðýn ortasýnda sessizliðin sesini dinliyorum. Ýkinci molayý bedevi çadýrýnda veriyoruz. Çadýrlar deve kýlýndan yapýlmýþ. Bu çadýrlarda yaþayan bedevilere misafir geldiðinde tütsüyle karþýlýyorlar. Ter kokan misafirin kokusunu gideriyorlar. Buhurdan geleneði; konsillerden, savaþtan gelenlerin kokusunu gidermek amacýyla baþlamýþ.

Bedeviler, çadýrlarýna gelen misafirlerine “mýrra” denilen kahve ikram ediyorlar. Ev sahibi sað eliyle fincaný doldurup, önce kendi içiyor ki; ikramýnýn saðlýklý olduðunu görsün misafiri. Misafir içtikten sonra yeniden içmek isterse boþ fincaný sallamadan ev sahibine verirse bir daha içiyor. Misafirin bir daha istemiyorum anlamýna gelen hareketiyse; kahve fincanýný sallamasýymýþ. Misafir, kendisine sunulan kahveyi içmeden masa üstüne býrakýrsa ev sahibinden bir isteði olduðunu belirtmek istermiþ. Ev sahibi de sorarmýþ: “Nedir isteðin?” Bunun üzerine istek ya da sorun belirtilip, eðer giderilirse sonra misafir masadan alýp kahveyi içermiþ. Aksi halde kahve içilmezmiþ.

Çölde ilerliyoruz, iki dað arasýnda gökyüzünün maviliðinde bir tek soðuk þarabýmýz eksik. Terliyoruz. Daðlar; silindirik, kübik biçim almýþlar, bize eþlik ediyor. Son duraðýmýz Lawrence’nin çadýrlardan oluþan müzesi, kocaman taþlarda Lawrence’nin slüeti ile Ürdün’ün kuruluþunu sembolize eden yontular. Lawrence; 1916 - 1918 yýllarýnda Osmanlý Ýmparatorluðu'na karþý yürütülen Arap Ayaklanmasýnda, Birleþik Krallýk irtibat subayý olarak aldýðý görev nedeniyle Arabistanlý Lawrence olarak tanýnmýþ. Þövalyelik niþanýný reddetmiþ ancak "Üstün Hizmet Madalyasý" ve "Fransýz Þeref Lejyonu Madalyasý" ile ödüllendirilmiþ.

Araplarýn birçoðu, Osmanlý ve Avrupa'lý devletlerin hakimiyetine karþý verdikleri özgürlük mücadelesine önderlik etmesinden dolayý onu, Arap ulusal uyanýþýnýn öncüsü ve halk kahramaný olarak kabul etmiþler. Kendisine hayran bazý Bedeviler tarafýndan Lawrence'a Dinamit Emir lakabý verilmiþ.

Çölü ve daðlarý aþarak, safari sonrasýnda Kýzýl Deniz üzerinde bulunan; Ürdün’ün en güzel kenti Aquba’ya ulaþýyoruz. Kentte senede 345 gün güneþ var. Seviniyoruz. Önce kar, sonra fýrtýna, buz derken nihayet güneþle halleþeceðiz.

Kent, daðlarla çevrili. Henüz yeni yeni baþlayan yapýlaþma umarým bu kenti de berbat etmez. Nitekim Kýzýl Deniz’in diðer yakasýnda bulunan Ýsrail’e baðlý Ýlat kentini çok net görüyoruz.

Kýzýl Deniz de Ürdün ile Ýsrail sanki Ýzmir (merkez) ile Karþýyaka gibi uzaklýkta. Denizin her iki yakasýndan diðer ülkeyi görmek mümkün.

Kýzýl Deniz’de tekne kiralýyoruz. Teknenin ortasýnda akvaryum var. Denizin içini bu akvaryumdan izliyoruz. Önce deniz içinde balýklarý görüyoruz. Ardýndan deniz kestaneleri, süngerler, kayabalýklarý, tropik balýklarý görüyoruz. Terbiyesiz bir yýlan balýðý bize dilini çýkardý.

Kýzýl Deniz tatlý bir deniz, tuz oraný % 3’müþ. Ölü Deniz’in tuz oranýnýn % 35 ile birinci olmasý ile tadýmýz kaçmýþtý. Þimdi ise çok güzel.

Kýzýl Deniz’in ortasýnda Ürdün’deyiz. Ýsrail bir yanda ,diðer yanda ise Mýsýr gözükmekte. Akabe’ye (Aqaba) 26 km. uzaklýkta ise Suudi Arabistan bir baþka komþu ülke. Kýzýldeniz’de güneþin batýþýný izliyoruz.

Akþama tekrar Petra’ya dönüyoruz. Ürdün'ün Lut Gölü ile Akabe Körfezi arasýndaki topraklarý üzerinde yer alan antik kentteyiz.

M.Ö. 400 ile M.S. 106 yýllarý arasýnda Nebatiler'e baþkentlik yapmýþ. Petra, M.Ö. 1. - 2. yüzyýl civarýnda Nebatiler tarafýndan kumtaþý kayalýklar oyularak inþa edilmiþ. Bu Arap imparatorluðu, pembe, kýrmýzý, turuncu ve sarý renkli sarp kayalýklarý öyle güzel þekillendirmiþlerdir ki buradaki yapýlarý görenler gözlerine inanamazlar, hayretler içinde bu “gül renkli þehri” izlemeye koyulurlarmýþ.

Roma Ýmparatorluðu tarafýndan iþgal edilene kadar baþkent olarak varlýðýný sürdürmüþ. M.S. 400 yýllarýndan sonra deprem ve ekonomik sýkýntýlardan dolayý kent gözden düþmüþ ve zaman içinde unutulmuþ. Petra'nýn ilk yapým amacý tarihçiler tarafýndan bulunamamýþ. Ancak yapýlan son araþtýrmalarda Petra'nýn altýnda gizli gömülü bir bölüm olduðu ve bu bölümün kral mezarlarý olduðu araþtýrmalar sonucunda kesinleþmiþ.

Petra antik kentinde tiyatro, tapýnak, ev, gibi yapýlar kireç taþýna oyularak yapýlmýþ. El-Khazna ve Roma döneminde yapýlan amfi tiyatro en bilinen yapýlardan.

6 Aralýk 1985 tarihinde UNESCO tarafýndan Dünya Kültürel Mirasý listesine dahil edilmiþ. 7 Temmuz 2007 tarihinde, Dünyanýn Yeni Yedi Harikasý'ndan biri olarak seçilmiþ. Gerçekten görülmeye deðer tarihi kent.

Petra, Ürdün’ün ve dünyanýn en önemli kültürel miraslarýndan biri. Batý dünyasýnýn bu þehri keþfetmesi oldukça geç bir tarihe dayanýyor. 1812 yýlýnda Ýsviçreli gezgin Johann Burckhardt tarafýndan bulunmuþ ve Petra’nýn dünyaca tanýnmasýný saðlamýþ.

12. yüzyýlda Haçlýlar Petra’dan ayrýlmýþ ve 19. yüzyýla kadar, þehir, sadece Bedeviler ile yerel halkýn bildiði ve ziyaret ettiði bir bölge olarak varlýðýný sürdürmüþ.

Þair John William Burgon, Petra için “tarihin yarýsý kadar yaþlý gül kýrmýzýsý þehir” der. Kimileri ise yüzyýllar boyunca böyle etkileyici bir hazinenin varlýðý bilinmediði için “kayýp þehir” tanýmlamasýný kullanýr. Hazine iyi korunmuþ. Kanyondan çýkýþta kocaman bir dað. Burada yaþayanlar zamanla daðlarýn sertliðini, yumuþaklýðýný anlamýþlar ki; nereye ne yapýlýr öðrenmiþler. Bu kadar mükemmel bir kalýntý görmedim. Simetrik biçimde bilimsel çalýþmýþlar. 300 yýl önce Petra’ya bedeviler gelip, yerleþmiþler. Burada yaþamaya baþlamýþlar.

1985 yýlýna kadar süren hayat, Unesco’nun ve devletin koruma amaçlý, bizdeki “kentsel dönüþüme” denk gelen çalýþmalarýyla yeni bir kent yaratýlmýþ ve bahtsýz bedeviler, tarihlerinden kopartýlýp göçe zorlanmýþ. Ancak direnen 3 bin civarýnda bahtlý bedevi hala maðaralarda yaþýyor. Kentsel dönüþümle yaþadýklarý yerlerden sürülenlere yapýlan iþkencenin bir baþka versiyonu.

Daðlarýn arasýnda, zaman zaman 1 metre geniþliðe kadar düþen, yaklaþýk 3 metre geniþliðinde yolun her iki tarafýnýn mumlarla aydýnlatýlmýþ güzergahýnda yürüyoruz. Bir masalýn içindeyiz. Masal kentinde uygun adým ilerliyoruz.

Ertesi gün bu yolun toplam 4 km. olduðunu, yürüyemeyenler için at arabasý, deve, katýr ve eþekten oluþan ulaþým kolaylaþtýrýcýlarýnýn da epey tercih edildiðini görüyoruz.

Petra; sözcük anlamý olarak “kaya” demek. Ancak “kaya mezarlarýnýn bulunduðu yer” olarak da kabul ediliyor. Petra’da, yer altýndan suyu çýkaran Nebatilerin krallarýndan M.S. 1 yüzyýlda ölen bir kral için yapýlan, Hazine denilen ve kent merkezine 2 km. uzaklýktaki kaya mezarýný görmek için hareket ediyoruz.

Petra Antik Kenti’nin en çok ilgi çeken yýkýntýsý, Al Khazneh’ (Hazine). Þehrin doðu giriþinden Siq isimli dar ve karanlýk geçide ulaþýlýyor. Siq, kayalýklarýn arasýnda doðal süreç sonucunda oluþmuþ jeolojik bir yapý. Bu geçit ortalama 1 km uzunluðunda ve ortalama 3 m geniþliðinde fakat kimi yerlerde oldukça dar, kimi yerlerde ise nispeten geniþ. Bu yarýðý çevreleyen kayalarýn yüksekliði ise 100 m’yi bulmakta. Þaþýrtýcý renklerde ve güzellikteki kaya kütleleriyle çevrili Siq boyunca devam edince, Al Khazneh’ (Hazine) ye ulaþýyoruz.

Manastýr’ dan sonra ikinci büyük kalýntý. Görkemli Hazine’ nin 29 metre eni, 43 metre yüksekliði mevcut. Yukarýda ve aþaðýda 6 þar adet sütün var. En yukarýda top gibi yuvarlak bir taþ kýrýlmýþ. “Ýçinde hazine var”, düþüncesiyle. Adý oradan geliyor. Sütunlarýn saðýnda ve solunda iki adet kartal ve iki adet aslan var. Ortada güneþ. Roma etkisiyle yapýlmýþ. Yine ortada Defne. Orta sütunun tam ortasýna bir Afrodit heykeli yapmýþlar. Amazon kýzlarý eksik olur mu, onlarda resmedilmiþ. 2 adet zafer tanrýsý hem de kanatlý. Ortalarýnda bir baþka kartal kabartma. 30 adet gül var, ayýn günlerini gösteren. 12 adet sütun var, yýlýn aylarý. 7 adet sürahi, haftanýn günleri. Hazine bu yönüyle takvim olarak da kullanýlmýþ galiba.

Kumtaþý yapýsý sayesinde oldukça detaylý iþçiliðe imkân vermiþ ve ortaya özenli ve artistik yapýlarýn çýkmasý saðlanmýþ. Al Khazneh binasý da bunun oldukça güzel bir örneði. Kumtaþý kayalýðýndan oyularak yapýlmýþ, Helenistik tarzdaki bu eser; 30 m geniþliðinde, 43 m uzunluðunda. Taþýn doðal renginden dolayý pembe bir görünüme sahip. Ýnþa tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte, M.Ö. 1. yüzyýl ile M.S. 2. yüzyýl arasýnda yapýldýðý düþünülmekte. Ýsminin neden Hazine olduðuna dair söylenti ise þöyle: Haydutlar ya da korsanlar zamanýnda binanýn ikinci katýndaki taþ bir kaba ganimetlerini saklamýþlar. Burada bir hazinenin bulunduðunu yýllar sonra duyan Bedeviler ve yerel halk, hazineyi bulmak için taþ kabý kurþunlamýþlar. Günümüzde binanýn çeþitli yerlerinde halen kurþun oyuklarý görülebiliyor.

Al Khazneh’in kuzeyindeki büyük bir kayalýkta, üç adet devasa mezar cephesi bulunuyor. Bu büyük mezarlarýn halktan kiþilere ait olduðu düþük bir ihtimal. Bunlar Kraliyet Mezarlarý olarak bilinmekte. Mezarlardan ilki Urn Mezarý, ikincisi bir Roma sarayý görünümünde inþa edilen Saray Mezar, üçüncüsü ise Roma valisi Sextius Florentinus için yapýlan Sextius Florentinus Mezarý. Yapýlarýn yüksekliði kimi yerlerde 20 metreye kadar çýkmakta, kimi yerlerde ise 6 metreye kadar düþmekte.

7 bin kiþilik amfi tiyatro, M.S. 1. yüzyýl civarýnda Roma tarzýnda inþa edilmiþ. 45 sýra halindeki oturma sýralarý, güneþin seyircilerin görüþünü zorlaþtýrmamasý için kuzey ve güneye bakacak þekilde tasarlanmýþ. Sýralarýn arkasýndaki kayalýklara birçok mezar oyulmuþ. Tiyatro, 4. yüzyýlda meydana gelen depremde büyük hasar görmüþ.

Petra’nýn kayalara oyularak yapýlmýþ en büyük yapýsý, Ad – Deir Manastýrý. Manastýr, M.Ö. 1. yüzyýl civarýnda yapýlmýþ. Nebati kralý I. Obodas’a ithaf edilmiþ. Manastýra ulaþmak için 850 merdivenlik bir tepenin zirvesine çýkmak gerekiyor. Ben yürüdüm. Çýktým. Ancak bu yürüyüþü zor bulan pek çok ziyaretçi eþek ya da katýr kiralama yöntemini seçti. Hatta bir kadýn arkadaþýmýz; katýr üzerindeyken; inatçý katýr hareket etmeyince, katýr sahibi bedevi katýrýn arkasýna zýpladý, bedevi sürtünmüþ olsa gerek; arkadaþýmýz baðýrýyordu: “Don’ t touch me” (dokunma bana) dedikten sonra “I’ am not women” (ben kadýn deðilim) dedi. Koþtuk. Bedevi neye uðradýðýný þaþýrdý. Katýrdan indi. Merdivenlerin sonunda herkes için iyi haber; soluklanacaðýmýz bir kafe.

Kayalara oyulmuþ mezarlarýn ön cephelerinin sýralandýðý geniþ kanyon Street of Facades adýyla bilinmekte. Petra’lýlar, ölümden sonra yaþamýn varlýðýna inanmýþlar. Halkýn zenginleri ve statü sahipleri, mezar yapýmýnda birbirleriyle yarýþmýþlar. Þehirde 500’ün üzerinde kaya mezarý bulunuyor.

Ýnanýþa göre Hz. Musa’nýn kardeþi Aaron, günümüzde Aaron Daðý olarak bilinen Hor Daðý’nýn zirvesine gömülmüþ. Petra Antik Kenti’nin en yüksek noktasý olan zirvede, Aaron’un mezarý ve küçük bir ibadethane bulunuyor. 1350 m yükseklikteki yapýya ulaþmak, çýkýþ ve iniþ dahil ortalama 6 saati alýyor. Bu yüzden insan yanýnda yeterli yiyecek ve içecek götürmek zorunda.

1994’te açýlan Nebatiler Müzesi’ndeki eserler, 3 salonda sergilenmekte. 1. salonda Petra’nýn ve Nebatiler’in tarihine ve bölgenin jeolojik özelliklerine dair bilgiler sunuluyor. Ýkinci salonda Neolitik Çað ve Demir Çaðý kazýlarý ile depremler, Nebati ticareti ve Orta Çað dönemine ait kazýlara iliþkin eserler sergileniyor. Üçüncü salonda ise mücevherler, heykeller, çanak çömlekler ve bozuk paralar gibi küçük parçalar görülüyor.

Petra Arkeoloji Müzesi ise, Al-Habis tepesinde yer alan bir Nebati maðarasýna kurulmuþ. 1963 yýlýnda açýlan müze, bir ana salon ve iki küçük salondan oluþuyor. Müzedeki eserler arasýnda Petra bölgesinde yapýlan kazýlar sonucunda ortaya çýkarýlan Edomite, Nebati, Roma ve Bizans dönemlerine ait eserler bulunmakta. Ayrýca müzede taþ heykellerin örneklerini de gördük.


Üçüncü Gün

Petra çok etkileyici, merkezi daðlarla çevrili. M.S. 1. ve 2. yüzyýllarda ticaret merkezi olan Petra, ayný zamanda bir konaklama merkezi. Çin’den gelen Ýpek Yolu üzerinde. Ticaret ve din yan yana geliþiyor.

Kýþ aylarýndaki seller nedeniyle yok oluþu (rehberimiz “helak” diyor) engellemek amacýyla maðaralarý geniþletip tünel açmýþlar. Tünelin hemen yanýnda da su taþmasýn fakat toplansýn düþüncesiyle baraj yapmýþlar. Suyu tasarruflu kullanmýþlar.

Petra kayalarýnýn cinsi kum taþý. Oyulmasý kolay olan kayalar içinde zenginlere ait mezarlar. Sýnýf ayrýmýný burada da görmek mümkün. Ýçi oyulmuþ taþlarýn. Kuþlar içeri girsin ve ölüleri yesin, istemiþler. Ölülerin kemiklerini de açtýklarý çukurlara koyup saklamýþlar. Bazý mezarlarda 17 çukur var. Bütün sülaleyi yan yana ya da üst üste gömmüþler. Mezar içerisinde kapýdan girince odalar var. Mezar odalarý aileler için.

Kayalarýn oyulmasý ayný zamanda ihtiyaçlarýn da zorlamasýyla su kanallarý yapýlmýþ. Yer altýndan suyu çýkaran Nebatiler suyun hayat olduðunu anlamýþlar. Kente 13 kilometre uzaklýktan su taþýmýþlar. Kayalarý üstten aþaðýya doðru oymuþlar. Bir nevi merdivenin en üst basamaðýna çýkýp aþaðýya doðru süsleyerek, kayalara þekil vermiþler. Yarým kalan süs merdiven mezarlarý da görülüyor.

Bu bölgedeki Araplarýn ve Yahudilerin ana dili Aramice. Bu dil Þam yakýnlarýnda hala konuþuluyor. Nebatilerin yazýlarý da Aramice ancak bazý yazýlarýnda da Greek (Rumca) da kullanmýþlar. Mýsýr’dan piramiti taþýmýþlar, Roma döneminden de etkilenmiþler. Yürürken karþýmýza gladyatörler çýkýyor. Kayalarýn içinde gladyatör giysilerini giyiyorlar. Gösteriye hazýrlanýyorlar.

Nebatiler medeniyetlere açýk kültürle kayalarý oyup, süslemiþler. Mezarlarda anma da yapýyorlar. Birden fazla tanrýya inanýyorlar. Örneðin; Dað, Güneþ gibi tanrýlarý var. Putperest özellikler taþýyorlar.

M.S. 106 yýlýnda Romalý bir imparator yollarý deðiþtirmiþ. Yollara kemer yapmýþ. Benzer kemeri Ýstanbul’da Edirnekapý’da görmek mümkün. Kemerin yanýnda gladyatörler nöbet tutuyor. Þehrin giriþ çýkýþýný kontrol ediyorlar sanki. Kayalarýn dibinde fýþkýran incir aðaçlarý. “Ocaðýna incir aðacý dikerim” sözü buradan geliyor sanýrým. Kuþlar incir aðacý tohumlarýný taþýrlarmýþ. Kayalara da serpiþtirmiþler herhalde. Nasýl güzel bir görünüm.

Daðlarýn arasýnda ilerliyoruz. Yolumuz uzun 4 km gidiþ ve 4 km dönüþ toplam 8 km yürüyoruz. Yer hareketleriyle oluþan, depremle ikiye bölünen, yerüstünde dönüp duran, koca koca daðlarýn arasýnda oluþan kanyonlarda çocuklar gibi þeniz. Kanyonlarýn geniþlikleri tabanda kimi yerde 16 metre kimi yerde 4 metre, tepede ise 1 metreye kadar düþüyor daðlar arasý mesafe. Masmavi gökyüzünü küçücük bir aralýktan izliyoruz. Kanyon görülmeye deðer, enfes bir oluþum. Kanyonun renkleri kýrmýzdan pembeye dönüyor. Develere kutsal olan yol bize de oluyor. Ýlginç bir durumla karþýlaþýyoruz; bir yandan “büyük balýk” olarak kayaya oyulan resim önüne geçtiðiniz de “deve”ye benziyor. “Deve mi, balýk mý yoksa her ikisi mi” bilemeyip, tartýþýyoruz.

Nebatiler, kanyonda tanrýlar için istasyonlar yapmýþlar. Deðiþik tanrýlarýn yontularýný yapan þahsýn adýný da bir istasyona vermiþler: “Sabinos Alexendros Station”.

Daðlarýn eteklerinde demir ve granit doðal oluþumlarýna hayretle bakýyoruz. Kayalarý oyarak, atlar ve develer için “suluk-yalak” yapmýþlar. Ayný zamanda suyun basýncýný düþürmek ve temizlemek amaçlý filtreleme yapmýþlar. Ýnsanlar için, yolun saðýnda ve solunda içme suyu kanallarý var. Ýçme su kanalýnýn üstü kapalý, daha dipte.

Kaya mezarlarýndan Hazine’nin minyatürlerini de deðiþik kayalara iþlemiþler. Üç çizgiden oluþan “Lotus” yaþam çiçeði daðlarýn oyuklarýnda; silindir, kübik eskizler, minyatürler doðal renkleriyle muhteþem tapýnaklar. Ýnsanýn tapýnmak için inanasý geliyor. Tapýnaklarda iki özellik göze çarpýyor; birinci özellik süsleme, gümüþ ve altýn takýlarýyla, ikinci özellik ise ýþýklandýrma, mum yakýyorlar. Tapýnaklarda gözleri, burnu ve aðzý olmayan kendileri kurban olmuþ ilahlar görüyoruz. Duvarlarda Latince yazýlý tanrý isimleri var.

Tanrýlarý süslemiþler ama diþi tanrýlar nedense sade. Halk maðaralarda yaþamýyor. Bu bölgeye sadece kralýn ailesi gelip gidiyor. Kurbanlýklarý kesmek için alet ve edevatlarý, ilahlara verecekleri sunaklarý-hediyeleri maðaralarda saklamýþlar.

M.S. 749 yýlýnda deprem olmuþ. Deprem kalýntýlarý delil olarak duruyor. 1339’da Ýkinci bir depremde kent, kiliseler yerle bir olmuþ.

1840 yýlýnda David Roberts denilen bir þahsiyet Petra’ya geliyor. Hazine’nin, Manastýr’ýn sanki fotoðrafýný çekmiþçesine 14 adet resim çiziyor. Bir gezgin olarak hiçbir masraftan kaçýnmayarak 14 adet resmin çizimlerini satýn alýyorum. Hazine’nin çizimini yaparken aþaðýda soldan üçüncü sütunun kýrýk olduðunu görüyorum. “Hani orijinaldi bu Hazine” deyip iç geçiriyorum. Aslýna sadýk yenilenmesi yüreðime temiz su serpiyor.


Dördüncü Gün

Ürdün’de son yarým günümüz. Sabah saat 08.00’de Jerash’a gideceðiz. Roma için Efes kadar önemli bir kent Jerash. Amman’dan çýkarken bir üniversite görüyoruz. Filedelfiya Üniversitesi. Amman’ýn eski adýymýþ Filedelfiya.

Jerash’ýn güney kapýsýnýn giriþinde Hadriyanus Kemeri ile Zafer Kapýsý ziyaretçi bizleri karþýlýyor. Ören yeri bir saatte ancak gezilebiliyor. Eski kentin ortasýnda yeþil bir alan var; tarihi 4500 yýl öncesine dayanýyor. Forum alaný çok geniþ ve yuvarlak. Aþaðýda görkemli Artemis tapýnaðý, yukarýda Zeus tapýnaðý.

Fransa’daki Louvre Müzesi’nden esinlenerek restore ediliyor. Zeus tapýnaðýný çevreleyen sütunlar çok güzel. Kollarýmý açarak çevresinde dolanýyorum. Sütunlar o kadar geniþ ki; bir tanesini kollarýmý dört kez açarak ancak kucaklayabiliyorum. Sütunlarýn her birinin yüksekliði 10 metreden fazla gibi.

Müzenin içerisinde alçýdan yapýlan freskler, Zeus’un þimþeði, Hermes’in asasý deðiþik tanrýlarýn sembolleri ilk göze çarpanlar. Mabed, gýda saklama yerleri gibi kalýntýlar orijinal. Yeni binalarda benzerleri kullanýlýyor. Romalýlarýn mezarlarý kentin dýþýnda aynen bizim mezarlýklarýmýz gibi. Bizanslýlardan kalma kilise 570 yýlýnda yapýlmýþ. Tabanýnýn tamamý mozaik, rengi biraz solmuþ, yöresel motiflerden oluþuyor. Ýki doktordan söz ediliyor tabanda, herhalde onlar yaptýrmýþ. Kilisenin koridorunun hemen karþýsýnda vaftiz yeri.

Az ileri de Romalýlardan kalma hamam. Eski kentin biraz dýþýnda ise Emevi’lerden kalma caminin minaresi görülüyor. Karþýlýklý sütunlar arasýndaki yürüyüþ yolu üzerinde büyük bir çeþme ve onun önünde kocaman bir çanak mevcut.

Eski kentin içinde Romalýlardan kalma hipodromda canlandýrma var. Dileyen ücretini ödeyip, seyredebiliyor. Biz yolumuza devam ediyoruz. 25 hektar üzerine kurulu eski kentte sütunlar her yere yayýlmýþ. Kentin geniþliðini gösteren yýðma taþtan duvarlar mevcut.

Eski kent içinde iki tiyatro var. Kentin kuzeyindeki çýkýþta küçük tiyatro var, 3000 kiþilik. Bu yapý daha önce Parlamento olarak kullanýlmýþ sonra tiyatroya çevrilmiþ. Halen kullanýlýr vaziyette, hatta geçenlerde bir prens düðününü bu tiyatroda yapmýþ. Tiyatroya giriþ çok görkemli, basamaklar, sütunlar o kadar güzel ki, geçmiþte sanata verilen deðeri anlamak kolaylaþýyor.

M.S. 2. yüzyýldan kalma tapýnak ise 1. yüzyýldan kalan tapýnak üzerine inþa edilmiþ. Helenistik dönemden kalan binlerce taþ bulunmuþ. Þu andaki tapýnaðý inþa edecek kadar çok. Kentin içinde batýdan doðuya doðru kiliseler var. Doðudan batýya doðru da tapýnaklar. Yer seçimi böyle bir kontrast oluþturuyor.

Artemis tapýnaðý da M.S. 2. yüzyýldan kalmýþ. Artemis tapýnaðý dünyanýn en büyük tapýnaðý olarak kabul ediliyormuþ. Kente alt yoldan giriþin kalýntýlarý mevcut. Basamaklarla çýkýlýyor. Toplam 49 basamak var. Haftanýn yedi gününü belirleyen her yedi basamaktan sonra düz bir alan devam ediyor. Yedi rakamý kutsal, “mukaddes” diyor rehberimiz. Basamaklar kademe kademe yükseliyor. Sunak ve mezbaha hemen yolun baþýnda. Petra‘dan sonra Jerash’tan da etkilenmemek elde deðil.

Ürdün’de son yarým günümüzde hýzlý hareket ediyoruz. Biraz sonra yola çýkýp Suriye’ye gideceðiz.


Bülent Tokuçoðlu

06.01.2011

Son Güncelleme Tarihi: 15 Ocak 2011 01:45

 

Bu yazýyý Facebook'ta paylaþabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaþ
0
Yorumlar
Uyarý

Yorum yazabilmek için üye olmalý ve oturum açmalýsýnýz.

Eðer sitemize üye deðilseniz buraya týklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eðer üye iseniz oturum açmak için buraya týklayýn.