21. yüzyýlda daha çok demokrasi, daha çok sosyalizm
01 Ocak 2012 23:44 / 2865 kez okundu!
Ýlginçtir, bugünlerde dünyada gündemde olan konular Türkiye’de ters bir yönde tartýþýlýyor. Dünyada kapitalizm, içinde bulunduðu derin krizden çýkabilmek için soldan bile görüþ talep ederken, Türkiye’de sosyalizmi terk etmemizi telkin eden bazý arkadaþlar, ‘sosyalizmsiz bir sol’ söylemini geliþtirmeye çalýþýyorlar.
-----------------------------------------------------------------------------------------
21. yüzyýlda daha çok demokrasi, daha çok sosyalizm
Demokrasi: Sosyalizmin kalp atýþlarý
Ýlginçtir, bugünlerde dünyada gündemde olan konular Türkiye’de ters bir yönde tartýþýlýyor.
Dünyada kapitalizm, içinde bulunduðu derin krizden çýkabilmek için soldan bile görüþ talep ederken, Türkiye’de sosyalizmi terk etmemizi telkin eden bazý arkadaþlar, ‘sosyalizmsiz bir sol’ söylemini geliþtirmeye çalýþýyorlar.
“Kapitalizm bu haliyle sürdürülemez” denilerek, sosyalizmin kapalý bir devre olduðunu, ‘eski’ teoriden yenisinin çýkamayacaðýný, sosyal kapitalizmin daha güçlü bir alternatif olduðunu yazýp duruyorlar.
Ancak, süren tartýþmalarda genellikle kapitalizmin ve krizin analizi yeterince yapýlamadýðýndan, ileri sürülen görüþler doðal olarak ikna edici olmaktan uzak kalýyor.
Arkadaþlardan biri, “Yirmi yýlý boþuna mý harcadýk?” diye sormaktan kendini alamýyor. Bir diðeri ise demokrasiye katký yaptýklarýndan dolayý övünüyor.
Benim merak ettiðim nokta iþte bu: Gerçekten demokrasiye katký yaptýlar mý? Sosyalizmi çoktan kafalarýndan silip atanlar, halkýn demokrasisini sosyalizm olmadan geliþtirebilirler mi? Bu fikirleri savunanlar, özgürlüklerle demokrasiyi birbirine karýþtýrýyor olabilirler mi?
Ýþte bu sorular temelinde bazý noktalarý açýklýða kavuþturmak gerekiyor.
Benzer bir soruyu Fransýz politik düþünürleri de sormuþtu: “Biz demokrat mýyýz?”
Tartýþarak soruya cevap ararken, demokrasi adý altýnda iki farklý süreçten söz edildiði anlaþýlmýþtý. Birincisi, özgürlüklerle sýnýrlý mülk sahiplerinin ideolojisi olan demokrasi, diðeri ise halkýn iktidarý, mülksüzlerin toplum yönetimi olan demokrasiydi.
Özellikle günümüzde demokrasi sözcüðü aðýzlardan düþmezken, aslýnda onun gerçek anlamý üzerine tartýþmalar yüzyýllardýr sürüp gitmektedir. Yine de bu sözcükle tam olarak ne anlatýlmak istendiði genellikle ya belli deðildir ya da bu yeteri kadar açýklanmaz.
Bilindiði gibi, ‘demokrasi’ terimi, ‘demos’ yani ‘halk’ ve ‘kratos’ yani ‘iktidar/otorite’ olmak üzere iki kelimenin birleþmesinden oluþur. Bunun gerçek demokratik sistemlerdeki anlamý, son sözü politik otoriteyi elinde tutan halkýn söylemesi ve toplumun çoðunluk tarafýndan temsil edilmesidir.
Tarihsel perspektiften baktýðýmýzda Yunan demokrasisinin Avrupa’da, Roma Cumhuriyet geleneðinin veya temsili demokratik hükümet modelinin ise ABD’de varlýk gösterdiðini görürüz.
Bunun dýþýnda, iþçi sýnýfýnýn ve sosyalizmin güçlenmesi, çoðunluðun iktidara gelme perspektifi karþýsýnda bu iki model birbirine yaklaþmýþtý.
Günümüzde ise, egemen elit, demokrat olmaktan çok liberal olmayý tercih etti. Özgürlükler ve haklarýn arttýrýlmasý sonucu, demokratik kapitalizm, liberal kapitalizme dönüþtü. Sosyalizmin ve sosyal demokrasinin zorlamasýyla belirli sýnýrlarda da olsa, demokratikleþen kapitalizm geçmiþte kaldý.
80’lerden sonra baþlayan liberalist radikal deðiþimin mimarý olan F. Hayek, liberallerin demokrasinin amansýz düþmaný olduklarýný, otoriter demokrasiyi, liberal diktatörlüðü savunduklarýný hiç gizlemedi. Bir defasýnda açýkça “…sosyal refah devleti yerine liberal diktatörlüðün tercih edebileceðini” söylemekten çekinmedi. Bunu bir anlamda, ekonomik liberalizmin politik otoriter demokrasiyle birleþtirilmesi sonucunda, kapitalizmi yapýsal deðiþime uðratarak baþardýlar.
Sýnýrlý, elitist demokrasiyi, Nietzsche baþta olmak üzere, birçok ünlü filozof demokrasinin iktidar için özgürce bir yarýþ olduðu ve sonunda soylularýn yarýþý kazanarak toplumlarý yöneteceklerini öngörmüþlerdi. Bu düþünürlerin gözünde demokrasi oligarþik bir yönetim, ideolojiden baþka bir þey deðildi.
Demokrasiyi çoðunluðun yönetimi olarak gören düþünürler de vardý elbette. Aristotales, Marks ve Rousseau bunlardan bir kaçýdýr. Bu düþünürler, eþitsizliðin amansýz düþmaný olduklarýndan, özgürlüðü ve demokrasiyi farklý yorumladýlar. Özgürlüðü, politik yaþama eþit ve özgür katýlým olarak özetlerken, bunun gerçekleþebilmesini toplumda sosyal eþitliðin yaratýlmasý önkoþuluna baðladýlar. Demokrasinin özüne, toplumu var eden emekçi çoðunluðun yönetimine öncelik verdiklerinden, genel seçimler, sýnýfsal eþitlik ve fýrsat eþitliðini demokrasinin temel eþitlik kuralý olarak belirlediler.
Son otuz yýlda ekonomide yapýlan büyük hatalar politikada da tekrar edildi. Demokrasinin özü ve biçimi deformasyona uðradý.
Yakýn tarihlerde Türkiye’de anayasa tartýþýldý, yeni yasalar üzerine fýrtýnalar kopartýldý ama demokrasi ile liberalizm arasýndaki farka kimse vurgu yapmadý. Referandumla, halk yýðýnlarýnýn ilgisi çekildi ancak halký sürükleyen fikir üreten bir odak çýkmadý. Liberalizme sonuna kadar sadýk kalan AKP beklenilenlerin tersine demokratik bir odak olamadý. Çýkarýlan yasalar sonuçta yeni bir statükoyu meþrulaþtýrdý.
Adý ne olursa olsun, anayasalar tek baþlarýna demokrasi deðildir.
Demokrasi halkýn yükseliþidir. Demokrasi, demokrasinin demokratikleþmesidir.
21 yüzyýlda büyük umutlarla beklenen alttan, halkýn içinden, emekçi halkla beraber yükselen çaðdaþ sosyalizmin kalp atýþlarýdýr demokrasi.
Ýnsanlýk tarihinde emekçi halk yýðýnlarý ancak yedi defa demokrasiyi görebildi. Ýlk defa Atina’da yaþanan demokrasi, özgürlüklerden tamamen farklýydý. Atina halký yönetimini demokratik yöntemlerle belirlerken, bireyler özgürlüklerinin tadýna varýyordu. Eski Yunanistanda ancak 300 yýl yaþayabildi, MÖ 500- 200. Batý Avrupa’da demokrasi Fransýz devrimine, 1789’a kadar uzun bir zaman unutuldu. Daha sonra 1848’de iþçi ayaklanmalarýyla, 1781 Paris Komünü ile, 1917 Sovyetler ve Büyük Ekim Devrimi ile en son 1989’da demokrasi toplumsal yönetime dönüþtü (1).
Bu nedenle sosyalizmden önce demokrasiyi tartýþmak istiyorum. Bu yazýda demokrasi ile emekçi yýðýnlar ve halk arasýndaki diyalektik iliþkiyi ele almaya çalýþacaðým.
Demokrasinin bir yönetim modeli mi yoksa bir ideoloji mi olduðunu tartýþmaya açmak istiyorum.
Demokrasinin oligarþik rejimlere karþý sürekli bir direniþ mi, yoksa sabit, deðiþmez, kalýcý, duraðan bir rejim mi olduðunu sorgulamak istiyorum.
Burada önemli olanýn, demokrasiyi yaymak veya ihraç etmekten çok, demokratik sistemin demokratikleþtirilmesi olduðunun altýný çizmeye çalýþacaðým.
Bunu yaparken, teoriyi arýtarak, saf, iþlenmiþ hale getirerek sýnýf ve ýrk ayýrýmcýlýðýný red eden sosyal, politik ve kültürel haklarla daha çoðulcu ve radikal biçime getirilmesinde solun, Marksistlerin ve emekçilerin ne kadar büyük rol oynadýklarýna dikkat çekmek istiyorum.
Demokrasi kapitalizmi deðil sosyalizmi içselleþtirdi. Sosyalizm de demokrasiyi.
Emekçi yýðýnlar yalnýzca demokrasi aracýlýðýyla toplumu yönetmeyi öðrenebilir. Onlarýn yönetme deneyimleri arttýkça demokrasinin ekonomi politiði olan sosyalizmin uygulama alanlarý artar.
Daha çok demokrasi daha çok sosyalizm demektir.
Demokrasi, sosyalizmin kalp atýþlarýdýr. Demokrasinin istikrarlý kalp atýþlarý, sosyalizmin istikrarý demektir. Doðu Avrupa’da olduðu gibi demokrasinin kalp atýþlarý durduðunda sosyalizm ölür.
Gelin þimdi geçmiþ yüzyýlýn sonunda uygulanan yanlýþ politikalarý ve 2011’de yaþanan olaylarý yeniden hatýrlayalým ve sonuçlar çýkarmaya çalýþalým.
Liberal Kapitalizm: Çok özgürlük, az demokrasi
Kapitalizmle demokrasisinin birlikteliði ikinci dünya savaþýndan sonra baþladý ve ancak iki on yýl devam edebildi. 80’lerden sonra demokratik kapitalizm yol ayýrýmýna varmýþtý. Sosyal demokrasinin ve iþçi sendikalarýnýn müdahaleleriyle, Keynesçi ekonomik dengeler o tarihe kadar baþarýyla yürütüldü. Kapitalist pazarla demokratik politikalarýn karþý karþýya gelmeleri uzun sürmedi. Demokrasiyle kapitalizmin yan yana oturmalarýnýn mümkün olmadýðý anlaþýldý.
Demokrasinin çoðunluðu iktidara taþýyabileceði korkusu, saðýn korkulu rüyasýna dönüþtü. Kapitalizmi herhangi bir ani politik deðiþime karþý korumak politik bir amaç oldu. Egemen elit, demokratik denilen özgürlükçü reformlarla politikada merkezi güçlendiren ve kapitalizmin genel kurallarýna baðýmlýlýðý zorlayan temsili demokratik bir sistem geliþtirdi. Demokrasiyi kapalý bir sisteme çeviren bu model, politik azýnlýk hareketlerinin etkisizleþmesine neden oldu. Öte yandan temsili kurum ve süreçler güçlendirilerek, baþkanlýk sistemini kabulü ve bunun model olarak sunulmasý, politik rejimleri merkezde tutmaya ve devletin toplum üstüne çýkmasýna neden oldu (2).
Görünürde demokrasi iþliyordu ama özünde sistem demokrasiden iyice uzaklaþmýþ, çoðunluðun temsil edilmediði, bir yanýyla otoriter, öteki yanýyla özgürlüklerle sýnýrlý liberal demokrasi, hükümetlerin politikalarýný belirliyordu. Demokrasinin topluma, halka hizmet vermesinin önü kesildi ve sosyal aktivite alanlarý giderek daraltýldý. Modern çaðdaþ eðitim, iyi saðlýk hizmetleri, konut, ulaþým, ýsýnma gibi en temel insani haklar birer birer pazara geri verildi. Pazarýn faaliyetleri geniþledi, kapitalistlerin kar oranlarý arttýrýldý. Kapitalist mülkiyet ve özgürlükler geniþlerken buna karþýn eþitlik gereksiz görüldü (3).
Mülkiyet, ekonomik ve sivil özgürlükler alabildiðine geliþtirildi, liberalizm güçlendirildi, demokrasinin muhalefet etme gücü zayýflatýldý, kýrýldý. 80 ve 90’lý yýllarda özgürlükler zafer kazýrken demokrasi emekçi kitlelerle beraber politik sahneden uzaklaþtýrýldý. Demokrasi, çoðunluk olmadan toplumu temsil etme rolünü yerine getiremez oldu. Özgürlüklerin altýna gömüldü, onlarýn gölgesinde kaldý.
Sistemi koruma adýna, özgürlüklerle liberalizmin güç kazanmasý, demokrasinin otoriter biçimlere bürünmesiyle oldu. Parlamentolarýn zayýflamasý, hükümetlerin, baþbakan ve baþkanlarýn her þeyi denetlemesi, seçimlerin daha çok iki parti arasýnda olmasý, seçim kampanyalarýnýn pahalý olmasý, sað ve sol diye sunulan baþkanlýk adaylarýnýn merkezde yarýþmalarý, halk kitlelerine yalnýzca iki seçenek býrakýyordu. Topluma sunulabilecek derinleþtirilmiþ demokratik altenatifler yoktu artýk.
Eþitlik, dayanýþma, adalet, hakkaniyet sosyalizmin ve Marksizm’in amaçlarý olduðu kadar insanlýðýn sosyal ilerlemesinin de ana parametreleridir. Sosyal deðiþimlerin ruhu olan demokrasi, toplumun halkýn çýkarlarýna göre biçimleneceðine, 19. yüzyýldaki karakterine büründü, sýnýfsal bir sapmaya uðradý. Çoðulcu parlamentonun geniþ halk yýðýnlarýnýn temsil edilebilme olanaklarý iyice daraltýldý. Yürütme, hükümet ve tek lider, liberalleþen ekonomiye monte edildi. Hukuk ve adalet alanýnda, hakimlerin mahkemeler tarafýndan atanmasý demokrasiyi düzenlemeci bir sisteme indirgedi. Kanunlarla toplumun dizayn edilmesi demokrasinin doðasýna uymaz, onun ruhuna aykýrýdýr (4).
Batý demokrasisinin artýk yeterli olmadýðý yönünde neredeyse bir konsensus oluþtu. Ýktidarlarý ellerinde tutan politik elitin yetiþtiði ortam, çaðýmýzýn önde gelen dogmasý oldu. Demokrasi ve neo-liberalizm iþbirliði, demokrasiyi zehirledi. Artýk demokrasiyi bu ölümcül zehirden kurtarma zamaný geldi. Bunu son yirmi, otuz yýl boyunca solun tartýþmak istediði konularýn global düzeyde tartýþýlmaya baþlanmasýyla da hissediyoruz.
Halk arasýnda etkisi ve katýlýmý hýzla azalan bu sözde demokrasi, iþçiler aracýlýðýyla dikte ettirilen sosyal adalet ve eþitlik normundan uzaklaþtý. Halkýn demokratik sesi kurnazca kýsýlarak demokrasiye ayar yapýldý. Seçim ve partiler yasasý deðiþtirilerek toplumsal sorunlarýn çözümüne katkýsý olmayan son derece sýnýrlý alternatiflerin seçimine izin verildi.
Finans sektörünü düzenleme ve güçlendirme görevini üstlenen demokrasi, uluslararasý ekonomik ve politik hareketliliðini yitirdi. Politikacýlar saða sola çarpan serseri bir mayýna döndü.
2008’den bu yana üç yýl geçmesine raðmen hiç bir ulusal parlamento, demokrasiyi geliþtiremedi. Tam tersine kriz demokrasiyi içten içe kemirdi. Bu tehlikeyi gören Avrupa Konseyi 2009 yýlýnda çalýþma guruplarýna demokrasinin tehlikede olduðu uyarýsýný yaptý. “Karar mekanizmalarýnýn merkezileþmesine, global mekanizmalarýn parlamentolar tarafýndan çok sýnýrlý düzeyde kontrol edilebildiklerine, yeterli þeffaflýk ve halkýn katýlým olanaklarýnýn azlýðýna” dikkat çekti. Seçimlere katýlýmýn tüm Avrupa ülkelerinde hýzla düþtüðüne vurgu yaptý.
Bütün bu olumsuz geliþmelerin merkezinde demokratik meþruiyet krizi bulunuyor.
Egemen finans sýnýfýnýn iktidar üzerindeki etkisi, eleþtiriden uzak kalmasý, sadece bu sýnýfýn çýkarlarýndan yana hýzlý dönüþümler yapýlmasý, sonuçta, demokrasinin eþitlik ilkesini dumura uðrattý. Bazý politikacýlarýn yoðun çabasýna raðmen bu durum bugüne kadar deðiþmeden kaldý. Atina, Roma ve daha çok sayýda Avrupa ülkesinde, neo-liberal politikalarýn demokrasiyi nasýl hiçe saydýðýný büyük bir hayal kýrýklýðýyla izledik.
Dünya finans sistemi yýkýcý bir krize girince, ulusal hükümetler ve global politik guruplar dönüþü olmayan bir çýkmaza girdi. Yalnýzca hükümetler deðil, demokrasinin kendisi pazarla ve pazara egemen olan finans gruplarla karþý karþýya geldi. Demokrasinin insani deðerlerle, insana göre hareket eden bir diyalog süreci olmasý gerekirken, kriz döneminde, parlamenter yasal düzenlemeler politikacýlarýn deðil ofislerinden dýþarý bile çýkmayan bankerlerin el hareketlerine göre yapýldý.
Pazardaki yanlýþ uygulamalar halký politikadan uzaklaþtýrdý.
Sosyal maliyetinin yýpratýcý etkisine aldýrmadan Avrupa ve ABD’de konut politikalarý bir para makinasý gibi görüldü. Ortak mülkiyet, buna emeklilik fonlarý dahil, rantçý, paradan para kazanan bir mentalite yarattý. Tüketimle göreceli mutlu olan halkýn politikacýlarla baðlantýlarý kesildi. Finans oligarþisiyle yönetilen denetimsiz temsili demokratik sistem kaderine terk edildi. Böyle bir politik konjöktür içinde þöyle bir ikilem belirdi: Demokrasinin etkisizleþmesi, krizi derinleþtirdi; derinleþen kriz giderek demokrasiyi iþlevsiz hale getirdi ve bir bütün olarak toplumsal çöküþe neden oldu.
Krizin yarattýðý fýrsatlardan yararlanarak gerçek demokrasiyi yaratmak öncelikli hale geldi. Artýk demokrasiyi tek bir sýnýfýn kontrolünden çýkarmanýn zamanýdýr. Demokrasiyi ‘yaþam destek makinesi’ne baðlý durumdan çýkartarak, topluma hayat veren misyonuna geri vermek, ancak çalýþan yýðýnlarýn etkin katýlýmýyla mümkün olacaktýr. Sürekli deðiþim, diyalog, milyonlarýn farklý taleplerinin uzlaþmasý, yani demokratikleþme, demokrasinin kendisidir.
Mehmet Taþ
DEVAM EDECEK
-------------------------------------------------------
1- Tarihteki demokratik halk ayaklanmalarý
2- Demokrasinin iki dinamiði: eþitlik ve özgürlük
Referans:
- Luciano Canfora, Democracy in Europe: A History of an Ideology, 2006, (1, 3)
-Samir Amin, El socialismo del siglo xxý, 2010(2, 4)
-Morning Star, 17-18 Aralýk 2011
-Observer, 13-11-2011
-Jonathan Freedland, The markets distrust democracy. guardian.co.uk, 15 November 2011
-Jürgen Habermas, Europe's post-democratic era, guardian.co.uk, 10 November 2011
-Jarret Wollstei, Democracy vs. Freedom, website
-Rep. Ron Paul, MD, Democracy Is Not Freedom, website