Sabah İnsanları
03 Ağustos 2018 14:48 / 2828 kez okundu!
İnsanlar türlü, çeşitliler… özellikleri veya tercihleri ya da yaratılışları itibarıyla. Biz de ilişki kurarken bu özellikleriyle kafamızda bir yerlere oturtuyoruz onları. Kendimize benzeyen insanlarla daha kolay yakınlaşıyoruz. Bunda çok bir zarar yok, yeter ki önyargılara neden olmasın; katı yaklaşımlar haline gelmesin. Örneğin kimileri yalnız olmayı sever, kimileri sosyal kelebek; bazıları kış insanıdır, bazıları yaz; kedi sevenler var, ille de köpeğim olsun diyenler… liste çok uzar elbette.
****
Sabah İnsanları
İnsanlar türlü, çeşitliler… özellikleri veya tercihleri ya da yaratılışları itibarıyla. Biz de ilişki kurarken bu özellikleriyle kafamızda bir yerlere oturtuyoruz onları. Kendimize benzeyen insanlarla daha kolay yakınlaşıyoruz. Bunda çok bir zarar yok, yeter ki önyargılara neden olmasın; katı yaklaşımlar haline gelmesin. Örneğin kimileri yalnız olmayı sever, kimileri sosyal kelebek; bazıları kış insanıdır, bazıları yaz; kedi sevenler var, ille de köpeğim olsun diyenler… liste çok uzar elbette.
Ben geçen sabah yürürken sabah insanı olmak diye bir kategori olduğunu fark ettim. Daha doğrusu bir süredir aklımdaydı ama bunu sabah yürüyüşünde izlediklerimle doğruladım.
Gerçekten gece insanları ve sabah insanları var. Ben bir sabah insanıyım mesela. Daha doğrusu yaş aldıkça daha çok oldum. Önce şunu söylemem lazım ki gece insanlarını çok severim; daha yaratıcıdır bir kere gece insanları; gecenin o dingin, insanı içine çeken karanlığında, bulabilenler için hazineler gizli adeta. Nice şairler, yazarlar, besteciler geceden beslenip önümüzü aydınlattılar. Derin düşüncelerin kaynağı var gecede. Bana öyle gelir hep. Daha gençken ben de geceleri daha çok değerlendirmek durumunda kalıyordum, çalışmak için, çok tercih etmesem de. Ama sonraları kendimi doğama bıraktım ve sabah insanı olmayı benimsedim.
Gece insanlarına selam olsun ama iyi ki sabah insanları var. Sabah güneşi doğuran, hayatı başlatan ve günü ayağa kaldıran. Fark ettim ki, ben her sabah o yaşamın başlayışını, doğanın uyanışını ve buna tanıklık etmeyi seviyorum. Kendimi daha fazla doğanın parçası gibi hissediyorum onunla beraber uyur ve uyanırsam. Belki bu biraz yaş almakla da ilgili; kendimden biliyorum, yaş aldıkça doğaya yaklaşıyorsun, sen de çiçek böcek gibi o büyük düzenin bir parçası olduğunu anlıyorsun; kendini bıraktığında da onun ritminde akıyor hayat senin için.
Doğa nasıl bir mucize ile her sabah aynı azimle, coşkuyla, inatla yeniden başlıyor; aslında başlayan değil dönen bir şey var ama başlamak demeyi seviyorum ben; taze ve yeni duygusu eşlik ediyor o zaman. Yaşamda biriktirdiklerimizin üzerine koyuyor olsak da her yeni günü, o yeni gün kendi tazeliğiyle ve içinde yeni yol ayrımları ve ümitler barındırarak geliyor bize. Hakkını vermek bize kalıyor. Hakkını vermek falan deyince öyle büyük bir laf etmek değil amacım. Küçücük mutlulukları görmekten, yakalamaktan bahsediyorum. Yaz yağmurunun ardından çıkan gökkuşağı gibi, duvarın dibinde açan kır çiçeği gibi, yavrularını emziren anne kedi gibi öyle güzel ve insana yaşama sevinci veren, içini ısıtan, gününü aydınlatan sürprizler var ki eğer görerek bakmayı seçersek. Bunları görmeye başladığında zaten şükür duygusu sarmalıyor insanı. Aldığın nefese de, doğanın mucizelerine de şükrediyorsun ve hayat akıyor seni de taşıyarak içinde.
Meltem GÜRLER
03.08.2018