'AÇILIM'IN GÖLGESİNDE
19 Aralık 2009 23:15 / 2201 kez okundu!
“Açılım” açılamıyor. “Müesses nizam”ı oluşturan tüm güçler, galiba açılım konusunda hemfikir olamıyor. Öte yandan İmralı’daki “tek adam”, sorunun kendisinden bağımsız çözüleceği sanısına kapılınca, “yerim dar” diyor. Ortalık karışıyor. Başka karıştırıcılar da devreye giriyor, zaten gergin durumda tutulan ortam nedeniyle, sokak gösterileri “Türk-Kürt çatışmasına” dönüşüveriyor. Üstüne üstlük DTP kapatılıyor.
Bir türlü konuşulamıyor ülkemde. Diyalog ortamı sağlanamıyor. Toplumsal barış umudu mayınlanarak ortadan kalkıyor. Bu durum, Kürt sorunu bakımından çözümsüzlük olarak sürekli gündemi işgal ederken, bu sorun kadar önemli diğer sorunlar, Kürt sorununun gölgesinde kalarak toplumun gündemine gelmiyor bile.
Açılamayan açılımın gölgesinde kalan sorunların bazılarını yine de konuşmak lazım. Çünkü gölgede kalan kimi sorunlar, esasında hem Türk’ü hem de Kürdü can evinden vuran cinsten.
1. Genetiği değiştirilmiş ürünler herkesin kursağına girmeye devam ediyor. Gemilerle taşınan GDO’lu yemler, yemlikler, tatlandırıcılar, yağlar vs Kürdü de Türk’ü de “kanser” yapmayacak mı? Bu ürünler kursağımıza girmeye devam mı edecek? Kürtler ve Türkler GDO lu gıda istemiyoruz demeyecekler mi? Kürt sorunu çözülünceye dek bu sorun gölgede kalmaya devam mı edecek?
Bu arada GDO’lu gıdaların girişinin serbestiyle organik bir ilişki içinde olduğu söylenen, Şeker fabrikalarımız satıldı. Niye satıldı? Kamuya mı faydası var bu satışın yoksa birkaç kişiye mi, diye sorulmayacak mı?
2. Açılımın tozu dumanı içinde kaynayan, hem Türk halkını hem de Kürt halkını çok yakından ilgilendiren Fırat ve Dicle nehirlerinin suyunun yönetimi, halkların elinden çıktı. Bu havzaların yönetimi AB, İsrail-ABD’nin eline geçti. Daha doğrusu su tekellerinin eline geçti. Sıra 27 tane olduğu söylenen su havzalarımızın satılmasında.
3. Elimizde yerküre kalmıyor, “Ey yönetenler Kopenhag iklim zirvesine katılın ve yer küreyi yok olmaktan kurtarmak için üstünüze düşeni yapın” denemiyor, bizi yönetenlere. Kendi evimizde (yurdumuzda) bin tane yapılacağı söylenen HES’lerle ekosistemimiz çöküyor, halkların içeceği – kullanacağı “aziz su” kalmıyor. Bunları ne zaman konuşacağız?
4. Türkiye yüzölçümünün beşte biri, altın avcılarına verildi ve bu kadar alan ormanıyla, suyuyla, ekosistemiyle, yaban hayatıyla katlediliyor. “Vazgeçtim” yer altı kaynaklarımızın talan ettirilmesiyle, ama biz Türklere ve Kürtlere yurt diye bırakılan yer, kimyasallarla zehirlenmiş, suyu-havası-toprağı mahvedilmiş bir yer olacak! Kürt sorunu çözülünceye dek, canımızı yakan bu kalıcı yaralar bırakan sorunları konuşamayacak mıyız? Kürt sorununu çözsek bile, her sınıftan, her cinsten Kürtlerin ve Türklerin yurdu viran olmuş olmayacak mı?.
Kaz dağları başta olmak üzere zeytinciliğin altın madenciliğine feda edilmesi. Mutlaka konuşmalıyız, Havran’da sayıları 30.000 tane olan yarasa kolonisinin katlediliyor oluşunu. Seyirci kalmamalıyız buna. O yarasalar ki bin yıllardır o ekosistem içinde, zeytin sineklerini yiyerek yaşıyorlar ve o yöredeki zeytinciliğin doğal dostular. Şimdi altıncılar için yapılan barajın suları altında kalacak mağaralarla birlikte katledilecekler. Bunu konuşmayacak mıyız?
Hasankeyf’i, Allionai’si sular altında kalmış yurdu ne yapacaksınız?
5. Afganistan’da ne işi var Türk askerinin? Bu soruyu sormayacak mıyız? “Başka neyiniz var ancak asker ihraç edebilirsiniz ve edeceksiniz” buyruğu yeteri kadar aşağılamıyor mu sizi?
Kimin çıkarı için ve neyin uğruna 1700'e çıkıyor Afganistan’a giden Türk askeri? Bunları ne zaman konuşacağız?
6. Ya ekonomik krizin yakıcı sorunları? Açlık, işsizlik, yoksulluk… İşsizleşen insanların lümpenleşmesi ve sözüm ona “milli çıkarlar” için faşizmin kitle tabanı haline gelmesi?
Bunu konuşmayacak mıyız? Kapitalizmin krizinin insanımızı ne hale getirdiğini konuşmayacak mıyız? Ya Tuzla'da ölen işçilerin sayısının 130 olmasını. Ya kot işçilerinden her gün yeni ölüm haberlerinin alınmasını? Ya tekel işçilerinin “Ankara çıkartması”nı?
Açılım sürsün. Halkların kardeşliğinin gereği olarak, güncel adımlar atılsın ve ilerleme sağlansın. Fakat açılımın gölgesi başka yaşamsal sorunları perdelemesin. O sorunlar ki, halkların insanca, uygarca yaşamı için vazgeçilmez ve kalıcıdır. Su, hava, toprak, tohum vb hem Türk’e hem Kürt'e ilelebet gereklidir. Yarınlarda Kürt sorunu çözülünce- ki çözülmek zorunda, Türkiye halkının çıkarlarına silah doğrultacakların kimler olacağı belli olmaz. Bugün bunlar “batıda” yaşamı savunan insanların karşısına çıkartılan “işçi kılıklı” lümpenlerse, yarın “doğuda” da belki korucular, belki silahla yaşamayı meslek edinmiş bir “birim” halkın istismarının koruyucusu olabilecektir.
Muammer Sakaryalı
17.12.2009