Reşit İlhan'a Mektup
09 Kasım 2009 18:45 / 3664 kez okundu!
Sevgili Reşit Amca,
Bugün (8.11.2009) seni Gelibolu mezarlığına uğurladık. Fakat ben hâlâ seninleyim.
Babaların hası, can sıkıntısı nedir bilmeyen 82 yaşındaki devrimci delikanlı, yüzünden gülücükleri eksik olmayan gösterişsiz bilge insan. Yüzüne onur yapışmış adam.
Eğer Çanakkale’den İzmir’e gelirken Aliağa yakınlarında otobüsün içinde kalp krizi geçirmeseydin, seninle bugün bizim evde buluşacaktık. Senin oğlun, bizim yol arkadaşımız Soner’in oğlu, (torunun) Soner İlhan’ın evlendiğini görmenin de sevincini yaşayacaktın ve sonra birlikte güzel bir akşam daha geçirecektik. Muhtemelen sen, bir kadeh rakıyı keyifle içerken yine “Ben bunu sabaha kadar içerim ve sarhoş olmam” diyecektin.
Ancak senin kalbin yoruldu ve bizi mezarda buluşturdun.
Öldün mü sen şimdi?
Erdem ölür mü Reşit Amca? Çocuklarına bıraktığın onurlu bir ömür ölür mü? Ya çevrene yaydığın iyilik halesi? Metanetin, yardımlaşma ve dayanışma bilincin? Gerçeklik duygun, dünyayı değiştirme azmin ve inancın? Bu özelliklerin bize bulaştığına göre, sen bizim Reşit Amcamız/babamız olarak gönlümüzde ve bilincimizde yaşayacaksın.
Biliyor musun, bazen senin çocuklarınla olan ilişkini “kıskanırdım”. “Keşke” derdim, “benim babam da bu kadar demokrat, özgürlükçü, aydınlık yüzlü olsaydı.” Sonra aklıma Can Yücel’in “Ben Hayatta En Çok Babamı Sevdim” şiiri gelir, çocukların babalarıyla gurur duyması ne muhteşem bir şey, diye düşünürdüm. Sana hemen söylemeliyim ki Reşit baba, çocukların seninle gerçekten onur duyuyorlar. Onlardan, o kadar koşuşturmanın arasında sevgini, ilgini esirgemediğini, günü geldiğinde onlara iktidarını bıraktığını görebiliyorum.
Ölüm haberini aldığımda, bir komşumuza “baş sağlığı dilemek” ten yenice gelmiştim. Bir an yüreğime kor düşmüş oldu. Yanında, yakınında olmak istedim. İlknur’un, Öznur’un, Tamer’in ve Gül’ün yanında olup “ben de sizin kardeşinizim” demek istedim. Ancak seni uğurlarken beraber olabildim onlarla.
Bir Malay atasözü var, sen onu bilirsin Reşit Amca: “Hayat doğanın bir hediyesidir, ama iyi yaşamak için erdemli olmak gerekir.” Sen bu hayatın hakkını verdin, devrimci öğretmen ve çalışkan, yaratıcı Köy Enstitülü.
Bugün duydum. Yıllarca öğretmenlik yaptığın Gelibolu’nun Güneyli köylülerinden bazı kişiler, Gelibolu pazarında seni bulurlarmış. Pazarlanmak için paraları olmayanlara sen bir biçimde Pazar parası bulurmuşsun, onlar da pazarlanıp çoluk çocuklarına meyve-sebze vb götürürlermiş. Tabii bu arada eşin Emine teyze evin geçimine katkıda bulunmak için dikiş dikermiş Gelibolu’da. Elbette bunları bilen olmazmış, bunlar sonradan öğrenilmiş.
Güneyli köyünde 1961 yılında öğrencin olan biri, vefatını duyunca senin sıkça gittiğin kahvehaneye gelmiş. Yakınlarına baş sağlığı dilemiş ve senin öğrencisi olduğunu onurla söylemiş.
Güzel yaşadın ve güzel “öldün” Reşit Amca. Keşke hepimiz geride kalanlarımıza senin yaşattığın duyguları yaşatabilsek! “Hayata hep olumlu baktı, insanlar ve insanlık için çabaladı durdu” dedirtebilsek.
Cenaze töreninden sonra evine gittik. Evin önünde Öznur ve İlknur’la konuşuyorduk. Komşunuzmuş bir kadın geldi. “Dua var mı?” dedi. Şimdilerde bir de böyle adetler çıkardılar ya. Kızların, “Yok, babamız öyle şeyler istemezdi” dediler. Komşu kadının yanıtı yürektendi: “O kendisi dua idi zaten!” Sonra bu konuda da “iz bıraktığını” anladım. Çünkü komşunuz olan kadın, ölmüş yakını için dua ettirmek istemediğini ama kocasının “duacı” getirdiği için mecbur kaldığını anlattı. Senin dua istemeyecek kadar “günahsız” olduğunu söyledi.
Oğlum Can da vardı bugün, senin için toplananlar arasında. Meraklı gözlerle inceledi etrafı. Devrimci Soner İlhan’ı çıkaran ortamı, ilişkileri, Soner’in arkadaşlarını. “Baba sizin kuşak ne kadar tutkun birbirine, şimdi böyle arkadaşlıklar yok,” dedi. Senin ona 4 yaşındayken verdiğin şekerleri, onunla oynamalarını, çocukları ne kadar çok sevdiğini konuştuk. Ekledi: “İyi ki Reşit dedemin cenazesine gelmişim, gelmeseydim içimde hep bir boşluk kalacaktı.” Cenaze törenin sana yakışan tevazu içinde ve büyük bir kalabalıkla yapıldı.
Dönüşte –İzmir’e- senin için hoş bir şey yaptık. Gelibolu’da siz lokum dermişsiniz, küçük kare biçimindeki tost ekmeğine. O ekmeklerden bol miktarda geldi, içlerine peynir konarak yendi. Artan ekmeklerden sekiz on kadarını yanına aldı Can. Feribota binip Çanakkale’ye geçerken işte ekmekleri senin için, “denizlerin sokak çocuğu” martılarla paylaştık. Küçük ekmek parçalarını denizin üstünde uçarken kapan ve yiyen martıların çabalarını, uçuşlarını, keyiflerini görmeliydin. Tabii bizim keyfimizi de. Yerküre kardeşimiz martıları alıştırmışlar ekmek vermeye. Bunu Gelibolu’ya geçerken keşfetmiştik. Öylesine bir sevinç yaşadı ki Can, “Eğer bir gün sevgilim olursa, onun martılarla ekmeğimizi paylaşırken görmesini sağlayacağım” dedi.
Seni tanımış olmanın mutluluğunu yaşıyoruz Reşit Amca. İyi ki seni tanımışım. Üslubu yumuşak, yüzü güleç ama ilkelerinde kararlı devrimci öğretmen. İyi ki vardın ve iyi ki seni tanıdık. Haftaya Öznur’larla beraber olacağız ve sana kadeh kaldıracağız.
Hoşça kal. Işıklar içinde yat.
Muammer Sakaryalı
09.11.2009