Hey orda kimse var mı? Gazze!
30 Haziran 2016 01:11 / 1186 kez okundu!
‘'Gazze dünyanın en büyük açık hava hapishanesi olarak bilinir. 2 milyona yakın insan burada kıstırılmıştır. Dünyada kilometrekare başında en yoğun nüfus ve yoksulluk yine buradadır. Gazze Şeridi'nde bir uçtan diğerine 1 saatte gidebilirsiniz. Mülteci kampları çoğunluktadır. İsrail bölgeyi kara, hava ve denizden kontrol eder. Gazzeli balıkçı Akdeniz'e açılamaz. Filistinliler dışarı çıkamaz. İsrail Gazze'deki her şeyi kontrol eder. Yiyecek, ilaç ya da herhangi bir malzeme izinsiz giremez. Keyfi olarak sınırları kapatır. Zaten Gazze'den çıkmak ve girmek bir mucizedir. Genelde Gazze'de doğan bir Filistinli başka bir yeri göremeden burada ölür. İsrail keyfi olarak bombalar. Hamas'ı hedeflediğini söyler ama öldürülenlerin çoğu sivildir’’
TV ekranlarında duyduğum günden, bugüne, beynimin en ücra köşesinekazıldı ve hep benimle kaldı.
‘Hey orda kimse var mı’?
Bu çığlık, yaşamım da, geceleri; uykularımı bölüp, sabahlara kadar uykusuz geçen karanlıkları yaşattı, gündüzlerimi; nefes almamı zorlaştıran dik yokuşlara çevirdi. Neydi bunun anlamı? Bu haykırışın anlamını;- bıkıp usanmadan- çevremde ki herkese sorup çözümlemeye çalışmıştım. Yoksa bu; el uzatmanın, düşküne yardım önermenin en insanca, en soyluca şöyleyişşekli miydi?
17 Ağustos 1999 da Marmara’yı sarsan depremin ardından, yıkılan, un ufak olan bir enkazın üstünde, altta, göçük altında sağ kalan var mı arayışının, varsa; ‘’hey alttakiler, biz burada yukarıdakiler olarak sizin için yardıma hazırız’ın’’ çığlığıydı.
“Hey orda kimse var mı’’? Baştan aşağı insanlık içeren, baştan aşağı dayanışma kokan, insanlığın; belki de en saf, en temiz, birlikte ancak birlikte var olabiliriz, ben olmadan sen, sen olmadan ben olamam inancının bir solukluk haykırışıydı.İnsanlık var olduğu günden bugüne öğrenemediğimiz, öğrenmek istemediğimiz; yaşamın en soylu en kestirme tanımı, özetiydi bir anlamda bu.
Dayanışmayı, uluşlararası dayanışmayı bize öğretmeye bize pazarlamaya kalkışanların anlını karışlarım.
Dincilerimizin haritada Filistin’nin yerini dahi bilmedikleri emekleme döneminde, milli görüşçü kardeşlerimizin tespihlerinin imamesi ile püskülü arasında 52 kere destur diye diye kekelemeyi sökme aşamalarından çok öncesi, bizim solcularımız Filistin topraklarına destursuz dalıyor, hiçtanımadıkları, huri kızlarıyla dolu cennetleri paylaşmayacakları Filiştinliler için işkalcilere karşı çarpışıyor, hiç bilmedikleri topraklarda sadece ve sadece “Hey oradakiler” haksızlığa karşı dayanışma için bizde varız diyorlardı. Dincilerin haç yolunda zemzem kokan bıyıkları pırıl pırıl parlarken, gencecik solcu çocukların kanları dayanışma adına Filistin topraklarına damlıyor, insanlığakurtuluş umudu gibi doğan güneş aydınlığında ışık şaçıyordu. Metin Eroğlu “Adını Onutan Adam” romanında bu gençleri betimlerken; İsraillilerin ‘’hiç bilmedikleri, hiç tanımadıkları “başkaları” için niye ölüme gidiyorlar’’sorusuna yanıt bulamadıkları bu insanların işkencelerde gülümsediklerini anlatır.
Uluslararası dayanışma dincilere bırakılamıyacak kadar kutsal, soylu vegereklidir.
Bugün bu hesaplaşmayı niye mi yapıyorum? Yıllar sonra niye bu gündeme geldi?
İş’e ilk başladığımda, onu, miniminnacık boyu, etrafa umut ve güven salan,parlayan gözleri, kucaklayıcı koskoca yüreğiyle sanki yıllardır biliyor duygusuyla tanımıştım. Herşeyi merak ediyor, dünyanın en uzak köşesinde ki bir haksızlığı gündeme getiriyor, her fırsatta batıda ve özellikle uygarlığın beşiği kabul edilen İngiltere’de giderek tehlikeli bir boyut kazanan İslam fobiye dikkat çekiyor ve Filistin halkına yaşatılan zülmü dile getiriyordu. Kimdi bu; boyu küçük, yüreği koskocaman kadın?....................... İsterseniz adı bende saklı kalsın.
Kısa zaman içinde iş ortaklığının – sonuçta o benim şefimdi- yanında yaşama özgü de birçok ortaklık oluşturmuştuk. Türkiye’den gelmiş olmam - Türkiye’yi yakından takip etmesi- benim de 1980 öncesi ve sonrası Türkiye için çok olağan olan gözaltına alınmalardan, işkencelerden- küçükte olsa- yaşanmış anılarım onun gözünde beni, öykü diyarlarından sisler içinde gelmiş bir masalkahramanı yapıyordu. Biliyordu bilmesine benim yaşadığım o süreçleri Türkiye’de milyona yakın insanın yaşadığını, ama yine de –bana göre-abartıyla yaklaşıyordu. Ona göre ben ve benim gibiler dünyada nesli tükenen, dikkatle koruma altına alınması gereken yaratıkları simgeliyorduk.
Filistin konusunda ki duyarlılığı; sanılmasın ki Müslüman olmasından, İslama yakınlık duymasından kaynaklanıyordu. Hayır. O, katolik bir eğitimle yetişmiş, daha sonra sosyalizme yönelmiş, bir gelişim ve değişim süreci geçirmişti. Kendini inanç konusunda dinsiz olarak tanımlıyor, bütün dinlere ve inananlara büyük bir saygı duyarak aynı uzak mesafade duruyordu.
Bütün bunları adı bende saklı olan mini minnacık kocaman yürekli kadın için niye mi anlatıyorum?
Emekli oldu ve okuldan ayrıldı, artık hergün aynı iş yerinde değildik onunla. Arasıra haberleşir, örgütledikleri bazı aktiviteleri bana telefonla bildirir;
Kısa hal hatır sorgulamasından sonra gelecekte ki haberleşmeye kadar sanal alemde ayrılırdık.
Sanal alemde ki buluşmalardan birinde (tarihini tam anımsamıyorum- ama“Yeşil Marmara” olayından önce) o her zaman ki yerinde duramıyan kısamesafe koşucu telaşında ki sesiyle;
Sonrası mı? Türkiye’de kamuoyunun doğal olarak Türkiye’den giden’Yeşil Marmara’ gemisinin yaşadığı olaya yoğunlaştığı süreçte “o” ve arkadaşlarıoralarda zor günler yaşamıştı. Geri geldiğinde, biz ona savaştan zaferle çıkmış kahraman edasıyla yaklaşırken “o” her zaman ki alçak gönüllülüğüyle yaşadığı olayları birkaç tümceyle geçiştiriyordu. Şimdi rolleri değişmiştik “o” benim gözümde çağdaş bir öykü kahramanıydı artık. Dünyanın asıl kurtuluşun, adı bende saklı kadın-lar- gibi insanlar tarafından başarılacağına olan inancım bir kez daha onanmıştı.
Dincilerimiz sanmasınlar ki; Filistin için dayanışma kendilerinin başlattığı bir savaşımdır. Adı bende saklı olan kadın-lar ve insanlar- çok ama çok az olsalar bile- yıllardır dünyanın her yerinde bu savaşımı vermektedirler.
Adı bende saklı, boyu küçük, gönlü büyük kadın sana Filistin halkı adına teşekkür ederim.
Evet; Uluslararası dayanışma dincilere bırakılamıyacak kadar kutsal, soylu ve gereklidir.
N.Kazım Öztürk