Ýzmir Sýkýntýsý

25 Kasým 2012 22:43 / 2284 kez okundu!

 


Daha baþta kuracaðým cümle þudur: Ýzmir bana bir hikâye, okunasý bir ömür armaðan etmiþtir! 1984’ün yazýnda o ceviz aðacýnýn gölgesinde yanlýþ tercih yapmamýþ olsaydým, o yýlýn eylülünde Ýzmir’e bir üniversite öðrencisi olarak gelemeyecektim. Gelemeyecek ve ihtimal baþka türlü bir hayatým olacaktý.

Neyse ki Ýzmir’deydim. Büyük þehirlerden biri olan Adana’da liseyi okumuþ olsam da bir taþralýydým. Denizin kýyýsýnda yaþanan bir hayata evlik eden bir kente gelmiþtim. Okuldan çýktýðýmda karþýma deniz çýkýyordu. Okulun amfisinde Medeni Hukuk hocasýnýn anlattýklarýný dinlerken deniz dalga dalga kordona vuruyordu. O zamanlar deniz þimdikinden daha yakýndý kente, dalgalar daha bir sokulgandý. Deniz kentten henüz uzaklaþtýrýlmamýþtý, tonlarca moloz dökülmemiþti böðrüne. Kýyý on metre yakýnlýktaydý. Ve galiba o zamanlar Ýzmir’e daha sýk ve daha uzun süreli yaðmurlar düþerdi. Sanki rüzgâr daha bir sert esiyordu. Öyle olmalý ki, her yaðmurda deniz hýrçýnlaþýr, kýyýdaki iþyerlerini basardý. Bütün bir kýþ, yol ve kaldýrýmlarýn hep deniz koktuðunu hatýrlýyorum. Banklar hep ýslak olurdu mesela. Kordonboyu daha çok denizdi, daha çok imbat…

Bir eylül günü Ýzmir’e gelmiþtim. O güne kadar týnýsýný, hissiyatýný bilmediðim bir havanýn içinde kalmýþtým. Ýmbat demiþlerdi bu havaya, bu Ýzmir’in unutulmayacak ayrýcalýðý imbat… Ýzmir bana imbat olarak kaldý. Her eylülde Ýzmir’e ilk kez gelmiþ gibi çarpýlýr, ürperirim. Ýzmir’e çarpýla çarpýla ve bütün zamanlarý imbatýn içindeymiþ gibi yaþayarak Ýzmir kesildiðimi bir yýl kadar yaþadýðým Ýstanbul’da fark ettim. Ne çok Ýzmir’e dönüþtüðümü, ancak Ýzmir’de yaþayarak hayatý taþýyabildiðimi, biraz ‘Ýzmirce’ olan bir hayata yazýldýðýmý Ýstanbul’da geçen o bir yýlýmda gördüm. Ýzmir’e dönüþümde, bu geri dönüþü izah ederken þöyle demiþtim: “Ýstanbul ‘hýz’a ve ne þekilde olursa olsun ‘baþarý’ya kilitlenmiþ bir þehir. Ýstanbul’da hýzlý ve baþarýlý olamayýnca yaþayamýyorsunuz. Oysa ben çoktan ‘hýz’ý ve ‘baþarý’yý problemli görüyorum. ‘Hýz’ý ve ‘baþarý’yý dayatan tasavvurdan düþmüþ, kuytumda ve sükûnetimde kendimi kurmak hülyasýna kapýlmýþým. Yani Ýstanbul’dan çok, ‘pijamalý hayat’ýn baþkenti Ýzmir’e aidim.”

Sanýyorum anlaþýlmýþtýr; ben bir ‘Ýzmirsever’im! 1984’ün eylülünde Ýzmir’e düþmüþ o taþralý yüreðim bugün baþtan ayaða Ýzmir’e serilmiþtir. Öyle ki, sýklýkla yaptýðým þehirdýþý yolculuklarýmýn daha baþlarýnda Ýzmir’den ayrýlýyor oluþun kýrýklýðý içinde kalýrým. Gittiðim þehirlerin en güzel tarafý Ýzmir’e dönüþleri olur benim için. Biliyorum; durumum rasyonel deðil, irrasyonel! Ama böyleyim, Ýzmir’in her haline çokça aþinayým. Türkiye’deki Ýzmir’i, Ýzmir’deki Türkiye’yi görebildiðimi, okuyabildiðimi düþünüyorum. Þunun da farkýndayým: Her sevgi iliþkisi bütünüyle olumluyu barýndýrmýyor. Ýzmir’de yaþanýp giden her þeye katýldýðýmý, buradaki her þeyin yolunda gittiðini söyleyemeyeceðim. Zira Ýzmir’in son halleri bana epeyce problemli geliyor.

Ýzmir’in bu son halleri gazetelerde de tartýþmaya baþlandý. Her yýl, baharla birlikte yüzünü Ýzmir’e çeviren, yaz aylarýný Ýzmir’in kýyýlarýnda geçiren Haþmet Babaoðlu Sabah’taki köþesinde bir yazý yayýmladý. “Ýzmir’i Özlemek” baþlýklý yazýsýnda þöyle diyordu:

“Ýnsan bir þehri bu kadar özler mi? Aylar geçip tekrar o þehre geldiðinde kalbi özel bir randevuya hazýrlanýyormuþ gibi çarpmaya baþlar mý? Her seferinde kendime þaþýrýyorum. Karayoluyla geliyorsam Spil daðý eteklerinden Bornova'ya indiðimde, havayoluyla geliyorsam daha havaalaný terminalinden çýkýp Gaziemir havasýný kokladýðýmda bile... Bir tuhaf sevinç sarýyor içimi! Oysa sorunu çok bu þehrin! Öyle uzaktan güzellemelerle anlaþýlacak gibi deðil!

Betona ve gecekondulaþmaya teslim olmuþ, yeþili þaþýlacak kadar az bir þehir Ýzmir... Tarihsel özelliklerine özen göstermeyi uzun yýllar savsaklamýþ, modern þehircilik ve mimariyle tanýþmayý da geciktirmiþ bir þehir... Ekonomiden kültüre her alanda sýkýntýlý bir þehir... Üstelik biraz ‘gidin baþýmdan, beni rahat býrakýn’ havasýnda... Bir yandan da sorunlarýný aþma telaþýnda... Ama öyle farklý bir ‘ruh’u, öylesine içten bir ‘yaþam sevinci’ var ki! O ruh, o sevinç duygusu þehrin herhangi bir sokaðýna adým attýðýn anda seni etkisi altýna alýveriyor. Hele sahile doðru indin mi, bir akþamüstü... O atmosferi bir kez içine çektin mi... Hele dostlar edindin mi... Öyle baðlanýyorsun ki Ýzmir'e, bir daha kopman zor!”


Bu yazý sonrasýnda Hürriyet gazetesi Ýzmir doðumlu, bir süre Ýzmir’de yaþamýþ, ama þimdilerde Ýstanbul’da ikamet eden kimi isimlere, ‘Ýzmirli olmak nasýl bir þeydir?’ sorusunu yöneltti. Cevaplarýn toplamý þöyle bir þeydi:

“Ýzmir açýk, ileri görüþlü, özgüveni yüksek ama ukala olmayan bir nesil yetiþtirir. Ýzmirliler, herkesten çok toleranslýdýr. Tutkular uðruna yapýlan her þeye tahammül gösterirler, Ýzmir taþra sýcaklýðýnda, metropol medeniyetinde bir yerdir. Ýzmirli geniþ bakar, geniþ düþünür, yüksek sesle konuþur, karþýdan yükselen sesi de dinler, kabul etmese bile onunla birlikte yaþamayý bilir.”

Bu Ýzmir güzellemeleri üzerine, Mutlu Tönbekici köþesinde, “Ýzmirli olmak Ýzmir’in laðým kokusunu görmezlikten gelmektir” dedi. Tönbekici hep bunu yapar; hakikiliðe ayarlý vicdanýnýn emrine verdiði kalemiyle ‘ben bu oyunda yokum!’ der. Bu yazýda da bunu yaptý. Basýndaki Ýzmir güzellemelerinin temelsiz olduðunu verilerle ortaya koydu. Kendisinin de bir Ýzmirsever olduðunu, ancak þimdilerde hiç de güzellemelerdeki gibi bir Ýzmir’in olmadýðýný anlattý. Ýzmir’e güzelleme yapan naif adamlarýn gözünden kaçan veya görmek istemedikleri bugünkü Ýzmir’den fotoðraflar verdi. Güzellemelerdeki Ýzmir’in eskilerde kaldýðýný, artýk çirkin, yoksul ve donuk bir Ýzmir’in olduðunu söyledi. Son yýllarda ekonomide, kültürde, siyasette, futbolda epey gerilere düþen Ýzmir’e iþaret etti. Burada hayatýn durduðunu, denizin koktuðunu, belediyesizliðin tavan yaptýðýný, Ýzmir’in yaþam tarzý bekçiliðine soyunarak hoþgörüsüzleþtiðini belirtti. Þu satýrlar onun:

“Ne bir Ýzmir sanatýndan söz edebiliyoruz, ne bir Ýzmir markasýndan, ne bir Ýzmir tarzýndan. Varsa yoksa gevrek, çiðdem ve güzel kýzlarý... Bir de bu ‘hoþgörü’ meselesi pek ‘hoþ’ doðrusu. ‘Neye’ hoþgörüden söz ediyorlar acaba? Sadece ve sadece kendilerine olabilir mi? Kendimizi çok hoþ görürüz biz. Yani o kadar olur. Zira ‘türbanlý kýzlar üniversiteye alýnsýn’ veya ‘oðlun eþcinsel’ dediðin anda Ýzmirli hoþgörüsünün, sözüm ona ‘açýk görüþünün’ nasýl yalan, nasýl uydurmaca, nasýl sadece kendine yontmaca bir þey olduðunu, ‘Avrupalýdan daha Avrupalýyýz ayol’ diyenlerin daha Avrupa’nýn A’sýný kavrayamadýðýný, medeniyet, hoþgörü dedikleri þeyin ‘bildik’ sýnýrlar dâhilinde Kordon’da raký içmekten ibaret olduðunu anlayýverirsin. (Demem o ki) Ýzmirli olmak Ýzmir’in BOK koktuðunu görmezden gelmektir. Bu þehre ilk defa 26 yýl önce geldim, yaþadýðým sürece laðým kokuyordu, dün geldim (30 Mayýs 2009) yine laðým kokuyor. Karþýyaka’da cam açmak mümkün deðildi o kadar diyeyim. Bu insanlarýn bu çekisi nedir, bu nasýl bir beceriksizlik, nasýl bir ‘yönetememek’, nasýl bir belediyesizliktir hakikaten anlamak mümkün deðil.”

Tönbekici bunlarý yazdý ve tabii ki Ýzmir’in o altý çizilen ‘hoþgörüsü’nden epeyce nasiplendi. Yeni Asýr’dan Öncel Öziçer, Hürriyet’ten Yýlmaz Özdil, Vatan’ýn Ýzmirli okuyucularý Tönbekici’ye Ýzmir’in o ‘güzelim’ söylevlerinden bir demet sundu.

Bu tartýþma ortaya koydu ki, bir ‘Ýzmir Sýkýntýsý’ var. Ve bu, Baudelaire’nin Paris Sýkýntýsý’na hiç benzemiyor. Ýzmir Sýkýntýsý’ný, son yerel seçimlerde netleþen Ýzmir fotoðrafýndan okunabileceðini düþünüyorum. Hayýr, derdim bir seçim yazýsý yazmak deðil, benimkisi, Ýzmir’i okuma ve anlama çabasý sadece. Konumuz Ýzmir, dersimiz Ýzmir yani…

Ýzmir, yerel yönetimin ortaya koyduðu hizmetleri, yeni dönemde gerçekleþtireceði projeleri deðerlendirerek seçimde bulunmadý; baþkanlarý deðil, kendini seçti. Kime ve neye evet dediðinden çok kime hayýr dediðiyle öne çýktý. Çýkan sonuç, ne son on yýlda yapýlmýþ hizmetlerin yeterliliðine ne de mevcut belediyeciliðin nitelikli bir Ýzmir’i gerçekleþtireceðine iþarettir. Ýþin bu tarafýyla ilgilenilmedi, birilerine ‘hayýr!’ denildi sadece.

Topyekûn kilitlenmiþ bir Ýzmir fotoðrafýdýr bu. Üzerine kapanmýþ bir kentle karþý karþýyayýz. Kurgulanmýþ bir kimliðin kalesi olma sürecine girmiþ, son tercihiyle de bu kimliðin ‘kale’si olduðunu göstermiþ bir Ýzmir. Ýzmirliler þimdi bu kalenin dört duvarý arasýndadýrlar. ‘Dýþarý’ya, farklý olana kapanmýþ bu kalenin içinde ‘tek’liðin hükümranlýðý geliþiyor. Gönüller rahat olsun; Ýzmirliler ‘baþkasý’na kapanmýþ, ‘biz’le kalmýþtýr. Baþka renklerin, seslerin ve dillerin kendine karýþmasýna müsaade etmemiþ, renkten renge girmemiþtir. Hayatýn çok renkliliðine karþýn, o tek bir renkte karar kýlmýþtýr. Türkiye Türklerindir, Ýzmir ise tek bir partinin, tek bir yaþam biçiminin, tek bir hakikatin…

Kentlerin bir ruh ve kimlik edinmeleri önemlidir. Ancak baþka ruhlar ve kimliklere kapanmalarý da ölümlerine davetiyedir. ‘Baþkasý’na kapanmýþ kentler, yerlileri için hapishaneye dönerler. Rüzgâr geçirmez çitlerle çevrilmiþ kimliklerinin dört duvarý arasýnda hayatsýz kalýnýr. Vehimler ve kurgulanmýþ korkular içinde gerçeklikten koparlar.

Ýzmir böylesi bir tehlikeyi davet etmiþtir. Sahibini tahdit (sýnýrlayan) baþkasýný ise tehdit eden bir kimliðin kenti olduðunu benimsemiþtir. Çok da saðlýklý olmayan, en azýndan problem içeren bir kimliðin ‘malý’ kent olmuþtur. Kendisinin ne olduðu ve nasýl yaþadýðýyla ilgili olmayan, kime karþý olduðuyla motive olan naif bir hal içindedir. Dinamiklerini hareketlendirip yaþanýlýr hale gelemiyor, ‘öteki’ olarak gördüðüne duyduðu buðz üzerinden var oluyor.

Ýzmir üzerine kapandýðý için dýþarýyý görememektedir. Uzaklarda nasýl bir hayatýn aktýðýndan habersiz yalnýzlýðýna sarýlmaktadýr. Kollarý baþka bedenleri deðil bedenini sarmaktadýr. Aynada kendini seyretmekte, gözlerinin boþluðuna düþmektedir. Yolu baþka dillerin cümlelerine düþmemekte, farklý mutfaklarýn tatlarýyla karþýlaþmamakta, bildik bir otobanýn ‘düz’lüðünde seyretmektedir. Ezberin ve tekrarýn içinde hayatýn türlü hallerinden yoksun kalýyor.

Bu ölümcül bir þeydir. Biliyoruz ki insaný benzeri öldürüyor. Farklý olanla karþýlaþmayý, tanýþmayý erteleyen insan üzerine kapanýr ve çürür. Kent de öyledir! Tek rengin, tek dilin, tek sesin, tek kimliðin içine düþtüðünde, hareketten ve coþkudan mahrum kalýr. Kimliðini kendisine hapishane kýlmýþ bir kent zaman içinde susar. Uzun uzun susar ve çürür.

Ýzmir ne yazýk ki böylesi bir kent olma yolundadýr. Niteliðe, hayata, kendisinde yaþananlara deðil, kimliðe oynuyor. Son on yýldýr Ýzmir’de rüzgâr esmiyor. Ne yapýlanmasýnda, ne ekonomisinde, ne kültüründe, ne sporunda ne de hayatýnda yaprak kýpýrdamýyor. Yollar delik deþik! Bir türlü bitmeyen bir metro ve raylý sistem, gittikçe kirlenen ve þimdilerde tekrar kokmaya baþlayan bir körfez! Ancak kasaba belediyeciliðinde anlaþýlýr olabilecek bir belediyecilik, bir hantallýk!

Evet, Ýzmir böyle bir yer oldu. Oldu çünkü o kendini ‘aziz’ bir kent olarak ilan etti. Aziz! Maksuduna varmýþ, yolculuðunu bitirmiþ, ‘ermiþ’ bir kent yani. Bulunca, sona gelince, erince niçin arasýn ki! Yeni þeylerin arayýþý, mevcutla yetinmemekten doðar. Ýzmir ise, hakikatine dair bir þüphe içinde olmadýðý kimliðini her þeyi olarak görüyor. Ne bitirilemeyen projelere, ne delik deþik yollara, ne kokan denize, ne de kendisinde tek bir yapraðýn dahi kýpýrdanmayýþýna bakýyor. Öylece duruyor. Baþtan ayaða sýkýntý kesilmiþ bir kent sanki…


Nihat DAÐLI

25.11.2012


 

Bu yazýyý Facebook'ta paylaþabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaþ
0
Yorumlar
Uyarý

Yorum yazabilmek için üye olmalý ve oturum açmalýsýnýz.

Eðer sitemize üye deðilseniz buraya týklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eðer üye iseniz oturum açmak için buraya týklayýn.