GÜNEÞ, ÞARAP VE ZAMAN

30 Aðustos 2018 18:58 / 1547 kez okundu!

 

 

Ýstanbul’da yetmiþli yýllarýn eski devrimcilerinden beþ kiþi meyhanede biraraya geldik. Ýçkinin bir aralýðýnda herkesten bir kuple þiir istendi. Devrim tarikatýna giriþimizin 40. yýlýný kutluyorduk. Birisi “elbette ki, sevgilim, elbet, dolaþacaktýr elini kolunu sallaya sallaya, dolaþacaktýr en þanlý elbisesiyle, iþçi tulumuyla, bu güzelim memlekette hürriyet”i çok da güzel okudu. Diðeri “Akýn var, güneþe akýn, güneþi zaptedeceðiz, güneþin zaptý yakýn”ý okudu. Sýra bana gelince cep telefonumdan Cem Karaca’nýn þarkýsýný bulup dinlettim:

 

****

 

GÜNEÞ, ÞARAP VE ZAMAN

 

Ýstanbul’da yetmiþli yýllarýn eski devrimcilerinden beþ kiþi meyhanede biraraya geldik. Ýçkinin bir aralýðýnda herkesten bir kuple þiir istendi. Devrim tarikatýna giriþimizin 40. yýlýný kutluyorduk. Birisi “elbette ki, sevgilim, elbet, dolaþacaktýr elini kolunu sallaya sallaya, dolaþacaktýr en þanlý elbisesiyle, iþçi tulumuyla, bu güzelim memlekette hürriyet”i çok da güzel okudu. Diðeri “Akýn var, güneþe akýn, güneþi zaptedeceðiz, güneþin zaptý yakýn”ý okudu. Sýra bana gelince cep telefonumdan Cem Karaca’nýn þarkýsýný bulup dinlettim:


Bugün sen çok gençsin yavrum,
Hayat ümit neþe dolu,
Mutlu günler vaad ediyor,
Sana yýllar ömür boyu,
Ne yalnýzlýk ne de yalan üzmesin seni,
Doðarken aðladý insan,
Bu son olsun, bu son.

 

Resimlerimize baktýk. Parkalý resimlerimize. Ne kadar gençmiþiz. Biraz içince arkadaþlarýmdan birisi söz vermesine raðmen dayanamayýp “Nihat sen nasýl böyle yan çizdin?” deyiverdi. “Bakýn son akþam yemeði tablosuna. Her yerde mutlaka bir de hain olmalýdýr” dedim. Güldüler. Gece tekrara düþtüðünden umduðum kadar iyi geçmedi. Artýk kalkarken arkadaþlarýmdan birisi “size bir soru soracaðým” deyince hep bir aðýzdan “Haydi sor, sor, çayda kahvaltýda yenir” cümlesi hepimizin aðzýndan spontan çýkýverdi. Muzipliðimiz henüz bitmemiþ demek ki. Demek ki hala çocuk olabiliyoruz atmýþ yaþýný geçmiþ insanlar olarak. Arkadaþým “Sizce hayatýn anlamý nedir? Bizim amacýmýz ne? Neden yaþýyoruz?” deyiverdi. Ben “zor soru” dedim. Bütün arkadaþlar þunda mutabýk kaldýk. Soru zordu ve bunun için zamanýmýz da yoktu. Bir diðeri “yahu ben hala kendimi genç hissediyorum da vücudum sanki bunu bilmiyor gibi, buna ne diyorsunuz?” dedi. Diðeri: “Ben de aynýsýný hissediyorum. Geçen gün metroda kendimden küçük birisine yer verecektim, sonra toparlandým. Kendi kendime ‘oðlum, bu adam senden en az 7-8 yaþ küçük’ dedim.” Aklýma J. P. Sartre’ýn bir röportajý geldi, onun cümlesini aktardým: “Yaþlandýðýnýzý söyleyenlere ne dersiniz?” diyor gazeteci. Sartre da “Yaþlýlýðým bana ait olan, ancak daha çok baþkalarýnýn hissettiði bir gerçeklik.” diyor. Demek ki onun da içindeki çocuk yetmiþli yaþlarýnda bile yok olmamýþ. Arkadaþlarýmdan birisi “ustanýn dediði gibi, ruh yaþlanmýyor, yaþlanan beden” dedi. Sanki tam kalkarken konuþulacak konuyu bulmuþtuk ama artýk kalkýyorduk.

 

Ayrýldýktan sonra eve doðru gidiyordum, kendi kendime düþündüm. Türkiye’de entelektüel yaþam neden zenginleþip yaygýnlaþmýyor. Bunda saðýn ve solun gayreti neden vasatlýðý aþamýyor da güncel spekülasyonlar daha çok taraftar toplayabiliyordu. Bu alanda bana göre solun günahý daha büyüktü. Çünkü hem batýcýlýkta daha isteklidirler hem de batýnýn devasa sol entelektüel kültüründen çoðunlukla bihaberdirler. Oysa batý kültürünün kökeninde Antik Yunan kültürü vardýr. Bu kültürün kökünde mitoslarýn önemi vardýr. Hakikati aramanýn temeli mitoslara dayanýr. Mitoslar yorumlayýcýdýr, meþrulaþtýrýcýdýr, yönlendiricidir, insan yapýsýný sorgulayýcýdýr ve daha önceki tüm kültürü rafine edicidir. Bu haliyle mitoslar ayný zamanda kanun, ahlak, gelenek ve görenekleri içeren bir sözleþme hukukunu da ortaya çýkarýr. Mitlerin ayný zamanda tanrýlar, yarý tanrýlar ve birçok kahramanlýk hikâyesi ile toplum üzerinde ders verici bir anlatýmý vardýr. Mitler modern dünyanýn bugün çözmeye çalýþtýðý sorunlarla hemhal olmuþlar ve var olanla olmasý gerekeni ele almýþlardýr. Dolayýsý ile mitoslar düþünceler, inançlar ve davranýþlarý sorgulayarak tragedyanýn siyasal ve sosyal yapýsýnýn temel kaynaðý olmuþlardýr.

 

ÞARAP ve GÜNEÞ


Antik Yunan’ýn en önemli çýktýlarýndan birisi mitos, epos ve logos üçlemesidir. Mitos, anlatýlan bir öyküdür, efsanedir, epos ise onun ölçülü, süslü, estetik dengeli bir kimliðe bürünmesidir. Dolayýsý ile biraz da usuldür. Epos ne kadar güzelse mitos da o kadar etkili olur. Logos ise yasal yapýyý aksettirir. Bir diðer anlatýyla mitos, epos, logos insaný anlamada ortaya çýkarýlan kültür basamaklarýdýr. Logos, gerçeðin sözle dile gelmesidir ve bir ölçüde insanda düþünce, doðada kanundur. Bir baþka bakýþ açýsýyla logos, doðayý anlama çabasýdýr. Mitoslardan kendisini yeniden türetmemiþ bir bilinç, kendi kendinin bilincine, yani öz bilincine de varamamýþ bir bilinç türüdür ve farkýndalýðý zayýftýr ve çoðunlukla edilgen yapýdadýr. Çünkü mitler ayný zamanda insanlýðýn tecrübeleridir.  Bu haliyle doðaldýr ki mitos ile epos arasýnda bir uyum söz konusuyken onlar ile logos arasýnda gün geçtikçe bir karþýtlýk meydana gelmektedir. Çünkü modern insan sürekli olarak manevi hayatýn içeriðini bozarak yürümektedir. Dolayýsý ile modern insan, imge hazinesini kýsýrlaþtýrdýkça taklitçiliðe yönelmektedir. Ancak bu onun hayal gücünü yine de tam olarak kýramamýþtýr.

 

Ýktidar hýrsý geçmiþten günümüze hem insanýn hem de tanrýlarýn içindedir. Ýnsanýn hikayesi aslýnda hep ayný hikayelerdir. Bizler onu anlamamakta direniriz. Ders almayýz. Mitoloji ise býkmadan bunu dile getirir ve bu yüzden güncelliðini kaybetmez.

 

Trajik bakýþ açýsý insan yapýsýyla iliþki kurarak insanýn kendi benliðinin dýþýna çýkýp öz farkýndalýða nasýl neden oluyorsa, tragedya da mitoslar aracýlýðý ile kurulan sistemin etkileyiciliðini geniþletmektedir. Dolayýsý ile tragedyalar Antik Yunan’da yurttaþlarýn bir sistem içerisinde yaþamayý benimsemesine katkýda bulunmuþ, diðer yandan insanlarýn var olan deðerleri de sorgulamasýna neden olmuþtur.

 

Mitolojiye bir örnek vermek istiyorum. Antik Yunan’da güneþ tanrýsý Apollon ile þarap tanrýsý Dionysos, geçinemeyen tanrýlardýr. Bunlar neden geçinememektedir? Bu mitolojiye göre Apollon asýl olarak rasyonel düþünce ve düzenliliði temsil etmektedir. Ölçülü olmanýn ve ölçülü düþünmenin ve mantýklý olmanýn temsilcisidir (bana Kant’ý hatýrlatýr). O, güneþ gibi parlak ve faydalý olandýr. Oysa þarap tanrýsý Dionysos aslýnda kaosun, irrasyonalitenin ve dengesizliðin/sarhoþluðun temsilidir. Dionysos ayný zamanda frenlenmemiþ duygularýn, tutkularýn ve içgüdülerin temsilidir. O da þarapla imgelenmiþtir. Birisi aslýnda doða alanýmýzdýr ve deðerler alanýnýn (medeniyet) bastýrdýðý bilinçaltýdýr. Diðeri ise insanýn yaratmaya çalýþtýðý deðerler alaný, yani medeniyettir. Bu iki tanrýnýn çatýþmasý aslýnda önemli bir derstir, anlamaya çalýþan insan için. Bundan 2500-3000 yýl önce insan kendi içindeki temel sorunu bugün modern insanýn anladýðýndan çok daha iyi anlamýþ ve anlatmýþtýr. Dolayýsý ile kendini bilmede çok daha hakikatlidir. Aristoteles’in dediði gibi filo mitos (mit sevgisi) olmadan filo sofia (hakikat sevgisi) geliþemez. Bilmek hayretle baþlar, diye devam eder. Ýnsanýn þaþmasý onu görünenin arkasýndakini merak etmeye götürür ve oradan bilgi çýkar, diye devam eder.


ZAMAN


Arapça ve Ýbranice, Sami dillerindendir. Arapçadaki “zaman” sözcüðünün karþýlýðý Ýbranicede “zeman”dýr. Mýsýr’da 200 yýl esir hayatý yaþayan Yahudiler nihayetinde Hz. Musa önderliðinde göç etmeye karar verirler. Göç çok zorludur. Çölde günlerce aç ve susuz kalmýþlardýr. Tanrý’nýn onlara elini uzatacaðý umut ediliyordu ama görünen bir þey yoktu. Bir süre sonra Tanrý’nýn onlara beklenmedik bir nimet gönderdiði söylemi dolaþmaya baþlandý. Giderek periþan hale düþen Yahudilerin içindeki inançsýz birisi “nerede bu nimet?” diye baðýrdýðýnda karþýsýndaki bilge adam ona “zeman” demiþtir. Tanrý’nýn Yahudilere gönderdiði nimet zamandýr. Ýbranice “zeman”, Arapçasý zaman olan bu kelimedir ve tarihi o döneme aittir. Zaman kavramý nimetten türetilmiþtir ve doðulu insan için Tanrý’nýn gönderdiði, hatta gökten aþaðýya attýðý bir nimettir zaman.

 

Oysa Latinceden türetilmiþ olan ve Batý dillerinde halen kullanýlmakta olan “time” (tempo ile iliþkilidir) kavramlarý ile Doðu’da kullanýlmýþ olan zaman kavramý arasýnda oldukça önemli farklar var. Zaman ayný zamanda bölme anlamýnda da kullanýlmaktaydý (zamanýn dakikaya saate bölünmesi gibi). Tempo öte yandan gerilim anlamýndadýr. Yani zaman kavramý Doðu’da Tanrý’nýn bir nimeti iken Batý’da zaman (“Time”) tempo ve gerilimden, sürecin bölünmesinden türetilmiþ bir anlama sahiptir. Bu iki toplumun yaþam biçimleri ile zamana bakýþ açýlarý arasýnda bir iliþki olduðu da düþünülebilir. Zamaný meydana getiren gerilim, bölünen süreç ve tempo, Batý’yý tanýmlýyor. Bunun “gelecek beklentisi ve tarih anlayýþýný yoðunlaþtýrma ve devrimle iliþkisi” konusunu düþünür W. Benjamin iþlemiþtir. Bu yüzden devrimler ve tempo, gerilim, Batý’nýn Doðu’ya bir ölçüde ihraç ettiði bir kültür de olabilir. Doðu’da ise zaman bir nimettir. Doðu’da gelecekte bir devrim beklentisi hiç olmamýþtýr. Çünkü düzen ilahidir. Tempo düþüktür. Doðu, zamaný sadece bir nimet olarak algýlamýþtýr. Bunlarý entelektüel insanlar tartýþmalýdýrlar.

 

Zaman meselesini neden ilave ettim? Çünkü Türkiye kaba solcusu, kemalisti gerçek anlamda ne Batý’yý ne de Doðu’yu tam olarak merak ediyor. Varlýk ile siyaset arasýndaki iliþkinin farkýnda deðil. Trajedi içerisinde yaþýyor, trajedinin farkýnda deðil. Birisinin kafasý pozitivizme, diðerinin kemalizme gömük olmasý dolayýsý ile Türkiye entelektüel hayatý güdüklükten kurtulamýyor. Bana göre muhafazakarlar bu konuda hem daha gayretli, hem de inançlarý gereði daha gerçekçi. Þöyle ki: Gerek modern, gerekse geleneksel, kötülük sorununu aþamamýþtýr. Mesela, T. Eagleton, “Kötülük Üzerine Bir Deneme” adlý kitabýnda Zizek’in þöyle dediðini yazýyor: “Asýl ölümsüz olan kötülüktür: Kötü hep geri dönmekle tehdit eder bizi, fiziksel yok oluþu mucizevi þekilde aþýp bizi bir türlü rahat býrakmayan hayaletimsi varlýktýr kötülük. Ve kötülüðün, trajedinin muzýr bir sonsuzluðu var.” Muhafazakâr, hayatý daha iyi biliyor. Çünkü bu sorunun insanýn yapýsýna ait, aþýlamaz bir sorun olduðunu biliyor. Devrimci ise, bu sorunu önemli bir sorun olarak görmüyor. Siyasetinde buna hiç yer vermiyor. Adeta sistem gerçek anlamda düzene sokulduðunda (ya devrimle ya da demokrasi yoluyla) her þeyin düzeleceðini düþünüyor. Oysa Batý’nýn entelektüeli bu konuyu biliyor ve iþliyor. Ortaya çýkan modernden ve post modernden tedirgin. Bizdeki solcularda sadece radikal dindarlýktan korku iþleniyor. Yani, yine yaprak kýmýldamýyor.


Bugün sen çok gençsin yavrum,
Hayat ümit neþe dolu,
Mutlu günler vaad ediyor,
Sana yýllar ömür boyu,
Ne yalnýzlýk ne de yalan üzmesin seni,
Doðarken aðladý insan,
Bu son olsun, bu son.

 

Solcularýn ilk hit parçalarýndan birisiydi Cem Karaca’nýn söylemiyle… Ayný yerde kalmýþýz gibi...
 

Nihat ÜSTÜN

29.08.2018

 

 

Bu yazýyý Facebook'ta paylaþabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaþ
0
Yorumlar
Uyarý

Yorum yazabilmek için üye olmalý ve oturum açmalýsýnýz.

Eðer sitemize üye deðilseniz buraya týklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eðer üye iseniz oturum açmak için buraya týklayýn.