ÞANS VE HAYAT

08 Haziran 2020 14:43 / 3563 kez okundu!

 

 

Bütün ideolojilerin, dinlerin ve bilimin esas amacý trajediye karþý mücadeledir.

Hem de yenilgi görünürken umutsuzca da olsa mücadele etmektir. Çünkü trajedinin temeli ölümlü olmaya ve þansýn yarattýðý kaosa dayanýr.

 

****

 

ÞANS VE HAYAT

 

Bütün ideolojilerin, dinlerin ve bilimin esas amacý trajediye karþý mücadeledir.

 

Hem de yenilgi görünürken umutsuzca da olsa mücadele etmektir. Çünkü trajedinin temeli ölümlü olmaya ve þansýn yarattýðý kaosa dayanýr.

 

Buna raðmen mücadelenin sebebi insanýn her þeye karþýn bir düzenlilik arama isteðidir. Trajedinin temeli ölüm bizi sevdiklerimizden ayýrýr ve yapýlan planlarý edepsizce ve gözünü kýrpmadan çöpe atar. Týpký temel bir yasa gibi insaný sürekli tehdit ederken ayný zamanda kendi varoluþunun deðersizliðini hatýrlatan ve insani özerkliði çiðneyen esrarengiz bir güç gibidir.

 

Akýl doðal mecrada hayatý ve ölümü ve þansý kavramayý denediðinde onu daha kendine uygun hale getirir ve böylece onun gerçek doðasýný ortadan kaldýrmaya gayret sarf ederken ölümsüzlüðü önerir. Dinler bu anlamda bir yandan kaosa karþý ahlaki bir form oluþtururken diðer yandan bir ölçüde ölümün foyasýný meydana çýkarmaya gayret ederek insani zayýflýðý takviye etmeye çaba sarf etmiþtir. Yani, sonuçta dinler de aklýn en önemli çýktýlarýndan birisidir.

 

Hegel "Felsefe, muhakkak, nesnelerini dinle paylaþýr. Her ikisi de hakikatý nesnesi olarak ele alýr" diyor. Bu açýdan Hegel de önemli bir Aristoteles takipçisidir ve etiði temel alan bir görüþe sahiptir. O, benimiz ile yabancýlaþma çatýþmasý meselesinin üstesinden gelmeyi amaçladýðý için dine temel bir rol yüklemiþti.

 

Din bu noktada þans denilen þeyi de bertaraf etme gayretine giriþerek onu kadere çevirir. Çünkü nedeni bilinmeyen þeyler normal gidiþattan sapma olan þeylerdir ama sýkça baþýmýza gelir ve onun inkar edilemeyecek anlamsýz bir gücü vardýr. Bu durumda hem kendimiz hem de sevdiklerimiz için tedirgin yaþam bir temel form haline gelir.

 

Þansý tam fethedemediðimiz gibi tam olarak da kavrayamayýz. Mesela, bugün Türkiye’deki sert politize oluþ hep bir olumsuzluk (þanssýzlýk) olarak görülmüþtür ama belki de bir iyi þanstýr. Bu yüzden Hegel'in "Minerva'nýn baykuþu alacakaranlýkta uçar" sözünü hatýrlamak gerekir. Yani, bu sözle süreç tamamlanmadan deðerlendirmelerimizden emin olmayalým denmek istenmiþtir. Yani, Batý’nýn giderek depolitizasyonu bizim ise giderek daha politize olmamýz pek olumsuz bir þey olmamýþ da olabilir. Batý’nýn giderek daha çok depolitize oluþu onu çok daha olumsuz bir yana savurmaktadýr. Bu durumda sosyal medya fenomenleri toplumlarý yönlendirmektedir ki bu daha büyük felakettir. Artýk Batý’da politika yerine sadece depolitize olmuþ bireysel kitlelerin reaksiyonlarýný göreceðiz ve bunun daha geliþmiþ bir bilinci temsil ettiðini kimse iddia edemez. Yaðmalayan, kýrýp döken ve bilincinin çok üzerinde bir özgüvene sahip olan yeni Jokerlerin peþinden koþan postmodern kitlelerdense bizdeki gibi sertçe politize olmuþ kitleler daha olumlu sonuçlar doðuruyor olabilir. Kim bilir? Mesela, Jokerlerin peþinde koþan bu kitleler çok daha büyük bir ekonomik krizle karþýlaþsa kim bilir neler olur? Mesela, ABD’de tepkisel vandal kitleler (hepsi için demiyorum ama bir kaos anýnda daha saldýrgan olanlarýn daha etkin olacaðýný deneyimden biliyoruz) geçerken elinde otomatik silahlarla mülklerini koruyan gergin kiþilerin oluþturduðu resim ne kadar ürkütücü. 

 

Genelde bir özet olarak Charles Taylor þöyle diyor: “Batý modernitesi, yeni kurgulanmýþ benlik arayýþlarýnýn ve ona baðlý olarak geliþen ilgili pratiklerin meyvesidir ve insan yaþamýnýn deðiþmez özellikleri ile açýklanamaz.” 

 

Bu anlatýlarýn sonunda anlýyoruz ki dinler bu açýdan daha anlamlýdýr. Ve hiç olmazsa pre-modern ve modern karýþýmý bir toplumu gelecekte çok arayabiliriz.

 

Klasik Antik dönem öncesi, yani trajedi döneminde hayatýn zaten düzensiz olduðu kabul edilir ve þans tanrýsý Fortuna'nýn hayatýmýzda büyük etkisi olduðu düþünülürdü. Hayat daha çok bunun üzerinden anlamlandýrýlýrdý ve trajedi bitimsiz bir hakikatti. Fortuna ya da Tyche elinde bir gemici dümenini tutardý. Yani bu figür fýrtýnalý denizde geminin nereye gideceði belirsizdir meselesini anlatan bir tasvirdir ve ontolojiyi ve olmakta olaný anlamlandýrmaya postmoderne göre daha yakýndýr.

 

Antik Yunanda, trajik dönemin negasyonu  olarak ortaya çýkan dönemde Sokrates her þeyin mantýklý bir açýklamasý olduðunu ve bu neden, niçin, nasýl sorularý üzerinden gidilerek hayatýn düzenlenebileceðini, trajedinin etkisiz hale getirilebileceðini anlatmaya çaba sarf ederek modernin tohumlarýný atmýþtý (Nietzsche bu yüzden Sokratesi olumsuzlar). Talebesi Platon, hocasýnýn (trajik ölümü nedeniyle) býrakmak zorunda kaldýðý yerden baþlayarak þansý fethetmek istedi. Yani, düzenliliði bozan kaosu yok edip hayatý yasalarla düzene koymak istedi. Bu alanda eserler býraktý. Bunlardan biri de devletti (rejim).

 

Aristoteles tam olarak ayný fikirde deðildi. Aristoteles'e göre hayat nedenler üzerinden gidilerek kýsmen düzene sokulabilirdi ama þans fethedilemezdi. Ona göre her þey bir nedene baðlýdýr ama þans nedensiz bir büyük etkiydi. Dolayýsýyla, o da bir nedendir ama nedensizlik taþýyan bir nedendir ve konu dýþýdýr.

 

Aristoteles de sonuçta hayatýn düzene sokulabileceði üzerine gayret sarf ederek erdemler etiðini yazmýþtýr. Erdemler etiði Antik Yunandan modern döneme kadar insanýn trajediyi engelleme çabasýnda bütün Batý kültürünün ve eðitiminin ve ahlakýnýn temeli olmuþtur. Bu süreç modernin etkinliðini arttýrdýðý 18. yüzyýla kadar temel öðretilerden biri olmuþtur. Hatta üniversitelerde en çok okutulan disiplinlerden biri onun etiðidir.

 

Bu açýdan günümüze baktýðýmýzda neden, niçin, nasýl sorularýna cevap arayan insanlýðýn oldukça büyük bir yol alýp kýsmi olarak trajediyi ve kaosu engellediðini görebiliyoruz. Mesela, bir çok týbbi sorun halledilebilmiþ, birçok bilinmez bilinir hale getirilebilmiþ ve bir düzen saðlanabilmiþtir. Ancak, bunu bütün açýsýndan söyleyebilmek ve hayatý dizginleyip þansý fethetmek açýsýndan söylemek mümkün deðildir. Ayrýca þansý fethettiðimizde hayatýn daha güzel olabileceðinin bir garantisi de yok. Çünkü böylesi bir durumda sanat gibi hayatýn tadý tuzu olan bir çok þey sona erip monoton bir sýðlýða mahkum da olabiliriz.

 

Ve modern toplumsal düzenlerde modern öncesi dönemlere kýyasla ölüm/trajedi çok daha büyük bir felakettir. Çünkü insan bir anda özne olmaktan çýkýp nesne haline dönüþür. Hatta çöp olur.

 

Ayný zamanda modern toplumda birey abartýlarak temele koyulur. Özgürlük sadece birey olmaya baðlanýr. Ana endiþe özne olmaktan çýkmaktýr. Oysa özgürlük daha çok cemaat olmaktadýr. Yani, insan dostluklar ve topluluklar içinde özgür olabilir. Dostluklarý ve topluluklarý, aileyi ya da devleti kaldýrdýðýnda insan boþ bir teneke gibi yuvarlanýr. Özgürlük için insanýn dostluklar kurmaya ihtiyacý vardýr. Mevlevi bir düþünür þöyle demekteydi: "Baðýmsýz kiþiydim ben, baðýmlý oldum ve hürriyeti bu yolda buldum."

 

Spinoza, modern dönemin baþlarýnda Aristoteles'in yolundan giderek "insan özgür irade yanýlgýsý içinde yaþar, ancak bu bir illüzyondur. Ama bu illüzyon kendisini dayatan bir illüzyondur" derken bir yandan trajediye karþý düzenlilik arayýp diðer yandan da iradeyi sýnýrlayarak þansýn hakkýný vermiþtir. Ona göre bizler olmakta olan içinde varlýklarýný koruyan varlýklarýz. Mutlak olarak da bir belirlenmiþlik içinde yaþamaktayýz. Bu yüzden o da neden, niçin, nasýl sorularýný önemser. O, þöhret, tutkular ve servet yerine daha basit bir hayatý önerir.

 

Marks'ýn amacý ise daha kesin biçimde hayatýn düzenliliðini bilimsel yoldan saðlamaktý. Batý, pozitivizmin þehveti ile bu alanda oldukça yoðun tezler geliþtirdi ama onun çýraklarýnýn her ataðýnda trajedi insanlýða daha da büyük tokatlar indirdi ve milyonlarca insan öldü. Çünkü onlar olmakta olanýn tamamýný iradi bir þey olarak deðerlendirdiler. Devrimciler bu açýdan çocuksu romantiklerdir. Bilimi öyle abartýrlar ki sonuçta bütün insanlýðýn sosyal hayatýný bile bilimsel nedenleri anlayarak düzene sokup þansý bile feth edebileceklerini teorileþtirirler. Komünist toplum bu açýdan oldukça toy bir teoridir çünkü onlar kendilerini kendi kaderlerinin efendisi olarak bilirler. Bu durum onlarý trajedi karþýsýnda oldukça zayýflatýr.

 

Oysa þans ve zaman iradeyi hep boþa düþürüyordu. Heidegger bu yüzden "zaman (þans dolayýsýyla) iradeyi kýrar ve esas olarak insandaki intikam duygusu, zamana karþý reaksiyonudur" der.

 

Nihat ÜSTÜN

06.04.2020

 

 

Bu yazýyý Facebook'ta paylaþabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaþ
0
Yorumlar
Uyarý

Yorum yazabilmek için üye olmalý ve oturum açmalýsýnýz.

Eðer sitemize üye deðilseniz buraya týklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eðer üye iseniz oturum açmak için buraya týklayýn.