İBB davası ve 3. yargı paketi
12 Temmuz 2012 11:31 / 6411 kez okundu!
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin Belediye Başkanı ile bazı üst düzey bürokratlarının aralarında bulunduğu, toplamda 130 kişinin, Ceza Muhakemeleri Kanununun 250/b maddesine göre “cebir ve şiddet kullanmak suretiyle haksız ekonomik çıkar sağlamak amacıyla kurulmuş çete" suçlaması ile yargılandıkları Özel Yetkili İzmir 8.Ağır Ceza Mahkemesi’nde, 5 ve 6 Temmuz günlerinde yapılan duruşmaların sonunda tutuklu 18 kişiden 17‘sinin tutuksuz yargılanmak üzere tahliyesine, Genel Sekreter Pervin Şenel Genç’in ise tutukluluk halinin devamına karar verilmişti. Bir sonraki duruşma adli tatil sonrasında 11 Ekim‘de yapılacak.
Umarız bu tarihten önce tutuklu kalan tek kişi olan Genel Sekreter Pervin Şenel Genç de 3. yargı paketinden yararlandırılarak tutuksuz yargılanmak üzere tahliye edilir.
İBB davasına İzmir medyası bir isim verdi. “Tarihi Dava“. Gerçekten de İzmir Büyükşehir Belediyesi davası pek çok yönden tarihe geçecek özellikler taşıyor. Kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s tarafından mali tabloları incelenen İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin kredi notu iki kademe yükseltilirken, hazineye borcu olmayan belki de Türkiye’deki tek Büyükşehir Belediyesi’yken, coğrafi altyapı bilgi sistem projeleri, su kanalizasyon projeleri ile uluslararası yaratıcılık ödüllerine layık görülürken, tüm yatırımlarını öz kaynaklarıyla gerçekleştirmeye çalışırken, üreticiye, engelliye, sporcuya, sanatçıya verdiği destekle anılırken kendisini üst düzey bürokratıyla özel yetkili bir mahkemede çete suçlaması içinde bulan ülkemizdeki tek belediye olmakla, İzmir Büyükşehir Belediyesi davası bana göre de, sadece tarihe geçmekle kalmayacak; üniversitelerin hukuk fakültelerinde ceza hukuku derslerine, sınav sorularına, yüksek lisans öğrencilerinin tezlerine konu olacaktır.
İBB davası devam ederken TBMM alt komisyonlarında 3. yargı paketi ile ilgili çalışmalar sürmekteydi.
Tutuklama tedbirlerini içeren CMK 100. maddesi koşulları ile adli kontrol tedbirlerini düzenleyen CMK.109.maddesi koşullarına ait çalışmalar, benim de bu dava açısından çok önemli gördüğüm çalışmalardı. Meclis Başkanı’ na ve Adalet Bakanı’na uygulamadan gelen bir hukukçu olarak bir mektup yazmış ve konuyla ilgili önerilerimi iletmiştim. Bu yüzden 3. yargı paketinde adli kontrol tedbirleri ile ilgili üst ceza sınırının kaldırılmış olmasını, tutuklama tedbirlerinde de tutuklama nedeninin, kuvvetli suç şüphesi yaratan somut olgu ve delillerin kararlarda açıkça gösterilecek olmasını evrensel ceza hukuku ile uyumlu ve son derece olumlu bir gelişme olarak değerlendiriyorum.
Sözünü ettiğim mektupta özel yetkili mahkemelerin kaldırılması gerektiğini belirtmekle birlikte bu mahkemelerin bir süre daha kaldırılmayacağı Adalet Bakanlığı tarafından daha önce açıklandığından hiç değilse görev alanının daraltılabileceğine , yine kamu görevlileri yönünden her türlü suçlama için bağlı oldukları Bakanlık ‘tan izin alınması gerektiğine işaret etmiştim. 3. yargı paketinde özel yetkili mahkemeler kaldırılmışsa da getirilen yeni düzenlemede sadece bu mahkemelerin adı değiştirilerek Terörle Mücadele Kanununa Özel Görevli Bölge Ağır Ceza Mahkemeleri olarak eklenmiş olması ve terör suçları ile sınırlı olarak görev yapmaya devam edecek olması yargıda evrensel ceza hukuku ilkeleri ile bağdaşmayan yeni bir istisna yaratmıştır. Bu son düzenleme ile ne yazık ki sadece özel yetkili mahkemelerin adı değiştirilmiş ve görev alanı terörle sınırlı olarak daraltılmıştır. Anayasal eşitlik gereği sadece terörle sınırlı olsa bile yargıda istisna olmamalıdır.
3. yargı paketinde kamu görevlileri yönünden yapılacak ithamların bağlı oldukları Bakanlık’tan izin alınması koşuluna bağlanması doğru bir yasal tasarruftur. Kamu görevlisi hakkında Bakanlığın vermiş olduğu olumlu ya da olumsuz soruşturma izni kararlarına karşı Danıştay’a başvuru imkanı olacaktır. Ancak bu son düzenlemenin de devam eden davalarda uygulanmayacağı, özel yetkili mahkemelerin bakmakta oldukları dava dosyalarını kesinleşinceye kadar sonuçlandıracağı geçici madde ile öngörüldüğünden İBB davasında yargılanan kamu görevlileri bu düzenlemeden yararlanamayacaktır. İddianameyi hazırlayan savcının açık bıraktığı soruşturmalar yönünden ise kanaatimce yasa hükmü uygulanmalı ve kamu görevlisi için dava açılmadan önce izin koşulu aranmalıdır.
3.Yargı paketinden çıkan yasa, Meclis Genel Kurul’unda kabul edildikten hemen sonra ve daha önce İBB davası hakkındaki pozitif düşüncelerini açıklayan Sn. Cumhurbaşkanı tarafından 4 Temmuz günü jet hızıyla onaylanmış, duruşma günü 5 Temmuz’da Resmi Gazete ‘de yayınlanarak yürürlüğe girmiş ve 6 Temmuz‘da da davaya bakmakta olan özel yetkili mahkemece uygulanmıştır. Tutuklu 18 kişiden 7‘si için mahkeme savcısı tarafından adli kontrol tedbiri düzenlemesine bağlı olmaksızın suç vasfının değişme ihtimaline binaen tahliye talep edilmişse de; özel yetkili mahkemece , bu kişilerden 6‘sı hakkında yurt dışına çıkış yasağı ile; 4 kişi hakkında en yakın polis merkezine bildirimli olarak; 7 kişi hakkında da ev hapsine alınmak suretiyle adli kontrol tedbiri uygulanmasına ve böylece tutuksuz yargılanmak üzere tahliyelerine karar verilmiştir.
İBB davasının bu son duruşmasında bazı tutukluların avukatlarının mahkeme heyetine savunma sırasında söyledikleri birkaç sözü de aktaralım:
“Şüpheden sanık yararlanır ilkesini şimdi uygulamayacağız da ne zaman uygulayacağız…”;
“…Bu usulsüz delillerle siz mahkeme heyetini kandırmalarına izin vermeyin…”;
“…Ceza Kanunu yazılırken adli kontrol tedbirlerine ceza üst sınırını koyan benim hocamdı. Öğrenciyken gözümde çok değerliydi. Şimdi karşılaşırsam bu maddedeki üst ceza sınırının hesabını soracağım….”
Av. Nilay Sermi KÖKKILINÇ
12.07.2012
Son Güncelleme Tarihi: 12 Temmuz 2012 12:13