Necip Fazıl Kısakürek
26 Mayıs 2012 18:15 / 2344 kez okundu!
Ayşe Hür'ün Twitter'da yazdıkları tartışılıyor... NFK'in Adnan Menderes'ten "Büyük Doğu" dergisi ve diğer kimi projeleri için para talebi ve bunun 1960 Darbesi sonrasında soruşturmaya konu olması yazılıp çizilirken, Ayşe'nin, bir notunda bu örtülü ödenek paralarının -en azından bir kısmını- kumar için de istediği yazıldı. Tartışmalar küfürlere ve sanal lince kadar ulaştı. Eski bir yazımı sandıktan çıkarttı bunlar bana... Ben konuya daha romantik, estetik yanaşmaya çalışmıştım ama her şey biraz politik değil miydi? 03-01-2013
2 yıl önce 26 Mayıs'ta (ki NFK'in doğum günüdür) Necip Fazıl Kısakürek üstüne bir yazı yazmıştım. Arkadaşlardan bazısı kızıp "NFK'i savunmak sana mı kaldı?" demişti. Oysa geçmiş mirasımıza nasıl bakmak gerektiğine dair yeni tavır konusunu kurcalıyordum. Yazmasam olmazdı. Fazıl Say'ın abartılarına kızıp aşırıya kaçan dindar kardeşlerime de ithafım olsun... 26-05-2012
--------------------------------------
Necip Fazıl Kısakürek...
"edebiyatın, yerel, evrensel akımlarına girip çıkmışlığı vardır; bu dünyadan giderken, yol macerası ve farkındalığı miras kalmıştır; herkes kendi meşrebine göre, ne anladıysa, onu öyle sanmıştır ki o hem odur hem öteki.
anadolu'da, yerel, muhafazakar, islamcı, doğucu damarın önemli kalemi olmuştur hep; dar özgürlükçülükle, yanlış anti-emperyalizmin açmazında, statükocu yanlış aydınlanmacıların açtığı geniş meşru alanda ustalıkla dans etmiştir.
dizelerindeki derinlik, dünyanın kötülüklerine bilmeden bulaşmışlığına inancımızı bilemiş durmuştur; o, yolculuğunun her aşamasında zorunlu hareketleri yapmış, artistik adımlarıyla hayat puanlarını dengelemiştir.
zorunlu olarak kemalizmin karşısına geçmiş, tepeden aydınlanmacılığın bir biçimine karşı dururken öbür biçiminin neredeyse sözcüsü olmuştur; islama teslimiyetin günahıyla, sevabıyla bir bütün olduğunu usul usul söylemiştir, anlayanlara... şeytansız meleğin, günahsız sevabın, yalansız doğrunun, dünyasız yerelin, hüzünsüz mutluluğun hem tatsız hem imkansız olduğunu dememiş, demeye getirmiştir.
katmanlı yazmıştır, yoruma açıklığı bu yüzdendir.
nazım ile fazıl hikayesinin bir de bu açıdan yorumu yapılmalıdır.
1979'da van'dan izmir'e uçakla dönerken ankara'da aktarma vardı... üstad izmir'e gidecek uçakta yer bulabilmek için görevlileri ikna etmeye çalışıyordu. muhteşem esmerlikteki kırış kırış yüzü yine de o zamanlar 74 yaşında olduğunu bana düşündürtmemişti. fikirlerimiz arasındaki o dönemde var olan mesafe nedeniyle ben de konuya mesafeli kalmayı tercih etmiştim. görevlileri hafifçe aşağılar görünme pahasına kendisinin önemli bir insan olduğunu, yer yok denilen uçakta mutlaka kendisine bir yer açılması gerektiğini anlatmaya çalışıyordu. bir sonraki uçağa ancak bilet bulabilmişti ama o uçak da kendisini izmir'deki önemli toplantıya yetiştiremiyordu. "keşke edebiyatçı kimliğini daha iyi korusaydı da politikaya fazla bulaşmasaydı" diye aklımdan bir şeyler geçtiğini anımsıyorum. nazım'a hak gördüğümü ona hak görememiştim. izmir'e gittiğimde araştırdım, milliyetçilerin büyük bir toplantısı için konuşmacı olarak çağrılı olduğunu gördüm.
4 yıl sonra onun öldüğünü yurt dışında öğrendim. zaman çok şeyi değiştirmişti... tıpkı nazım'ın en iyi şiirlerinin politik şiirleri olduğu inancımın hafiften değişmesi gibi...
bugün havaalanında öyle bir şeyle karşılaşsaydım, şiirlerinin hatırına biletimden vazgeçerdim ve bir sonraki uçakla giderdim. o günden bu güne görüşlerim esas olarak aynı ama bunu niye yapardım? bunu belki "zaman" denilen kaçınılmazlığı daha iyi anlamış biri olarak yapabilirdim... çünkü biliyorum ki, zaman insanı olgunlaştırabiliyor... bugün onların üstadı yok ama milliyetçiler bugün de toplanıyor... gerçi devran başka yönde, kaçınılmaz biçimde dönüyor. kör inançlar, duraklamış ideolojiler, nefretler, çatışmalar çok zorlanıyor ama zamanı aşamıyor. kül uçuyor, kum gidiyor geride estetize edilmiş değerleriniz kalıyor.
çünkü hayat, etik'ten estetiğe doğru akıyor.
(nuhungemisi, 26.05.2010 11:35)
Ekşi Sözlük