Üçüncü köprünün adı ne olmalı? - Sözlük yazıları - 6
29 Mayıs 2013 12:42 / 4574 kez okundu!
“Üçüncü boğaz köprüsü olsun mu olmasın mı, olacaksa nereye olsun” tartışmaları sürüyor, sürecek. Sistemin, İstanbul'un ve boğazın belli ki köprüye ihtiyacı var ve bugünkü güçler dengesine bakarsak, yapılacak.
Ben enerjimi başka bir pozisyona yoğunlaştırmak amacındayım. Köprünün adı ne olacak?
Bu konu epeyi tartışma kaldırır çünkü bunun ardında yoğun bir ideolojik, kültürel saflaşma kavgası yatıyor. Yeni köprünün ismi Bizans Köprüsü mü olsun, Mimar Sinan köprüsü mü, Anadolu Köprüsü mü yoksa Avrasya Köprüsü mü? Bu hükümet hangisine neden yanaşamaz? Hangisi üçüncü köprüye isim arayan politikacılarımızın aslında koyamayacakları isimlerdendir?
Mimar Sinan Köprüsü
Bir sözlükte şöyle şeyler yazmıştım: http://www.uludagsozluk.com/e/3035107
“Örneğin Mimar Sinan Köprüsü ismi pekala bu hükümetin de gündemine alabileceği bir isim gibi görünebilir. Ancak bu ismi vermekte zorlanacaklardır. Hatta verebileceklerini pek sanmıyorum.
Oysa biraz vefa, azıcık utanç duygusu ve yeterince tarih bilincine sahip olunabilseydi belki Mimar Sinan Köprüsü denebilirdi…
Böyle bir adım, cumhuriyet döneminde yaptığı camilerinin çoğunluğu kitsch abideleri olan, hanlarının, hamamlarının ve medreselerinin mimarisini üniversitelerinde yeterince çalışmayan, çalıştığını da yaşamda tutunduramayan, bu toprakların mimari dilini keşfedip onu içselleştiremeyen, kötü müteahhit ürünleriyle Anadolu'yu baştan başa döşeyen, çinilerine sahip çıkmayan, turkuvaz mavisini unutan, Karagöz’ünden, Hacivat’ından kopan ve onların ironisine, eleştiri kültürüne, felsefelerine artık aşina olmayan, Ermeni mimarlarının, Süryani taş ustalarının geleneğini neredeyse kesintiye uğratan bu toprağın kimliksiz çocuklarına ne kadar güzel bir örnek olurdu. Tüm dünya Mimar Sinan’ın, yani Leonardo Da Vinci ile kıyaslanabilecek bir mimari dehanın kuşaklar ve uygarlıklar üstündeki köprüsüne kavuşurdu.
Mimar Sinan ustamız bir devşirme olduğundan; bazılarını rahatsız edebilecek de olsa, kendisi İslamiyet’in altın çağlarının çoktan bittiği dönemlerde yıldızın son parladığı anlardan olduğu için, süreklilik taşıyan bir kültür birikiminin en üstün temsilcisi sayarak onun önünde eğilebilirdik…
Osmanlı'yı hatta yeri geldiğinde Mimar Sinan'ı abartılı övgülere boğup kendi cüceliklerini dev aynasına tutanlar; onun gerçek büyüklüğünü algılamaya kapasiteleri yetmeyenlerdir.
Bakınız:
http://www.izmirizmir.net/bilesenler/koseyazilari/yazi.php?yazi_no=186
Köprü isimleri ideolojik bir seçim midir?
İlk köprüye Boğaziçi Köprüsü dedik, anlaşılır nedeni vardı; ikincisine Fatih Sultan Mehmet adını verdik çünkü “fetih” konusu bizim yanlış tarih bilinci oluşturma politikalarımızın günahlarındandı ve tarihe milliyetçi bir bakışın ürünüydü. Her yıl İstanbul’u işte bu nedenlerle fethetmeye çalışıyorduk. Ancak buna rağmen bu ismi de belli rezervlerle benimsemek mümkündü ve kabullendik de…
Bir toprağın gerçekten sahibi olmak için orayı bir dönem fethetmiş olmak yetmez; o toprağın geçmişinin değerlendirmesini yapıp, onu o günün imkânlarıyla harmanlayıp içine biraz hayal ve biraz da gelecek ufku katanlar, onu yeniden keşfedebilenler ancak oraya gerçekten sahip olabilirler.
Bakınız:
http://www.izmirizmir.net/bilesenler/koseyazilari/yazi.php?yazi_no=924
Bizans Köprüsü
İstanbul'u 2. Mehmet sadece almakla kalabilirdi ama öyle olmadı. Bugün örneğin sadece Sultanahmet, Süleymaniye ve Selimiye camilerine bakanlar, Mimar Sinan’ın yaptığı köprüleri, su kemerlerini görenler oradaki sentezi anlayabiliyorlar. Onlar aynı zamanda Ayasofya ya da Bizans imparatorlarının yaptırmış olduğu su kemerlerine de aşinalar. Bu nedenle Mimar Sinan'ın bu sentezinin nasıl dâhice olduğunu da algılayabiliyorlar. İstanbul’un geçmişi olmasaydı Mimar Sinan, Mimar Sinan olamazdı. Onun büyüklüğü, kentin geçmişini kendi döneminin ruhuyla birleştirmesinden oluşuyor, buradaki sentezden geliyor. Bu sentezi ruhunda duyamayanlar, duyunca rahatı kaçanlar, işte bu nedenlerle çok istermiş gibi göründükleri halde, bu ismi köprüye koymayacaklardır.
Ama biraz özgüven ve gerçek tarih bilinci olsa örneğin cesurca Bizans Köprüsü de denebilirdi.
Böylece sembolik bir adım atarak "tüm Roma İmparatorluğu’nun ve devamı Bizans’ın koca mirası benden sorulur", "bu köprüden geçen er kişi bir uygarlıklar başkentine girer" demiş olurduk; ki aslında imzasını “Diyarı Rum sultanı” (Roma Ülkesinin Sultanı) olarak atan Fatih Sultan Mehmet’in de rüyası buydu.
Anadolu Köprüsü, Avrasya Köprüsü
Ülkemiz politikacılarının çoğunluk kesiminde, Doğu'nun erken bilinci yakalanmış olsa; Oryantalizm, karşıtına savrulmadan aşılmış bulunsa; Anadolu'nun gerçek bir tarihsel ve kültürel köprü olduğu fikri lafta değil esasta kabul görse, köprüye Anadolu Köprüsü denebilirdi. Gerçi ufak da olsa bir olasılık var hala…
Paranoyayı ve komplo teorilerini hep başkaları mı kullansın? Yazıyı bitirirken, köprünün kısa yazılış biçiminin hükümet açısından onu seçmek için fazladan bir gerekçe olabileceğine de değinerek kimi kurnazlıkları da şimdiden açık etmiş olalım çünkü bu durum son ikisinin şansını birden arttırıyor. BK; MSK; AK; AK.
Belki de bir politik parti, Boğaziçi’ne takılan üçüncü yüzüğün içinde AK yazısını görmek ve göstermek istemenin kurnazlık ödülüne daha fazla dayanamayacaktır.
Bizans Köprüsü ya da Mimar Sinan Köprüsü demek için sağlam bir tarih bilinci, sağlıklı bir kendine güven gerekli aslında. Bu kolay bir karar değil. Daha az bilinç ve az cesaret, Anadolu Köprüsü demek için yeterli olabilir. Orta yol arayıp tartışmadan kaçanlar ise belli ki Anadolu ya da Avrasya Köprüsü’ne yakın duracaktır.
Belki çok da kötü olmayacaktır ama hepimiz, bir köprünün ve isminin daha iyilerine layık iken, o köprüden her geçiş ağzımızda kekremsi bir tad bırakacaktır.
nuhungemisi
06-10-2009