'Olağanüstü Hâl' uygulamaları, İzmir'e yakışmıyor - Arif Ali Cangı
11 Mart 2015 15:10
İzmir Valiliği "Düşünceyi ve kanaatleri açıklama ve yayma hürriyeti" kapsamında İzmir il sınırları içerisinde gerçek ve tüzel kişiler tarafından yapılacak basın açıklamaları ile benzeri (stant vb.) faaliyetlerin kamu güvenliği ve genel asayiş yönünden düzenlenmesini amaçlayan bir genelge yayınlamış. (http://www.izmir.gov.tr/default_B0.aspx?id=2225)
Valilik bu genelgeye neden gerek duymuş? Yıllardır İzmir'de basın açıklaması, toplantı ve yürüyüş hakkının kullanılmasında, belli güzergâhların kullanılması ve gösterilerin yapılış biçimlerinde belli alışkanlıklar oluştu. Örneğin Basmane Meydanı'nda toplanılıp, Gazi Bulvarı'ndan kaldırımdan en fazla yolun bir şeridini trafiğe kapatacak şekilde yürüyüşle Pier Köprüsü'nden Konak Meydanı'nda eski Sümerbank binası yanında basın açıklaması şeklinde yapılan eylemler, emek ve demokrasi güçlerinin klasikleşen eylemleri haline geldi. Bu eylemlerde polisin müdahalesi olmadığı sürece hiçbir gerilim yaşanmadan demokratik protesto hakkı kullanıldı. Kırmadan, dökmeden, kavga etmeden protesto hakkının kullanılması İzmir'e çok yakışıyordu, ta ki Mustafa Toprak'ın İzmir'e vali olarak atanmasına kadar. Mustafa Toprak'ın valiliği döneminde İzmir'deki gösterilerde gerilim ve polisin gereksiz ve ölçüsüz müdahalesi sistemli ve sıradan hale geldi. Bu tespitim hem kendi gözlemlerime hem de müdahale eden kolluğun yakınmalarına dayanıyor. Örneğin 2 Temmuz Sivas katliamı anmasındaki en son 13 Şubat'taki İç Güvenlik Paketi protestosundaki polisin müdahalesine hiçkimse şiddet, kamu düzeni vs. gerekçe üretemez. Yaşananlar İzmir'i yönetenlerin anlayışını yansıtan uygulamalardı ve İzmir'e hiç yakışmadı.
***
Yapılan bu despotik ve hukuksuz idari uygulamalara şimdi de yasal kılıf oluşturulmaya çalışılıyor. İzmir Valiliği'nin genelgesinin amacı budur. Genelgeyi incelediğinizde, ifade özgürlüğü ve demokratik protesto hakkını güvence altına alma kaygısı taşımadığı, her şeyi yasaklamayı hedeflediğini rahatlıkla görebilirsiniz.
· "Valilik ve Kaymakamlık binaları, Adliye binaları, İl/İlçe Emniyet Müdürlüğü binaları, Polis Merkezi Amirlikleri, Askeri bina ve tesisleri ile Ceza İnfaz Kurumlarının içerisi, önü ve çevresinde" toplanmak yasak; yani hükümetin uygulamalarını protesto etmek yasak.
· "Eğitim-öğretim kurumları, hastane ve sağlık kuruluşları ile ibadethanelerin içerisinde ve çevresinde eğitimi, sağlık hizmetlerini ve kişilerin ibadetlerini engelleyecek şekilde" toplanmak yasak; yani sendikaların her türlü demokratik eylemi yasaklanıyor.
· "Basın açıklaması yapmak amacıyla herhangi bir yer ve noktadan başka bir yere kamu düzenini bozacak şekilde gösteri amaçlı toplu yürüyüş yapılamaz"; yani Basmane'den Konak'a yürümek yasak.
· "Halkın günlük yaşamını zorlaştıran ve zorunlu ihtiyaçlarını karşılamasını engelleyici nitelikte basın açıklamaları yapılamaz". Bu gerekçe bahane edilerek tüm basın açıklamaları yasaklanabilir.
· "Siyasi partiler, sendikalar, dernekler ve sivil toplum örgütleri başka bir siyasi parti, sendika, dernek ve sivil toplum örgütüne ait bina önünde basın açıklaması yapamazlar" deniyor; yani iktidar partisi binasına yaklaşmak yasak.
***
Sözün özü; İzmir Valiliği bu kararıyla İzmirlilerin ifade özgürlüğünü, demokratik protesto haklarını yok sayıyor. Oysa demokratik protesto hakkı, demokratik toplumun olmazsa olmazlarındandır. Devlet ve kamu gücünün bu hakkın kullanılmasını sağlama yükümlülüğü vardır, engellemesi ya da ortadan kaldırması yetkinin keyfi kullanılmasıdır, bunun hukuk devletinde kabul edilmesi mümkün değildir.
Valilik kararı aynı zamanda açıkça hukuka aykırı. İfade özgürlüğü ve bunun doğal uygulaması olan demokratik protesto hakkı yani toplantı ve gösteri hakkı, Anayasa ve yasalarla güvence altına alınmıştır; Anayasa'nın 26. maddesine göre "Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar" 34. maddesine göre de; "MADDE 34: Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir. Şehir düzeninin bozulmasını önlemek amacıyla yetkili idarî merci, gösteri yürüyüşünün yapılacağı yer ve güzergâhı tespit edebilir.
***
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir. Kanunun gösterdiği yetkili merci, kamu düzenini ciddî şekilde bozacak olayların çıkması veya millî güvenlik gereklerinin ihlâl edilmesi veya Cumhuriyetin ana niteliklerini yok etme amacını güden fiillerin işlenmesinin kuvvetle muhtemel bulunması halinde belirli bir toplantı ve gösteri yürüyüşünü yasaklayabilir veya iki ayı aşmamak üzere erteleyebilir. Kanunun, aynı sebeplere dayalı olarak bir il'e bağlı ilçelerde bütün toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin yasaklanmasını öngördüğü hallerde bu süre üç ayı geçemez. Dernekler, vakıflar, sendikalar ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları kendi konu ve amaçları dışında toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleyemezler. Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir" 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nun 3. maddesine göre de; "Herkes, önceden izin almaksızın, bu kanun hükümlerine göre silahsız ve saldırısız olarak kanunların suç saymadığı belirli amaçlarla toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir."
***
Anayasa'nın 90/son maddesine göre öncelikle uygulanması gereken Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası insan hakları sözleşmeleri ile de ifade özgürlüğünü ve demokratik protesto hakkını güvence altına almıştır. Bununla ilgili, İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerinin Korunmasına İlişkin Sözleşme (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi)'nin 10. ve 11. maddeleri ve BM Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi'nin 19. maddesi düzenlemelerini sayabiliriz.
Söz konusu kararıyla İzmir Valiliği olağanüstü hal valiliği haline getiriliyor. Valilik kararı, sürekli gerilimlere davetiye çıkartacak nitelikte. İzmir'in demokratik hakların ortadan kaldırıldığı, sürekli gerilimlerin yaşandığı bir kent haline getirilmesine izin verilmemeli. Düşüncesi, siyasal görüşü ne olursa olsun tüm İzmirliler Valiliğin demokrasiyle bağdaşmayan bu kararına ve uygulamalarına karşı sesini yükseltmelidir. İzmir'in bunu sağlayacak demokrasi kültürünün olduğunu düşünüyorum.
haberekspres