Diplomasinin 11 Eylül’ü: Wikileaks
09 Şubat 2012 12:45 / 2106 kez okundu!
Wikileaks kriptoları ilerleyen aylar ve yıllarda daha çok canlar yakacağa benziyor. Devletlerin bu durumdan çıkarmaları gereken ders kamuoyu önünde ve gizli görüşmelerde mümkün olduğunca benzer şeyleri savunmaları ve artık küreselleşme çağında daha şeffaf ve halka açık bir diplomatik strateji belirleyerek hareket etmeleri. Türkiye ile ilgili çok ciddi iddialarının akıbetini de önümüzdeki günlerde göreceğiz.
Wikileaks… Son birkaç aydır dünya gündemini meşgul eden ve diplomasi tarihinde kalıcı izler bırakacağı iddia edilen web sitesinin adı. İki kelimenin birleşmesinden oluşuyor; “wiki” terimi “what I know is (bildiğim kadarıyla)” anlamına gelen ve Wikipedia gibi başka sitelere de ilham kaynağı olmuş, yeni teknoloji terminolojisinden bir kısaltma sözcüğü. “Leaks” ise İngilizce “sızıntılar” anlamına geliyor. Bu yazıda Wikileaks’in hikâyesini sizlere tutuklu gazeteci yazarlar Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu’nun “Sızıntı/Wikileaks’te Ünlü Türkler” kitabı rehberliğinde anlatmaya çalışacağım.
Wikileaks.org adresindeki site 4 Ekim 2006 tarihinde satın alınıyor. Sitenin medyatik yüzü olan Julian Assange sitenin sahibi olarak bilinse de, o aslında Wikileaks’in birçok sayıdaki kurucusundan biri ve organizasyonun basın sözcülüğü görevini üstlenmiş ismi. Wikileaks’in adını ilk duyurması 2007 yılında Kenya’daki yolsuzluk belgelerini yayınlayarak seçim sonuçlarını etkilemesiyle oluyor. Bu durum Assange’a Uluslararası Af Örgütü’nden bir ödül dahi kazandırdı. Aynı yıl Wikileaks Guantanamo Kampı’ndaki hukuksuzlukları belgeledi ve ABD Başkanlık seçimi öncesi Cumhuriyetçi aday Sarah Palin’i zor durumda bırakan bazı belgeler yayınladı. 2009 yılında Wikileaks küresel ısınma çalışmalarındaki manipülasyonları belgeleyen yazışmaları yayınlamasıyla gündeme geldi. 2010 yılı ise Wikileaks için milat oldu. Nisan ayında sitede yayınlanan ve 12 Temmuz 2007 tarihinde Bağdat’ta ABD askerlerinin neşe içerisinde helikopterden sivil hedefleri ve gazetecileri taradığını gösteren video büyük ses getirdi ve dünya çapında Irak’ta olan bitenler hakkında tepki duyulmasına yol açtı. Bu olayın üzerinden iki ay geçmemişti ki ABD İstihbarat analizcisi olarak görev yapan er Bradley Manning tutuklandı. Manning bu video ve 260.000 civarında Amerikan kriptosunu Wikileaks’e sızdırdığını itiraf etmişti. 28 Kasım 2010 tarihinden itibaren Wikileaks önceleri reddettiği bu bilgiyi doğruladı ve sızıntılar başladı.
Wikileaks’in elinde toplam 251.287 adet ABD Dış İşleri Bakanlığı’na ait yazışma belgesi bulunuyor. Bu yazışmalar 28 Aralık 1966’dan 28 Şubat 2010’a kadar olan geniş bir sürece yayılmış durumda. Haliyle en fazla yazışma ABD başkenti Washington’dan yapılmış. Ancak ikinci sırada 7.918 kripto ile Ankara’nın olması ciddi bir sürpriz olarak değerlendirilebilir. Bu durum aynı zamanda Türkiye’nin ABD açısından önemini ve Amerikalı diplomatlarının Türkiye’de ne denli faal olduklarını da gösteriyor. 29 Kasım günü ABD Dış İşleri Bakanı Hillary Clinton gönülsüz bir şekilde de olsa, belgelerin gerçekliğini bir nevi kabul ediyor ve bu durumdan üzgün olduklarını belirtiyordu. Wikileaks belgelerinin şimdiye kadar çok az bir kısmı açıklanmasına rağmen gerek Türkiye, gerek Avrupa ve Orta Doğu ülkeleriyle ilgili Amerikalı görevlilerin ülkelerine geçtikleri önemli kriptolar ve bu kriptolarda yer alan vahim iddialar mevcut. Bunları basınımız ve dünya basını kısmen sansürleyerek de olsa zaman zaman gündeme getiriyor. Öyle görülüyor ki belgeler açıklandıkça daha çok ciddi iddialar ve skandallar duyulacak ve birçok kişi Türkiye’de ve dünyada zor durumda kalacak. Zira belgeler Amerikan ve dünya diplomasisinin yatak odası sırlarını ifşa ediyor. Zaten bu nedenle birçok gözlemci olayı “diplomasinin 11 Eylül’ü” olarak değerlendirdiler. Başbakan Erdoğan başta olmak üzere birçok Türk ve yabancı siyasetçi açıklanan belgelerin niteliğine bakarak “Wikileaks’in İsrail’in işi” olduğu yönünde bazı iddialarda bulundular. Hakikaten İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’nun “Wikileaks İsrail için sorun değil, İsrail olumsuz etkilenmeyecek” ve Maliye Bakanı Yuval Steinitz’in “Belgeler dolaylı bir şekilde İsrail’in yararına” açıklamaları bu yönde şüphe doğurur cinsten. Zira belgelerde Arap ülkeleri liderleri ve krallarının halk önünde İsrail’e yaptıkları sert muhalefete rağmen, kapalı kapılar ardında İsrail’le iyi geçinmeye büyük önem verdikleri ve özellikle İran’ın güçlenmesinin önlenmesi meselesinde İsrail ve ABD’ye baskı dahi yaptıkları görülebiliyor. İsrail ise kamuoyu önünde ve kapalı kapılar ardında düşmanca veya dostane tavırlarını açık sergilediği için bu durumdan fazla rahatsız olmuyor. Yine de bu iddialar henüz temellendirilmiş değil ve Wikileaks’in ne olduğunu önümüzdeki yıllar gösterecek.
Wikileaks belgelerinin açıklanmasının sonuçları üzerine ciddi bir şekilde düşünebiliriz. Öncelikle Amerikan Dış İşleri Bakanlığı’na ait gizli görüşme bilgilerinin de yer aldığı kriptoların açıklanması kesinlikle ABD’nin itibarını zedeleyen ve bundan sonra bu ülke diplomatları ve görevlilerinin yapacağı görüşmelerde karşı tarafların bilgi verme ve yönlendirme konusunda isteksizliklerine yol açabilecek bir durum. Zira bu belgelerde adı geçen kişiler, gerçekte durum böyle olmasa dahi kendi ülkelerini ABD’ye şikâyet etmiş ya da bu ülke adına hareket ediyor gibi bir algılamaya maruz kalıyorlar. Bu durum Çin’in hızlı yükselişi ve Amerikan düşüşünün (American decline) konuşulduğu bir ortamda ABD’nin elini zayıflatacak bir durum. Ayrıca Wikileaks belgelerinde olumsuz bir şekilde anılan Zeynelabidin Bin Ali, Muammer Kaddafi gibi liderlerin Arap Baharı sürecinde başına gelenler bu sitenin Orta Doğu’nun diktatörlüklerden kurtulması adına dahi faydalı olabildiği iddialarını gündeme getiriyor ve etkisinin ne denli büyük olabileceğini gösteriyor. İkinci olarak Wikileaks belgelerinin doğal bir sonucu artık gizli diplomasinin giderek güç kaybetmesi ve daha riskli hale gelmesidir. Bundan böyle devlet adamları ve diplomatlar farklı tarafları farklı görüşlerle oyalamak konusunda daha ciddi sıkıntı çekeceklerdir. İleride yayınlanması mümkün bir belge ile zor duruma düşmemek adına da yapılabilecek en doğru hamle açık diplomasi ve mümkün olduğunca şeffaf olmaktır. Bu durumun savaşların önlenmesi ve barışın korunması konusunda da endirekt bir etkisi olacağı umulabilir.
Wikileaks kriptoları ilerleyen aylar ve yıllarda daha çok canlar yakacağa benziyor. Devletlerin bu durumdan çıkarmaları gereken ders kamuoyu önünde ve gizli görüşmelerde mümkün olduğunca benzer şeyleri savunmaları ve artık küreselleşme çağında daha şeffaf ve halka açık bir diplomatik strateji belirleyerek hareket etmeleri. Türkiye ile ilgili çok ciddi iddialarının akıbetini de önümüzdeki günlerde göreceğiz.
Dr. Ozan Örmeci
Son Güncelleme Tarihi: 13 Şubat 2012 14:01