HAYAT BİR ANLATI MI, YOKSA DENEYSEL BİR SÜREÇ Mİ?
21 Kasım 2018 17:46 / 1420 kez okundu!
Ben kimim? Bu hayatta ne yapmalıyım? Hayatın anlamı ne? İnsanlar ezelden beri bu soruları soruyorlar. Her neslin yeni cevaplara ihtiyacı var. Neyi bilip bilmediğimiz, durmadan değişiyor. Tanrı, bilim, siyaset, din hakkında bildiklerimizi ve bilmediklerimizi dikkate aldığımızda, günümüzde verebileceğimiz en iyi cevaplar nelerdir? İnsanlar hayatın anlamını sorguladıklarında, hemen her zaman bir hikaye duymayı beklerler.
Homosapiens, hikaye anlatan, sayılar ve grafiklerden ziyade hikayeler üzerinden düşünen, evrenin kendisinin de iyi ve kötü karakterlerle, çatışma ve çözümlerle, doruk noktaları ve mutlu sonlarla dolu bir hikaye gibi istediğine inanan bir tür.
Hayatın anlamını çözmek, kendimize özgü işlevi anlamak iyi bir hayat yaşamak da bu işlevi gerçekleştirmek demek.
****
HAYAT BİR ANLATI MI, YOKSA DENEYSEL BİR SÜREÇ Mİ?
Elinizdeki telefon sizi gitgide daha iyi tanımayı umuyor, yapacağınız şey çok kolay, onunla daha çok zaman geçirmek.
Algoritmalar sizi şu an izliyor.
Nereye gittiniz, ne aldınız, kaç adım attınız, kiminle buluştunuz, bunları biliyor ve izliyorlar.
Yakında ise, aldığınız her nefesi, kalbinizin her atışını da takip edecekler.
Ve bu algoritmalar, sizi sizden daha iyi bilir bir hale gelince sizi kontrol edip yönlendirebilecekler. Bu konuda yapabileceğiniz bir şey de bulunmayacak.
İşin komik tarafı, şimdilerde sosyal medyaya çok da hevesli, evlerinde ya da dış mekanlarda, eğlence yerlerinde, spor karşılaşmalarında, çorbacılarda, kokoreççilerde zaman tanımadan yirmidört saat kendi suretlerini, yanındaki çoluk çocuk ve akrabalarını durmadan paylaşan, kendi hesaplarındaki akışın debisini artırma gayreti içinde olan, hesapsızca işin sonu nereye varacak diye düşünmeyen yaşı belli bir seviyedeki jenerasyonumuz ve dahi gençlerimiz elbette, ''Dharma''sının farkında değil.
Facebook'daki dahil olduğumuz gruba hiç farkında olmadan sadece küçük parmağımızın altına denk geldiğinden, ‘’arkadaş ekle’’ kısmından, Facebook'un oyununa gelip, başka bir arkadaşımızı eklediğimizin farkında değiliz ve itiraz ediyoruz ''ben eklemedim'' diye.
Ama Facebook hazretleri öyle demiyor...
Dahil olduğumuz, otuz Whattsapp grubundan sürekli paylaşım yapıldığından telefonumuz devamlı bildirim yapmakta ve zırlamakta.
Bize iletilmiş, çok beğendiğimiz kedi videosunu mutlaka en az elli arkadaşımıza göndermeden içimiz soğumamakta.
Özellikle de tüylerimizi diken diken eden, inancımıza ait, yazı, resim ve videoları göndermeden içimiz rahat değil.
Benim, bana göre sanatsal fotoğraf çekimlerim olan, İnstagram paylaşımlarım beş beğeni aldığında sevinip, on, on ki adete çıktığında çok mutlu oluyorum da; Barselonalı Lenonel Messi’nin kıytırık bir paylaşımı, ‘’Bir milyon altı yüz bin iki yüz elli’’ beğeni aldığında onun ruh hali ne hal almaktadır, bilmiyorum.
Bu da onun Dharması.
Reklam amaçlı, her alışverişimizde bizden istenen numaramızı isteyerek verip, ardından durmadan iletilen kampanya bildirimleri ile şenlenmekte.
''Hayırlı Bayramlar'' resimli kutlaması, uzun dualarla, yarım A4 uzunluğundaki ''hayırlı Kandiller'' Kandil kutlaması ile medya taçlanmakta.
Bunlarla baktığınızda, sosyal medyayı biz kontrol ediyormuşuz gibi gelebilir, değil ama.
Sadece meraktan soruyorum size; Facebook'ta kaç arkadaşınız var?
Sosyologlara göre yüz elliden fazla olan arkadaşları kontrol etme olanağımız bir insan olarak ne kadar kapsamlı, deneyimli olursak olalım imkansız...
Geriye ne kalıyor?
Yukarıda yazdığım cümle hala geçerli. Algoritmalar daha iyi bir hale gelince sizi sizden daha iyi kontrol edip yönlendirecekler... Yani yem olan biziz.
Yakın bir gelecekte Truman Show'da yaşayacağız ya da Matris'te. Sonuçta basit bir Ampirik (deneysel) mesele bu.
Algoritmalar içinizde neler döndüğünü sizden iyi bilirse otorite onlara geçer.
BEN KİMİM? BU HAYATTA NE YAPMALIYIM?
Ben kimim? Bu hayatta ne yapmalıyım? Hayatın anlamı ne? İnsanlar ezelden beri bu soruları soruyorlar. Her neslin yeni cevaplara ihtiyacı var. Neyi bilip bilmediğimiz, durmadan değişiyor. Tanrı, bilim, siyaset, din hakkında bildiklerimizi ve bilmediklerimizi dikkate aldığımızda, günümüzde verebileceğimiz en iyi cevaplar nelerdir? İnsanlar hayatın anlamını sorguladıklarında, hemen her zaman bir hikaye duymayı beklerler.
Homosapiens, hikaye anlatan, sayılar ve grafiklerden ziyade hikayeler üzerinden düşünen, evrenin kendisinin de iyi ve kötü karakterlerle, çatışma ve çözümlerle, doruk noktaları ve mutlu sonlarla dolu bir hikaye gibi istediğine inanan bir tür.
Hayatın anlamını çözmek, kendimize özgü işlevi anlamak iyi bir hayat yaşamak da bu işlevi gerçekleştirmek demek.
DÜNYA'NIN EN ESKİ BİLİMKURGU DESTANI: MAHABBARATA
Sözcük sayısı ''Mesnevi' den çok ötede olan, Hint Ulusal Destanı Mahabbarata, aslında bir şiir külliyatıdır ve tek bir kişi tarafından yazılmamıştır. ''Stanza'' denen yüz bin kıtadan oluşur. İncil'in on altı misli, Ansiklopedia Brittanica'nın tamamı kadardır. Hintlilere göre Mahabbarata'da olmayan hiç bir şey, hiç bir yerde yoktur.
Bir bölümü, 1785'de Londra da Caharles Wilkins çevirisi ile yayınlanan ''Bhavagad Gita''dır.
Günümüzdeki en ilginç ve inanılmaz Mahabbarata olayı; Jean Claude Carriere, Marie H. Estienne, Peter Brook ve arkadaşlarının on altı yıl çabaladıktan sonra 1985'te ilk kez Avignon'da sahneye koydukları ''Mahabbarata'' adlı oyundur.
Oyun, dokuz saat sürüyor, bazen üç gecede bazen de bütün gün ve bütün bir gecede bitiriliyor.
On altı ulusa mensup yirmi beş oyuncu sahneye çıkıyor, aynı ekip, yorulmaksızın çalışarak inanılmaz bir performans sonucunda oyunu, bir film ve televizyon dizisi haline getirmeyi başardı.
Ama biz bunları Türkiye'e göremedik. Aklı evvel film ithalatçılarımız, tv yöneticilerimiz hayatlarında duymadıkları evrensel bir kültürü elbette ki algılayamadılar. Düzeyleri ''Yalan Rüzgarı'' ve ''Şaban'' ile belirli çünkü...
Sanskritçe'de ''Maha'' büyük ve her şeyin toplamı anlamına gelen ''Bharata'' komünyel bir isimdir. Veya bir bilgeliğin tanımıdır.
Daha öte metafizik yorumlarda sözcüğün ‘’insani’’ anlamında olduğu da söylenir.
Bu bağlamda ‘’insanlığın öyküsü’’ yazılmıştır. Destanda anlatılan dev savaş öncelikle klanlar arası çatışma gibi görünse de aslında tüm gezegenin egemenliği yolunda bir kavgadır ama sonunda öyle bir savaş başlar ki, tüm evren yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalır.
Savaşta kullanılan silahlar hem dünyasal (ok, balta, kılıç, mızrak) hem de Tanrısaldır (ışınlar, atomik silahlar, uçan araçlar).
Bir bakışa göre Mahabbarata en eski bilimkurgu örneğidir. Ve zeki canlılar arasındaki bir anlaşmazlığı, bir savaşı ve günümüz teknolojisinin çok ötesinde silahların kullanıldığını anlatır.
Örneğin bir bölümde içinde destanın kahramanlarından Krisnha’nın da bulunduğu Vrisnhi'er, Salva adlı lideri bir güçle kuşatırlar.
Bunun üzerine zalim Salva heryere gidebildiği Saubha adlı arabasına binerek yükselir ve sayısız cesur Vrishni genciyle beraber tüm bir kenti harabeye çevirir.
Pradyumma adlı kahraman özel bir silah kullanır. Bu silah en yüksekteki tanrıları bile durdurmaktadır.
Krisnha hedefi hiç şaşırmayan akıllı bombalar kullanır.
Güneşe benzer parlaklığı olan okların sesiyle Salva’nın askerleri acı çığlıklar atarak yerlere düşerler.
Özel ateş silahı, güneş şeklinde halesi olan bir disk şeklindedir ve disk Saubha’yı ikiye böler.
Gurkha’nın silahının sesini duyanlar da ölürler.
Bütün bunlar sanki nükleer bir patlamanın yanı sıra radyoaktif bir çöküntünün birebir tarifi gibidir.
Ölmeyenlerin saçları ve tırnakları dökülür, çanaklar, çömlekler kendi kendilerine kırılırlar, yiyecekler zehirlenir.
Kaçmaya çalışan savaşçılar ve eşyaları külle yıkanır.
TANRI KRİSNHA’DAN, PRENS ARJUNA’YA YÜCE BİR ÖĞRETİ
İşte tam böyle korkunç bir savaşın içinde büyük savaşçı Arjuna kafasındaki kuşkularla cebelleşirken, karşı orduda kendi arkadaşlarını ve akrabalarını görünce savaşa devam edip, onları öldürmeye tereddüt eder. İyi ve kötü nedir? Bunları kim belirlemiştir? İnsan hayatının amacı nedir, diye sorgular.
Bunun üzerine Krisnha, Arjuna’ya büyük kozmik döngüde her varlığın kendine has bir dharması, izlemesi gerken bir yolu ve yerine getirmesi gereken görevleri olduğunu açıklar.
Dharmanızı gerçekleştirirseniz, yol ne kadar zorlayıcı olursa olsun, iç huzurunuza kavuşur, kuşkularınızdan kurtulursunuz.
Daharmanızın peşinden gitmeyi reddeder, başka birinin yolunu benimsemeye çalışırsanız ya da hiçbir yolda ilerlemeden dolanıp durursanız, kozmik dengeyi bozarsınız, ne huzur bulursunuz ne de neş’e.
Arjuna bir savaşçı olarak kendi Dharma’sını izlemeye koyulur. Ve arkadaşlarını ve akrabalarını öldürür.
Ordusuna zafer kazandırır ve Hindu dünyasının en çok sevilip sayılan kahramanlarından biri olur.
O halde insan kendisiyle, maddenin hakimiyeti ile savaşa hep devam etmelidir. İkisi de doğrudur. Yani Mahabbarata hem çok uzak geçmişte kaybolmuş bir uygarlığı ve belki de yaşanmış en büyük savaşı anlatmakta hem de dev bir ruhsal öğretiyi içermektedir.
Bu öğreti Senart’ın tanımıyla Rabb’ın Ezgisidir.
Özdener GÜLERYÜZ
21.11.2018
Son Güncelleme Tarihi: 21 Kasım 2018 18:12