KENYA VE TANZANYA
25 Ocak 2010 11:55 / 6381 kez okundu!
Yeni Afrika, sahip-köle iliþkisinin baþka bir biçiminin geleneðini sürdürüyor. Þimdi onlar gönüllü köle. Ama sadece ülkelerine gelen turistlere… Servislerinde cömert ve nazikler Afrikalýlar. Sýcaklýk ve içtenliði ise atalarýndan devraldýklarýný açýkça sergiliyorlar. Bugün, hepimiz dünyanýn her yerinde paranýn kölesi deðil miyiz zaten? Para nerede biz onun peþinde…
BENÝM AFRÝKA’M, ÞÝMDÝ HEPSÝNDEN GÜZEL
——————
“Sahip” gitti ama para nasýl olsa her zamanki tek “sahip.”
THY ile Kenya’ya gitmek hiç zor deðil. Ýzm-Ýst-Nairobi uçmak için bir 12 saatiniz varsa tabii. Öðleden sonra 18.45 ‘te Ýstanbul’dan havalandýk. Önümüzde 6.5 saatlik bir uçuþ süresi vardý. Bazen böyle uçuþlar için millerle “sýnýf atlamak” son derece faydalý oluyor. Mis gibi huzurlu, temiz bir seyahat olmasý için…
Jomo Kenyatta Ýnternational Havalanýn’da vize iþlerimizi tamamladýk. (Uçakta bazý formlar doldurmalýsýnýz ve 20 Euro vize parasý ödemelisiniz.)
02.00’de kendi bavullarýmýzý kendimiz yükleyerek, ilk kez “cambo” dedik Kenya’ya.
Günümüz koþullarýnda daha modern bir araç ya da “nakliye” edilme olabilirdi ama bize nostalji yaþamak düþtü bu gezide. Birlikte gittiðimiz grupla birlikte toplam 36 kiþi idik. Eziyeti meziyete nasýl dönüþtürdük hep birlikte siz de anlayacaksýnýz.
Bu arada Kenya ve Tanzanya’ya gitmeye nasýl karar verdiðimizi bilmek isterseniz söyleyeyim;
Geçen yýl Hindistan’ýn Kerala Bölgesi’ne gittiðimizde, beraber seyahat ettiðimiz ve dost olduðumuz Dr. Erdal Akgün evlenmek için Nairobi’yi seçiyor. Bizi de büyükelçilikte yapýlacak nikâh için þahit. Eeee hiç düþünmeden “evet” dedik. Bizim “evet”imiz mi, onlarýn “evet”i mi daha zordu siz düþünün artýk.
Nikâhtan sonra bir de Masai Mara’da kabile düðünü olacaktý. Ismarlasanýz, düþünseniz yine denk gelmez böyle bir fýrsat. Üstelik kabile düðününün “best women” ve “best man”i de bizlermiþiz, bunu da ancak düðünün göbeðinde olduðumuzda anladýk.
Nairobi’nin trafik lambasýnýn pek de olmadýðý, gecenin nispeten sessiz ve karanlýk sokaklarýnda 40-45 dakika kadar yol alarak þehrin zengin bölgesine doðru, otelimiz Tribe‘ye ulaþtýk. Þoför de yeni geldiði için oteli bulmakta zorluk çekmiþti ama biz burnumuzla ona da rehberlik ettik. Otele yerleþip, uyumaya çalýþtýðýmýzda saat sabahýn dördü olmuþtu artýk.
Gecenin romantik ýþýklarýnda modern, þýk ve butik bir otele girmiþtik. Amerikan Büyükelçiliðinin de bulunduðu kalantor bir bölgenin turistleriydik...
Tribe otel farklý bir mimariye sahipti ilk bakýþta. Sanatsal heykellerin olduðu ve yaratýcý bir dokuya sahip mekân hem huzurlu hem de davetkârdý. Ýnsanlar güler yüzlü ve turizmden fazlasýyla haberdardý.
Odalara gelince;
Küçük olmalarýna raðmen geniþlik hissi için epeyi uðraþmýþ mimar. Bizim odamýzda banyo ve lavabolar ayrý bölümlerdeydi. Banyo bölümü saydam buzlu camlardan yapýldýðý için geniþlik hissi veriyordu. Iþýklandýrma da ayný þekilde fakat yatakla televizyon duvarý arasýnda sýkýþýp kalýyordunuz. Odadaki gidiþ geliþler için bu durum biraz bunaltýcý. Önce çok pýrýltýlý ve hoþ gözüken oda ilk kullaným ve açýlan bavullarla birlikte eski konforunu biraz kaybediyor.
Sabahleyin erkenden kalktýk ve Afrika’da geçireceðimiz zamanlarla ilgili genel bir toplantýya katýldýk. Tur operatörü Pakistan kökenli Muhammed Bey’le tanýþtýk. TAS tur Afrika Safari þirketinin daðýttýðý program dosyalarý ve þapkalarýmýzý alarak tur otobüslerimize bindik.
Ýlk gezi duraðýmýz Nairobi National Museum oldu.
Sonradan benim için daha anlamlý gelse de, kimilerinin hoþuna gitmedi bu cansýz varlýklar. Afrika’da yaþayan, nesli devam eden ya da tükenmiþ tüm canlýlarýn içleri doldurulmuþ, müzede sergilenmekte. Olaðanüstü insan portreleri ve Afrika tarihine iliþkin fotoðraf ve enstelâsyonlar zengin bir çeþitlilik ve sunuþ açýsýndan beni pek bir memnun etti beni.
Homosapienslerden, 13 milyon yýl öncesinden kalma maymun kafataslarýna ve ilk insanlarýn iskeletlerine birer mücevher muamelesi yaptýk. Müzenin giriþi bir renkli aslan heykeli (Simba) ve mozaik sütunlarla çok güzeldi. Bana ünlü mimar Gaudi’yi hatýrlatýyordu bu görüntüler…
Müzede; gerçekten de Afrika’nýn bin bir çeþit canlý türünü yakýndan tanýyabilirsiniz. Akbabalar, þahinler, pelikanlar, flamingolar, papaðanlar, hayatýnýzda hiç düþünemeyeceðiniz farklýlýk ve görüntülere sahip daha yüzlerce, o topraklara özgü hayvan türleri ve bunlarý sunuþ biçimleri gerçekten kutlanacak kadar iyiydi. Ama içlerinde bir tane kuþ türü vardý ki, o benim burnumu sýzlattý. Afrika Jako papaðaným Sultan’ýmýn doldurulmuþ hali. Ýnanýn, kaçan kuþum, kaçmadan önce de büyüktü. Onun ana vatanýna gelmiþtim. Kýrmýzý kuyruklu gri renkli, sevgi bakýþlý, týrsak kuþum…
Görevliler sempatikti. Müzenin içi, gezginlerin aklýný baþýndan alacak kadar fotoðraf çekimine elveriþliydi.
Müzenin, güzel mozaiklerle süslü kapýsýndan dýþarý çýktýðýmýzda, etraf yine yüksek elektrikli tel örgülerle çevriliydi. Begonviller renk renk ve zaman zaman büyük aðaçlara dönüþmüþ. Kimi zaman baþka aðaçlarýn dallarýna týrmanmýþ ve bazen de çit bitkisi olmuþlar. Yer yer Afrika’ya özgü sedir aðaçlarý da birer þemsiye gibi dekoru tamamlýyorlar çevrede. Mor salkýmlý aðaçlarsa tam bir romantizm serpiþtiriyor Afrika topraklarýna.
Dikenli ve elektrikli tellerin verdiði tedirginliði aðaçlar ve gülen yüzlü siyahi incilerin ýþýltýlarý ile unutuyorduk buralarda.
Aklýmdan hiç çýkmayan “Out of Afrika” ve “Benim Afrika’m” filminin de etkisi ile bu güneþ yüzlü topraklar, doðu Afrika, görmek için can attýðým, hayalimdeki yerlerdi…
O büyülü Afrika þimdi Benim Afrika’m da oldu mu, bakýn bakalým?..
Ýlk günümüze dönersek;
.
Nairobi’nin sýr sokaklarýndan “Out Of Afrika”nýn ünlü yazarý Karen Von Blixen’in Nairobi’deki evine geldik. Filmin çekildiði ev baþka imiþ ama dýþ mekânlarýn burasý olduðunu öðreniyoruz onlardan. Karen’in yaþadýðý esas ev bizim gördüðümüzdü yani. Karen bir yazar ama ayný zamanda iyi de bir ressam. Gerçek bir yaþam öyküsünden arta kalan izler çok etkileyici elbette; buram buram yaþanmýþlýk kokan banyosu, ahþap tuvaleti, küveti bizi onun hüzünlü, zorlu ve belki de fazlasý ile romantik geçmiþi ile buluþturdu. Mutfaðý çok enteresan, tel dolaplarý, kuzine sobasý, o döneme ait su arýtma cihazlarý Karen’in entelektüel mekânýnýn belirgin hatlarý. Her þey çok güzel korunmuþ ve ayný sadelik içerisinde sunuluyor ziyaretçilere.
O, bizlere Afrika’yý sevdiren kadýn bence.
“Afrika’da bir çiftliðim vardý” diyen Karen Von Blixen cesaret, zarafet, sanat ve aþk konusunda ne çok iz býrakmýþ Afrika’nýn ortasýna.
Üstelik hepimizin hemfikir olacaðýný sandýðým bütün zamanlarýn en dramatik sinema oyuncusu Merly Streep’i de kutlamamýz gerekir her defasýnda. Ne çok yakýþmýþtý o rol ona. Bu topraklarýn cefasýný çekmiþ, sefasýna kavuþmuþ Karen’i aklýmýza kazýyan o muhteþem kadýn hepimizin gönlünde beyaz bir Afrikalý olarak yaþar her daim.
Her þey süratle deðiþiyordu gittiðimiz yollar boyunca.
Yüzler, gözler, yollar… Aðaçlar, kuþlar, kýrmýzý topraklar… Topraðýn kýrmýzýlýðý...
Yol boyunca gördüklerimiz arasýnda en çok aðaç heykeller bizi þaþýrtýyor. Bir de düzlüklerde birdenbire beliriveren karýnca tepeleri, termit daðlarý yani. Çok ilginçtiler. Daha sonradan öðrendiðime göre bu termitler olmasa aslanlar da olamazmýþ. Onlar, besin zincirinin en kilit ve stratejik canlýlarý imiþ meðer. Ot ve yiyecek toplayan termitler taþýdýklarýný iþte bu iþ kulelerine yýðýyorlar. Yeni iþçi, yeni çiftçi, yeni askerler giderek büyüyen bir ordu ve lojistik destekle de termit kraliçesini koruyorlar. Mantarlar üretiyorlar. Termit kaleleri ile ciddi bir besin zincirinin devamýna katkýda bulunuyorlar. Ancak tek bir yaban domuzunun hayatta kalabilmek için her gece 10.000 termit yemek zorunda olduðu düþünülürse diðerlerinin da hayatta kalmak için gece gündüz çok çalýþmalarý lazým.
Neyse aman bu besin zincirinin son halkasý biz olmayalým da Afrika’da.
Karen Road’da ilerlerken Karen Hospital’ý görüyoruz dýþarýdan. Buralara hakim olan bir isim ne de olsa. Kenya’da tek bir devlet hastanesi varmýþ gerisi hep özelmiþ. (Bu çok deðerli bir bilgi kýtlýkta cýmbýzla çýktý ama siz yine de benim yalancýsý olduðum bu bilgilere sakýn inanmayýn ben rehberin yalancýsýyým.)
Baþlangýçta, gittiðimiz yolun asfaltý biraz bozuktu ama yine de makul ölçülerdeydi.
Bu arada yollar iyice bozulmaya baþladý. Midemiz nefes borumuzda sallana sallana gidiyoruz.
Karen’in evinden sonra Kenya ve Afrika iþi çok mükemmel el sanatlarýnýn satýldýðý bir yere gittik. The Veranda, düzlüðün ortasýnda aðaçlar ve çiçeklerle süslü güzel bir mekan. En güzel Kenya hatýralarýný oradan satýn aldýk. Masklar, takýlar, tablolar vs.
Her baktýðýmýza neredeyse hayran olmuþtuk. Buradaki el iþleri ve antikalarý görünce bir kez daha anlýyorsun ki, sanat, dünyadaki en deðerli anlatým biçimi.
Epey bekledikten sonra yemeðimizi de The Veranda’nýn bahçesinde yedik. Taser birasý ile tanýþtýk. The Veranda restoranda, körili tavuk yanýnda lavaþ gibi çýtýrýk yufkalar yedik. Biraz da karidesli cipslerden. Bayýldým lezzetine. Laf aramýzda ben bu uzak doðu, Hindistan, Afrika gibi yerlerde baharatlarýn metabolizmamý çalýþtýrdýðýný artýk çok iyi biliyorum. Özellikle köri bir mucize. Deneyin göreceksiniz.
Barack Obama Kenya’lý bir balýkçý ailenin oðlu biliyorsunuz. Büyük Viktorya Gölü’nün kýyýsýndaki Kuli köyünden. Amerikan baþkanýnýn kendi köklerinden olmasý ayrý bir sevinç onlar için. Haklý da bir mutluluk. Bunu onlarla tanýþtýkça daha iyi anlýyorsunuz.
Bu arada yol boyu “küçük yangýnlara” rastlýyorsunuz, uzaklarda dumanlar görüyorsunuz. Sakýn bunlarý haberleþme iþaretleri olarak algýlamayýn. Kenya’da kendi kendimize anladýðýmýz kadarý ile çöpleri toplayýp yakýyorlar. Yanýlýp da bellerinde birer cep telefonlarý yok sanmayýn.
Nairobi Türkiye Büyükelçiliði’ndeki görevli kiþi Elçiliðin çok küçük olmasýndan dolayý kaldýðýmýz otel Tribe’de nikah kýymayý daha uygun bulmuþlardý. Sade bir nikah töreninin ardýndan hep beraber dünyaca ünlü Carnivore restorana gittik. Restoranda dev bir ocak var. Carnivore’de çok çeþitli etlerin ýzgara ediliþi gerçekten görkemli. Upuzun þiþlerde ýzgara edilmiþ etlerin, masalarda tabaklara döner gibi kesilip koyuluþu da bir özellik.
Timsah, zebra, zürafa etlerinin restoranda artýk yasaklandýðýný bilmeyen acentemiz bir kez de bu yüzden hayal kýrýklýðýna uðrattý bizi. Kendimi timsah yerken hatýrlayamayacaðým maalesef. Devekuþu köfteleri fena deðildi. Kenyalýlar artýk zebra, timsah gibi hayvanlarýn restoranlarýnda yenmesini yasaklamýþlar. Ýyi ki de…
Afrika þarkýlarý ve ritimleri ile gecemiz renklendi ve otelimize döndük.
Ertesi gün sabah erkenden Masai Mara’ya hareket ettik. Yol üzerinde alabildiðine sonsuz gözüken Rift vadisine geldik. Masai Mara’ya hareketimizden 2-3 saat sonra, Rift vadisinde, bir manzara terasýnda alýþveriþ ve fotoðrafla geçirdiðimiz bir mola verdik. Seyir terasýnda Afrika’yý seyrettik. Aðaçlarýný, düzlüklerini göllerini, yol boyunca impalalarýný, öküzlerini, bufalolarýný, bizonlarýný…
Bizim için reva görülen arabalar, yük taþýmada kullanýlan, Kenya halký için özel olarak üstü kesilerek yeni bir icat panelvan minibüslerdi. Yollarýn fatihi idi adeta bu çelimsiz minibüsler... Ayamama deresinin susuz halinde ilerliyoruz gerçekten de. Rift vadisinden sonra 4-5 saat de taþlý, kayalý, ”Naiomama” deresinden ölmeden geçtik ama her tarafýmýz siyah, mor, ezik, çürük, kafamýz gözümüz burun deliklerimiz kumla dolmuþ, organlarýmýz yer deðiþtirmiþ þekilde, 7.5 saat çile çekerek Masai Mara’ ya geldik. Buraya gelmek kolay iþ deðil dayanýklýlýðýmýz test edildi. Bakýlýyor en kötü koþullarda hala gezgin, safarici olabiliyor muyuz diye sanýrým.
Bu testi geçenler, Lake Nakuru’ya ve Zanzibar’a gitme hakkýna sahip olabileceklerdi. Bu daha iþin baraj bölümü. Ya barajý geçersin ya ölümü seçersin. Ýkisi de ayný dereye çýkýyor. Bu dere taþlý dere, bu dere baþlý baþýna bela bir dere. Ama eðer bu yollar için yapýlmýþ jeeplere, araçlara binmezseniz. Ve de daha önemlisi bize rehber olarak münasip görülen arkadaþlar 36 kiþiye Kenya’ya safari için sadece bu araçlarýn kullanýldýðýný ve hatta bunun dýþýnda baþka bir araç tipi de olmadýðýný belirttiler, açýkladýklarý yine mucize bilgilerden bir tanesi idi. Arada sýrada bilgi veriyordu bizim rehber ama o da yanlýþ genellikle. O sýrada henüz otelin internetinden Vikipedia bilgilerini de çýkaramamýþtý bizim harika rehber. Evde dersini çalýþmamýþtý, uçakta da uyumayý ve yemek yemeði daha uygun bulmuþtu. Diðer kalan saatlerde de genellikle kendine Kenya kariyeri yapmak için fotoðraf ve film çekme hobisini geliþtirmekte idi. Arada da bize haddimizi bildirip, uslu çocuklar, baþ eðen ve dert çeken olmamýz için emir ve komuta vermekle meþguldü. Yani sonuçta çok iþi vardý. Bize bilgi verilmesini gereksiz buluyordu. Çünkü biz kaplan avýna gelmiþ aslan parçasý müþterilerdik. Üstelik el aleme 1000 liraya satýlan tura çok daha yüksek lira verebilen salaklardýk. Ýþin içinde bir de Masai düðünü vardý sanki orada bulunan herkes her çaðrýlan düðüne, davetsiz konuk olurmuþ gibi, onlara da ayrýntýlý bilgi vermeyip ayný küçümseme ve aþaðýlama diliyle herkese emrivakilerle dolu yaptýrýmlarý dayattýlar. Biz de anladýk ki; 7-8 günlük seyahat boyunca Kenya’da Kenyalýlar dýþýnda bir tek bize verilmiþ olan naiomama tipi minibüsler dýþýnda her tür lüks ve kocaman safari jeepleri var. Sadece turistlere ama “çok önemli kiþilere “deðil sadece “çok para verenlere” nasip edilirmiþ. Bizim yaþadýðýmýz çok ödeyip az almak. Ki, burada verilen parayla alýnan düþük hizmet arasýndaki fark acenteye kalsýn diye. Kurnazlýk iþin püf noktasý…
Ýsyan ettiðimde, acenteyi yana yakýla aradýðýmýzda bize yine ayný hikaye uyduruldu. Bunlar vardý sadece Kenya’da. Eþim bu minibüsleri gördüðünde bunlar bizim seyahat boyunca safari araçlarýmýz demiþti de inanmamýþtým.
Bu arada safari seyahat demek. Swahili dilinde Hakuna matata problem deðil demek VIP bize hakuna matata demeyi minibüs ve kötü organizasyon baþarýsý ile öðretti.
Bir gram bal için 8 olduk hep birlikte. Sekiz koca gün sekiz yerimizden ezildik. Nairobi’ye iki kez gidip iki yer göremeden döndük. Þehir merkezi olmayan sokaklarda dolaþmanýn tehlikelerini abartarak kendilerine bir de pasaportunu, parasýný kaybetmiþ turist istemeyen rehberlerin yüzde doksan dokuzu iþin kolayýný bulmuþ artýk. Aþýrý korkutup sözüm ona güzel olduklarýný söyledikleri otellere insanlarý kapatýp, konserve turizmi yapmaktalar. Her þeyin dahil olduðunu söyledikleri otelde filtre kahve bedava ama capuccino parayla satýlýr ya… Bu garip turizm anlayýþý da aynen böyle; yaz yaz þehirleri bol keseden ama suya sabuna dokundurmadan hatta doðru dürüst þehir turu bile yaptýrmadan, onu býrakýn, 6-7 saat neredeyse tuvaletinizi de altýnýza yaptýrtarak bir safari tecrübesi edinmek mümkün. Haa þu da var tabii, her tür tehlikeyi ucuz bir macera olarak görürsün o da zaten zorla yaptýrýlan ve hiç de kolay ve zevkli olmayan askerlik gibi ballandýrarak anlatacaðýn bir geyik hikayesi olabilir. Ama o ucuz geyik hikâyeleri için saatlerce uçmaya ve paran ile rezil olmaya hiç ihtiyaç yok ki. Bir m2 çöplüðünde de onca rezillik yaþabilirsin. Benim korkum bizim insanýmýzýn garip de bir affediciliði ve unutkanlýðý var. Balýk hafýzasý demeye dilim varmýyor ama bizim merhametimiz insan ve iþ kalitesini bozacaksa ben sayfalarca yazmayý, anlatmayý, açýklamayý daha deðerli buluyorum. Birileri uzman olmadýklarý parkurlarda, uzman olmayan ve yeteneksiz insanlarla yol alýyor ve fahiþ fiyatlarla bizleri kandýrýyorlarsa buna dur demeliyiz. Birbirimizle ve diðer masum insanlarla paylaþmalýyýz kötü deneyimlerimizi. Farkýna vardýðýnýz gibi elim, kalemim aklým gitmiyor orada “bir damla bal”ý anlatmaya. Eziyetin üzerinden günler geçti ve ben hala gezimizin, kötü izlerini silebilmek için önce eteðimdeki taþlarý atmaya çalýþýyorum.
Kafanýza taþlardan biri düþerse affedin.
Nairobi’de yolda yine paldýr küldür giderken, bir ara masal kitabýnýn içine düþmüþ gibi þaþýrdým. Ýnanýlmaz bir yapýnýn uzaklarýndan geçiyorduk. Ünlü Mimar Gaudi buralara da mý gelmiþti? Kumdan yapýlmýþ kocaman bir Sagrada Familia ya da Sagrada camii gibi bir þeydi. Çýrpýndým ama kanatlanamadým. Orayý yakýndan göremedim, hadi beni býrakýn, objektiflerimiz de o sýr gibi kalan binayý size tam olarak belirleyemedi.
Nairobi’de bir kum camim var ama bu bir efsane de olabilir.
Masai Mara’ya geldik sonunda bir kez lastik patlamasý birkaç kez yolu bitirememe korkusu derken…
Kichwa Tembo olaðanüstü bir Masai’nin Ulusal Park Resort’ larýndan. Yarý tente yarý bungalow olarak yapýlmýþ odalarýmýz büyük bir aðaçlýk orman içinde serpiþtirilmiþ haldeydi. Herkes kendini Afrika’da yalnýz ve memnun hissetsin diye.
Masai Mara’da biz balon turu almýyoruz. 350 avro çok yüksekti çünkü.
O gün akþamüzeri safariye çýkýldý. Az da olsa aslan, zebra, buffalo, zürafa ve impala görüldü. Enfes Lodge’larýmýza çekildik. Ve evimizin çatýsýnda maymunlar oynaþýrken, karþýmýzda zürafalar ve bizonlarýn unutulmaz görüntüleri ile bize özel verandalarýmýzda içkimizi yudumladýk. Evet, vahþi doðada hem yalnýzdýk hem de güvende idik.
Ne kapýmýz kilitli ne penceremiz. Ne telefon var içerde ne televizyon ne elektronik baþka bir alet. Kavanozlar dolusu þekerlemeler. Banyo bir tarafta tuvalet öte tarafta, ortada lavabolar var. Perdeler bambudan. Sazlýklar doðal mahremiyet örtülerimizden. Rahatsýz edici hiçbir þey yok çevrede. Garip kuþ ötüþleri ve gecenin vahþi sessizliði içinde, huzurla uyuduk.
Kapýnýzda lütfen rahatsýz etmeyin yazmýyor.
Uyandýrma insan sesi ile.
Uyandýrma ile birlikte sýcak süt ve çay, kuki de hizmetin içinde.
Ýnsanlar, hayvanlar ve doða ile birlikte sükunet ve biz Afrika’da yeni bir öyküye uyanýyoruz sabahlarý.
Safari saat 05.00’te olacaktý. Yine ilkel safari minibüsleri ile yola çýkmýþtýk. Bu minibüslerde ne pencere açýlýyordu ne de yaðmurda tepesini açýk tutabiliyorduk. Üstelik kapýlardan içeri girmek için de öndekilerin kalkmasýný beklemek gerekiyordu.
Biz aslanlarý göreceðimize bari onlar bizi görseydi o da mümkün deðildi.
Sabah kahvaltýdan sonra Bir Masai Mara Köyünde yapýlacak olan Kabile düðününe hazýrlanýyoruz.
Biz gelin ve damadýn nikah þahitleri olarak bu geleneksel Masai düðününde en iyi erkek arkadaþ ve en iyi kadýn arkadaþ olarak baþ rollerdeydik. Ben düðün için masaili olmak arzusunda idim. Onlardan bu konuda yardým istedim. Ýki masaili kadýn ve çocuklarý beni tam bir “masai kadýný” yaptýlar. Geleneksel kýyafetlerini giydirdiler. Üstlerinde ne kadar taký varsa tümünü bana taktýlar. Yüzüme boyalar sürdüler. Süslediler de süslediler. Yanýmdaki güzel kýzlar Elizabeth ve Kýzýmni (küçük þeytan) ile beraber gelin haným Gamze ve kadýn þoförümüz dünya tatlýsý Christina, balonlarla süslenmiþ kocaman bir safari jeep ile bizi köye götürmek üzere yola çýkardýlar. Bir yanýmda bir küçük kýz öbür yanýmda baþka bir küçük kýz ve onun yanýnda gelinimiz Gamze köyün yolunu tuttuk... Arkada da düðünü organize eden kýzlarýn annesi ve diðer masaili kadýn.
Dere tepe düz gittik. Yarým saat bir yol gittik. Ve bir de baktýk ki müthiþ bir renk cümbüþü ve þarký söyleyen bir kalabalýk kadýn grubu bizi karþýlamaya geliyor. Onlar bizi aldýlar, etrafýmýzý sardýlar ve hep beraber bu sefer þarkýlar, türkülerle devam ettik yolumuza. Derken karþýda büyük bir erkek düðün alayý ellerinde asalar, sýrtlarýnda kýrmýzlý örtüleri ile yine neþeli þarkýlar eþliðinde bize doðru geliyorlar. Bu karþýlamanýn ardýndan bizi damadýn beklemekte olduðu toprak kulübenin içine soktular. Ve böylece benim klostrofobi fantezim de sona ermiþ oldu. Defter büyüklüðündeki penceresi, toprak tabaný büyük büyük haþerelerin kol gezdiði kulübede en az bir yarým saat kalarak 333’üncü gözümü de açtýrdým mý, yoksa tamamen mi kapattýrdým bilmiyorum?
Ama ben kendimce kendimi aþtým diye düþünüyorum.
Erkekler önden gelmiþti.
Erkekleri erkekler karþýlamýþtý.
Kadýnlar arkadan gelmiþti.
Kadýnlarý kadýnlar karþýlamýþtý.
Dans ede ede eve gidildi.
Erkeðin yanýnda erkek “best friend”, kadýnýn yanýnda kadýn “best friend”.
Kulübenin içinde þarkýlar söyleyen yaþlý kadýnlar.
Öðüt veren köyün en yaþlý kadýnlarý.
Kadýn için baþlýk vermiþ (bilmem kaç öküz) damat (bizim damat öküz vermedi ama).
Ýþte sýký durun en evrensel öðütlerden birini Masaili yaþlý kadýnlar bir kez daha tekrarladýlar.
Ayin sýrasýnda bu bir klasik öðüt haa!
Kaç çocuk olursa olsun evlilikte unutulmamasý gereken deðiþmeyen tek çocuk koca.
Siz bir çocuk sahibi oluyorsunuz evlenerek. (Yani kimse dövünmesin boþ yere benim kocam neden çocuk kaldý diye?
Kulübelerin zeytin aðaçlarýndan olan çatýsýný erkekler yapýyor, çamurdan olan duvarlarýný kadýnlar örüyor.
Eðer erkek gelinden memnun kalmazsa, kadýn 2. kadýnýn eve gelebilmesi için kendisi bedel ödemek zorunda. Yani rakibinin baþlýðýný mutsuz gelin veriyor.
Best friendler evlenen çiftin evlilik problemlerini çözmek ve onlara daima yardýmcý olmakla da görevli ayný zamanda.
Alkollendirilmiþ ballý su ile ayaklarýn ve ellerin yýkanmasý, bir tür kutsanma, törenin bir baþka ritüeli. Þarkýlar, türküler eþliðinde baþlayan ve biten bu evlilik töreninden ve ayininden sonra gelin ve damat kulübeden en iyi arkadaþlarý ile dýþarý çýkýyorlar.
Ve kadýnlý erkekli düðün alayý bundan sonra da neþeli danslar ve þarkýlarla devam ediyor eðlencelerine.
Biz ise bu törenin ardýndan tepeye kurulmuþ þýk yemek büfeleri ve otelin bizler için hazýrladýðý düðün masalarýna geçerek leziz yemekler ve þampanyalarla kutlamalarýmýza devam ettik. Arkasýndan da ayný Masai köylülerinin yusyuvarlak oluþturduklarý alýþveriþ çemberinde turlar attýk ve güzel objeler, takýlar aldýk. Ama en önemlisi onlarla tanýþtýk ve güzel sohbetler ettik.
Çok güzeldi gerçek Afrikalýlar. Yüreklerimizle konuþtuk, ruhlarýmýzla anlaþtýk.
Kichwa Tembo harika bir resorttu her þeyi ile birlikte.
Sabah erkenden Lake Nakuru için yola çýktýk. Lake Nakuru’ya gitme nedenimiz pembe flamingolar’ý görmekti. (Hani bizim Ýzmir kuþ cennetindeki yok olma tehlikesi ile karþý karþýya kalan pembe flamingolarýmýzdan) Bu doðal parka vardýðýmýzda göz alabildiðine düzlük, ýslaklýk, balçýk ve sonsuz gözüken pembe ufuklar aklýmýzý baþýmýzdan alýyordu. O pembe kubbenin altýnda pespembe dans eden uzun boyunlu, alýmlý mý alýmlý flamingolar diyarýna, baþka bir dünyanýn içine dalmýþtýk. Doðal parkýn etrafýnda yine vahþi doðanýn izleri ile karþýlaþtýk. Henüz yeni avlanmýþ bir buffalonun yerde duran gövdesi bize aslanlarýn, kaplanlarýn çok da uzaðýnda olmadýðýmýzý anlatýyordu. Hepimiz çýldýrmýþ gibi pembe kuþlarýn en pembesinin modellik edeceði anlarýn ve mucize görsellerin peþindeydik. Süzüldük gölün en pembesinin kýyýlarýna… Çektik de çektik kendi penceremizin güllerini.
Gölü seyredeceðimiz manzara tepesine çýkmak için hepimiz minibüslere bindik.
Yolda avladýklarý buffaloyu göz hapsine almýþ aslanlarý gördük, biz de onlarý gözledik, fotoðrafladýk. Aðaçlarýn, yapraklarýn, dallarýn arasýndan ne görebildiysek kar saydýk.
Tam sakin ve doygun yolumuza devam edecekken yolda karþýmýza kocaman bir buffalo çýktý. O bize biz ona bakakaldýk. Kimse kýpýrdamaya cesaret edemiyordu. Bu hayvanlarýn gözleri çok da iyi göremediðinden koku ve harekete daha duyarlý olduklarýný öðrenmek zorunda kaldýk üzerinden çok geçmeden. O karþýlaþma anýný unutulmaz kýlan ise karþý taraftan da gelen bir baþka araç oldu. Kala kaldýk hep beraber. Bizim minibüs þoförü Kenyalý arkadaþýmýz bir hareket yapýp yana kaçmak isteyince hayvan bütün aðýrlýðý ile bize yandan vurdu. Minibüsün yaný ezildi büzüldü. Biz içeride ezildik, büzüldük. Her tarafýmýz çürüdü ve çok korktuk. Biz son hýzla yandan çarklý bir kaçýþ yaparken kýzgýn buffalo arkadaki kýrmýzý jeepe saldýrdý ve onlara da büyük zarar verdi. Ancak yaralý, ölü vermeden talihimize þükredip, manzara tepesine kendimizi dar attýk. Oranýn sürprizi ise beyefendi maymunlar diyebileceðimiz babunlardý. Onlarca sevimli babun bize bakýyor ve eðleniyordu. Biz de onlara bakarak ve yiyecekler vererek eðleniyorduk. Terastan fotoðraflar çekmek ve çektirmek de iþin diðer güzel yanýydý. Ve tabii illaki beþ büyükleri görücem diye ýsrar etmenin nasýl bir tehlikeli macera olabileceðinin hararetli, heyecanlý dedikodularýný yapýyorduk.
Sonra Lake Nakuru’daki bungalowlarýmýza geçtik. Flamingo Hills Camp, Lake Nakuru Milli park’ý içinde yer alýyor. Yine kapý yok, kilit yok, tente ve banyo kýsmýndaki kýsmi yapý bölümlerinden oluþan konaklama çadýrlarýmýzda, karanlýðýn ve vahþi doðanýn kalp atýþlarý ile uyuyakaldýk. Garip, güzel bir güvende olma haliyle.
Sabah biraz daha az çilekeþ yolla pýr pýr uçaklar için havaalanýna doðru yola çýktýk.
Komik olan dýþarýda kurulan security ve pasaport desklerinden valizini veriyorsun, tekrar kendin eline alýp yürüyorsun. Her þey basit, her þey anlaþýlýr durumda. Uçak çok sevimli, pilot çok akýllý. Tanzanya’nýn üzerinden geçerken ünlü Klimanjaro daðlarýný bize yakýndan göstermesini rica edince keyifle kabul etti ve bize harika anlar yaþattý. Hepimiz bastýk deklanþörümüze. Kim iyi silahþör ortaya çýktý.
Ve sonunda KARÝBU (hoþ geldiniz) Zanzibar!
Tanzanya’yý Vasco De Gama keþfetti.
Ýlk baþta Zanzibar’a Ýranlýlar geldi, sonra Araplar, sonra 16. yüzyýlda Portekizliler, baharat yolu olarak kullandýlar. Sonra da Ýngilizlerin hakimiyeti ile Büyük Britanya’nýn en büyük limaný oldu. Ummanlýlar Ýngilizler’i buradan kovdu. Müslümanlýkta esirlik yasaktý. O yüzden Ummanlýlar Zanzibar’da esir pazarýný kurarlar. Umman Krallýðý içinde sonradan bölünmeler olur. Birisi Umman Krallýðý diðeri ise Tanganikya olur. Her ikisinin birleþiminden de yani Tanganikya ve Zanzibar’dan Tanzanya çýkar ortaya.
Fildiþi ve karanfiller ülkesi Tanzanya;
Ocak 1964’te çok yeni bir zamanda baðýmsýzlýklarýný ilan ediyorlar.
990.000 kiþi yaþýyor Zanzibar’da. Þehirde çok önemli bir taþ bina var. Hindistan’dan, Afrika ana kýtasýndan ve Arabistan’dan gelenlerin dýþýnda, Avrupalýlarýn yaþadýðý yer burasý. Eskinin bir sarayý, þimdi ise müze olan “el acayip” ev. Taþ þehir de birçok cami, katedral, saraylar, Portekizlilerden kalma kale ve gün batýmý noktasý mevcut. Kapýlarýn tipine göre Hintli mi, Arap mý anlayabilirsiniz.
ZBC ise birbirinden eþsiz kelebeklerin süzüldüðü bahçelerinin adý; Zanzibar Butterfly Centre.
Baharat adasý, otantik, tropik kumsallarýnda evlilik seremonilerine ve vahþi yaþam gezilerine ev sahipliði, su sporlarý ve dalýþ parkurlarýnýn vazgeçilmez yeri bu topraklar. Coconattan yapýlmýþ çeþitli eþya ve hediyelikler, tanzanit taþýndan yapýlma mücevherler, takýlar Zanzibar’ýn diðer nimetlerinden elbette.
Swahili dili, birçok Afrika ülkesinde olduðu gibi Zanzibar’da da resmi dil. Kumsalda yaþayan insanlarýn dili anlamýna gelen Swahili bizim dilimize çok yatkýn gözüküyor. Vantu dili.Uganda, Kenya,Tanzanya, Ruanda, Como adalarý. En azýndan Japonca ve Çinceye göre öðrenilmesi ve telaffuzu çok kolay bana göre. Yazýldýðý gibi okunuyor ve çok yalýn. Henri Belofonte’nin de söylediði Malayka þarkýsý ise bize tanýdýk gelen bir kültürü hatýrlatýyor. Malayka “melek” demek. (Malaika, nakupenda Malaika; seni seviyorum melek)
Bu arada ünlü Queen grubunun efsanevi solisti Ýranlý bir anne babadan doðan Fredy Mercury ise Zanzibar’ýn gururu hala. O buralarda hiç ölmemiþ gözüküyor. Müzikleri bizim Türk sanat müziðini anýmsatan çalgý aletlerine ve benzer týnýlara sahip. Ýslam ve Arap mimarisi de etkin elbette.
Hintlilerin de varlýðý o kültürden de etkileþimleri artýrmýþ. Hint evlerinin önünde taþtan banklar var.
O banklara Baraza deniyor. Breez ise denizden gelen güzel meltem anlamýnda. Baraza ve breez yan yana geldiðinde ise; taþtan banklarýn üzerine yatmýþ usul usul meltemin getirdiði deniz kokularý ve okyanus dalgalarýnýn hýþýrtýlarý ile yarý uyur yarý uyanýk bir rüyaya hazýrlandýðýnýzý düþünün. Zanzibar’da Hintliler genellikle balkonlu binalarý yapmýþlar. Birkaç katlý evlerin alt katlarý dükkan ya da iþlik, diðer katlar oturmak için. Arap kökenli evler ise avlulu fakat balkonsuz. Ýklimsel özelliklerini korumak, serinlikleri yaratmak için iç avlular yaratmýþlar.
Dolu dolu gezme iþini kimselere býrakmadýk. Kendimiz son anda kumandayý ele geçirdik. Ve Zanzibar’ýn altýný üstüne getirdik iki günde. Balýk pazarýnda dolaþtýk. Sahilde en eski tekneleri seyrettik. Fredy Mercury adlý cafe barda soðuk biþeyler içtik. Harika hediyelik eþyalarýn satýldýðý dükkanlardan alýþveriþ yaptýk. Ýnsanlarý ile az da olsa diyalog kurduk. Birçoðu çekingen yabancýlara karþý, onu anladýk. Çocuklarý yine çok sevimli. Çoðunluðunu Müslümanlarýn oluþturduðu topluluk farklý bir kültüre sahip.
Baharat turu da alamadýk. Minibüsle gidilecek hiçbir þey cazip deðildi çünkü. Blue Safari de yapmýyoruz. Bizim minibüslerde kaset çalar ya da radyo hiçbir þey yoktu. Taarad müziði Afrikalý Türk sanat müziði gibi. Kanun, ney… (sonradan satýn aldýk) Ama hiç duyamadýk müzikleri. Bizim araçlarýmýzda safariye de çýkýldýðý için yasakmýþ dediler de biz inanmadýk.
Vanilyalý ve karanfilli yemekler, safranlý körili Arap, Afrika, Hint karýþýmý tatlar. Pemba adaya da gidemedik. Ama Zanzibar’daki köleliðin zalimliðini anlatan anýt heykelleri içimiz acýyarak ziyaret ettik. Ýçimizdeki bitmeyen ayýrýmcý ve ýrkçý eðilimlerimize bir daha baktýk. Kimisini o çukura attýk. Kimisini de atmak için yanýmýzda getirdik. El acaip’Ev’in hikayesi ile ilgilendik. Afrika astrolojisinin simgelerinin bulunduðu deri bileziklerden satýn aldýk. Daha da önemlisi herkes bizim cezaevinde dizilen boncuk iþlerini pek bir küçümser ya aslýnda onlarýn ne kadar sabýr isteyen ve harika aksesuarlar olabileceðini öðrendik. Kemerler, bilezikler, kolyeler, küpeler aldýk aklýmýzda kalsýn diye.
Bilesiniz ki, bu bitmeyen bir hikaye… Zaten üzerinden çok zaman geçti. Bu gezi yazýlarý yýllandýkça kýymetlenmiyor þaraplar gibi. Tüketin gitsin taze taze. Her þeyi bir çýrpýda tükettiðimiz gibi.
Çünkü daha sýrada çok gezi var, gidilmiþ de hikaye edilmeyi bekleyen…
Sevgi ve Saygýlarýmla,
Pervin Mýsýrlýoðlu E.
24.01.2010
Kenya ve Tanzanya fotoðraflarýnýn tümünü görmek için TIKLAYINIZ