YENÝ ZELANDA

10 Ocak 2011 22:54 / 5758 kez okundu!

 


Yeni Zelanda “her yýl” herkesten önce yeni yýla giredursun; Ýzmirizmir.Net Pervin Mýsýrlýoðlu E. ile, yeni yýlýn ilk yeni "GeziYORUM”u için Yeni Zelanda'ya herkesten önce ayak bastý.

 

 

----------------------------------------------------------------------------------------------------------

FOTOÐRAFLAR ÝÇÝN TIKLAYIN

Her þeyi kendin deneyimleyeceksin; gitmemiþ olanlar korkar, görmüþ olanlar pas geçer senin hevesini

Neredeyse 30. saatte varabildik Auckland'deki otelimize. Ýzm-Ýst-Dubai-Singapur-Auckland ve Albert Street'deki otel Crown Plaza. Ekonomi sýnýfýnda uçtuk ama Singapur Airlines ile çok rahat ettiðimizi söyleyebilirim. Koltuklar da korktuðumuz kadar dar deðildi. (Maalesef bu kadar uzun uçuþ kimseye mil kazandýrmadý.)

Singapur uçuþunda Kenya seyahatimizden arkadaþlarýmýzla karþýlaþmýþtýk. Onlara uyku problemimden söz edince Yasemin Haným'ýn verdiði bir ilaç bana melatonin etkisi yapmýþ olsa gerek uyuya kalka vardýk Yeni Zelanda'ya. Ne jet lag ne de baþka þey. Domuz gibiydim.

Gözümüzü korkutanlar geldi aklýma... Hep demiþimdir; Her þeyi kendin deneyimleyeceksin bu konularda. Gitmemiþ olanlar korkar, görmüþ olanlar pas geçer senin hevesini. En doðrusu senin hevesin, senin cesaretin bu yollar için.

Maoriler deyince aklýma önce ünlü soprano Kiri Te Kanawa sonra da çimen yeþiline verilen ad gelirdi aklýma. Her parlak çimen gördüðümde, her Maori þarkýsý dinlediðimde bu uzak, çok uzak diyarlarý hayal ederdim. Yüzüklerin Efendisi ne çok etkilemiþti o büyülü coðrafyasý ile. Ýþte oralardý peþinden koþtuðumuz, uðruna saatlerce havada kalmayý, bel, bacak aðrýlarýný, fýrtýnada türbülanslarý, oturmaktan ve yemekten þiþmeyi göze aldýðýmýz... Hepsi yeni bir yeri, Yeni Zelanda'yý görmek istemektendi.

Biz bu geziyi Fest Tur ile yapmayý uygun gördük. Bu turun rehberi ise Ýzmirli harika insan Nedime Dicle idi. Hiç bilmediðiniz yerlere gitmenin en önemli cazibesi bu yollarý en çok bilenle deðil en iyi yorumlayanladýr. Nedime Haným'da her ikisi de vardý. Bunu gezinin en baþýnda kavradýk. Oteldeki bir kaç saatlik uykudan sonra (bu arada Türkiye ile 11 saat fark var).

1. gün Yeni Zelanda'nýn ilk sahiplerinin yani Maoriler’in tarihini anlatan Auckland Maori Müzesi'ne gittik. Ayný zamanda savaþ müzesi olan mekanda tek bir kütükten yapýlma 100 kiþilik ahþap savaþçý kayýðý görülmeye deðerdi. Maori kültüründe yaratýlýþ destaný ise biraz farklý. Ýnanýþa göre Ana tanrýça olan yeryüzü gökyüzü ile evlenir. Bu evlilikten 6 erkek çocuklarý olur. Karanlýktan bunalan bu çocuklar anne ile babayý birbirinden ayýrarak içeriye ýþýk girmesini saðlarlar. Ancak problem bitmez. Aralarýnda hiç kadýn olmadýðý için erkeklerden biri topraktan bir kadýn yapar. Ona bir nefes verir. (Bizler belki de rüzgârýn kýzlarýyýz.) Ancak iþte en büyük çözümsüzlüðümüz olan "ölümlülük" de bundan sonra baþlar. Yani kadýn çýktý mý ortaya azraili de yanýnda taþýr…

Yeni Zelandalýlar kendilerini kivi olarak adlandýrýyorlar

Müzede kivi kuþlarý ile de tanýþtýk... Kivi hem bildiðimiz yeþil lezzetli meyve hem de Yeni Zelanda’nýn maskot kuþu. Sadece bu topraklara geldiðinizde anlaþýlýr ve akýlda kalýcý olur burada gördüklerimiz. Kuþ ve doðasýyla epeyce meþgul olduk diyebilirim. Hatta bu turizm ve gezme iþi öyle acayip bir duygu ki, ülkeleri taþýyamayýnca yanýnda ve tabii oradaki canlý cansýz lezzetleri, bu sefer de oraya ait bize ne "yeni" geldiyse hepsini alma, taþýma çýlgýnlýðý baþlýyor. Deneyimli bir arsýz koleksiyoncu oralardaki bolluðun kendi memleketinde "kýtlýkta"ki cazibesini yaratacaðýný bilir.

Gelelim þu kivi kuþuna; Yeni Zelandalýlar kendilerini kivi olarak adlandýrýyorlar. Dünyanýn en kýsa gagalýsý olduðu söylenen, neredeyse çirkin denilebilecek varlýk onlarýn medar-ý iftarý. Üstüne üstlük kuþ dediðin uçar, bunda öyle bir þey de yok. Kivi kuþunun, siyaha, kahveye çalan, çalý çýrpý gibi gözüken tüyleri, kýsa bacaklarý, iki ayaðý, 3 parmaðý ve inanamayacaksýnýz ama upuzun da bir gagasý var! Ve yine Nedime'mizden öðreniyoruz ki kuþlarda gaga uzunluðu burun deliklerinden sonra baþlarmýþ. Kivinin de burun deliði neredeyse gagasýnýn bittiði yerde. Dünyadaki en kýsa gagalý kuþ ünvanýný alýyor böylece. Bazen görünüþe aldanmamak lazým... Uzun ve kýsa da her zaman göründüðü gibi deðil.

Onlar kendine kivi diyor, Avustralyalýlar (onu öbür derste anlatacaðým:)) kanguru (“Ozi”) diyor, biz niye kendimize "hindi" diyemiyoruz anlamadým gitti. Bir Amerikalý Norveç'te bize kinayeli bir þekilde "Turkey" dediðinde adama bir yumruk çakmadýðým kalmýþtý. Ne kompleks ama! Ýnsan büyüdükçe isminin anlamýna yerleþiyor. Belli bir olgunluk hatta baþka kýtalarda kendine bir hayvan adýný vererek hindiden daha kabarýk dolaþmalarýný görünce elbette artýk hindi Türkler de diyebiliriz kendimize, hindi Kürtler de…

Bir kivi kültürüdür sormayýn gitsin... Kendilerine ait meyve olan kivinin þekerlemeleri, çikolatalarý, tazesi ve kurusu ile Yeni Zelanda'da adeta kivi üstü hindiye döndük. Hepimiz kýsa gagalý uzun burunlu kuþa ait o telaþsýz, sessiz, yemyeþil, pür neþeli "yavaþ" kýtanýn esir hindileri olduk.

"Issýz adam"lar orada da taký takmýyor

Dinazorlarýn iskeletleri ve sunumu, eski dünyanýn kanatlarýný uçamaz duruma getirdiði büyük kuþ cinsi mualarla, emu adlý vahþi kuþun ayrýntýlarý ile, el örmesi iþlerin zarafeti, Maoriler’in eskiye ait takýlarý (ki onlarý görmek alýþveriþte çok iþe yarýyor:) ve daha pek çok kültürel hikayeyi anlamak için kýymetliydi müze ziyaretimiz. Bu arada ilginizi çekecek bir bilgi daha edindik... Dikkat! Maori erkeði evlenmek istediðinde evleneceðini bildiren bir taký takýyor. "Issýz adam"lar orada da taký takmýyor.

Maoriler’in de týpký Karadenizliler gibi uzun kütükler üzerinde duran "serender"leri var. Onlarýnkiler de yine kötü niyetlilerden korunmak amacýyla yapýlmýþ. Ancak bazý farklar var. Orasý büyünün kötü etkilerine maruz kalmamak için Maori þeflerinin dýþkýsý, saçý, hatta týrnaklarýnýn dahi saklandýðý ve yiyeceklerin de korunduðu küçücük kapýlý bir yer. Küçük kapý sadece zararsýz olan küçük çocuklar girebilsin diye ama kapýnýn kötülük için girenin kafasýnýn kesilmesini de kolaylaþtýracaðý düþünülüyor.

Kadýn ve erkek için yine kurallar ve yasaklar var elbette.

Tabu ve Noa.

Maoriler’de yemek yapmak erkek için tabu, kadýn için balýk tutmak ve deniz. Yapabilecekleri ve yapamayacaklarý yazýlý olmayan kurallarla belirlenmiþ. Her tarafý denizlerle çevrili adada eskiden kadýna denizi yasaklamayý anlamak için ‘Maori de olsa erkek, erkektir kardeþim!’ mi demek gerek?

Sarý, eflatun ve daha pek çok renkte harika çiçek lüpen

Yeni Zelanda'da her adýmda yeni bir þey var. Hele þu lüpen çiçekleri… Saðlý sollu,her yerde, gerçek olamayacak kadar güzel halleri ile unutulmayacak anýlarýmýzda þimdi. Bir de zaten bahar þimdi oralarda... Sarý, eflatun ve daha pek çok renkte harika çiçek lüpen... Doðada kendiliðinden çýkan bu endemik bitkiye hayran kaldýk. Fotoðraf için de þahane.

Auckland 1.300.000’lik bir nüfusa sahip. Ehh zaten Yeni Zelanda'nýn toplamý 4.000.000. Baþkent Wellington'a göre daha çok geliþmiþ yine de. Tazmanya ve Pasifik Denizi’ni ayný anda saðda ve solda görebilmek deðiþik bir duygu. Krater çukurunun da olduðu tepeye gittik.

Hollandalý Abel Tasman Avrupa’dan geldiðinde yanýndaki adamlar Maori yerlileri tarafýndan yenir. Sonra James Cook gelir. Ve Abel Tasman, adýný verir New Zealand'a.

Bu topraklarda önceleri balina ve fok balýðý avcýlýðý yapýlýr. Fransýzlar ve Ýngilizler bu yeni topraklarda hakimiyet kurmak için devamlý birbirleriyle savaþ halinde olduklarýndan sonunda Ýngilizler’in buraya bir kent kurma zorunluluðu oluþur. Waitango Antlaþmasý ile Ýngilizler toprak alabilecekler ancak yerlileri köleleþtiremeyeceklerdi. Buradaki Maoriler ile eþit haklara sahip olacaklardý. Ancak pek çok Ýngiliz çiftçi akýn etmeye baþlayýnca Maoriler’le kavga çýktý. Bunun üzerine Ýngilizlerle toprak savaþý 1860’da baþladý. Avrupalýlar bu durumda güneye inerler mecburen. Orada Maoriler yoktur çünkü. Güney adasý çiftçileri Ýngiltere'den koyunlar, inekler getirir ve hayvancýlýk baþlar. Hatta sonunda Ýngiltere'nin de iþine yaradý buradaki ürünler. Tarým ürünleri, hayvancýlýk ve sebzecilik geliþti. Maoriler’e 1 milyon dolar para verildi ve böylece onlar da et, süt ve yün satmaya baþladýlar.

Artýk acýkmýþtýk. Roselands adlý çok güzel bir restoranda öðle yemeði yedik. Waitomo Caves yakýnlarýnda, bir çiftlik-bahçe karýþýmý ortamda, folyoda ýzgara okyanus balýðý, ateþte biftek, çeþitli salatalar, havuçlu kek, cornflakesli kek bizim Yeni Zelanda'daki ilk tadýmlarýmýzdý.

Meðer yýldýzdan solucanlar varmýþ

Dünyaca ünlü "Parlayan Solucan Maðaralarý" yani Waitomo Caves ilk kez bir Maori tarafýndan keþfediliyor. Kireç taþý maðarasý. Yaðmur sularý ile nehirler oluþmuþ içinde. Büyük bir sýkýþma sonucunda denizden yukarýya doðru oluþmuþ bu kara parçasýnýn içi daha sonra kireç taþýnýn suyla olan birleþmesinden sarkýt ve dikitlerle, dahasý, içinde deniz kabuklarýnýn da olduðu çok fantastik þekillerle dolu bir maðaraya dönüþmüþ.

Yüzeyi yýldýzlarla kaplý bir gökyüzü. Buraya özgü solucanlar, 20 gün içinde yumurtadan çýkarlar. Yumurtadan çýktýktan sonra böcekleri çekmek için aðýzlarýndan sývý akýtýrlar. Ýþte o zaman da ortaya muhteþem bir görüntü çýkar. Sanki yüzlerce ateþ böceði ya da yüzlerce mum yakýlmýþ gibi maðaranýn tavanýnda. Yumurtadan 3 haftada çýkan solucanlarýn ömrü 6 ile 9 ay arasýnda deðiþmekte. Glowwarm Cave 65 metrelik bir çukura sahip. 37 metreye indik. Kapkara ve sessiz bir ortamda maðaranýn içindeki sulardan altý dümdüz bir tekneye bindik. Zifiri karanlýkta kayýkçýnýn kürekle deðil tavana asýlý iplerle yol aldýðý ve sadece solucandan yapýlma avizelerle aydýnlanan maðaranýn derinliklerinden sürpriz bir biçimde yemyeþil bitki ve aðaçlarýn olduðu bir kýyýdan karaya çýktýk. Çok fantastik ve tamamen filmlerde görülebilecek bir ortamda solucanlarý yýldýzlar kadar sevdik.

Öðleden sonra Maori Kültürünün Merkezi Rotorua'ya hareket ettik. Gecenin sonunda gece hayvanlarýný görme yürüyüþü yapacaktýk.

Evcillik "kimlik"le baþlar

Maorilerin eski yaþam biçimlerini anlatan Marae köy avlusu dekorunda bulduk kendimizi. Esasýnda bu kültürde hiç kimse köyün avlusuna elini kolunu sallayarak giremezmiþ. Tabulardan biri. Kabile dýþýndan insanlar oraya giremez. Gelenin dost mu düþman mý olduðuna dair tehlikeli danslar da o zaman yapýlýrmýþ iþte. Buna "haka" dansý deniyor. Köyün gençleri garip ve ürkütücü sesler çýkartarak, dillerini neredeyse tamamen dýþarý atarak kendilerini en "korkunç" hale getirerek düþmaný korkutmaya çalýþýrlar. Karþý taraf iyi niyet hareketleri yaparak köylüleri ikna etmeye çalýþýr. Emin olana kadar bu böyle devam eder, ta ki burun sürterek birbirlerini dost kabul edene kadar. Bundan sonra da dostluk çubuklarý tüttürülür. Maorilerle burun buruna çýktýk avludan…

Roturua'da akþam yemeðimiz oldukça farklýydý. "Hangi" denilen usul Maori geleneklerinin bir parçasý sanýrým. Yalnýz hafifçe modernleþtirilmiþ. Etler ve kök bitkiler aðýr aðýr tütsülenerek piþiriliyor. Patatesler ve tatlý patatesler, tavuk ve kuzu etleri kýzgýn taþlar üzerinde ve üstleri bez ve çuvalla örtülü haldeyken bence çok lezzetli. Eskiden ise üstleri hayvan derileri ile örtülürmüþ... Ürkmeden yedim, gayet baþarýlýydý.

Kivi kuþlarý geceleri halkýn karþýsýna çýkýyor:) Onlar günde 20 saat uyuyup kalan 4 saati de avlanmaya ve diðer iþine gücüne ayýrýyor. Rehberimiz önde, biz arkada akþam "sessiz”liðinde kivi kuþlarýnýn özel bahçesine girdik. Keratalarýn hepsinin birer ismi var. Rehber bizi "Koko" ile tanýþtýrdý. Benim bildiðim "Koko" adýnda bir küçük kaplumbaða, bir de Hürkuþ'un yaþayan efsane kedisi vardý. Bir de þimdi taaa Rotorua'da "Koko" kivimiz oldu. Þaka deðil, bir böceðe bile isim verseniz sizin olur, ona göre. Evcillik "kimlik"le baþlar. Neyse, yemek tabaklarý köpükten, ama bu uzun yerde sürünen gagayla da yemesini izlemek komik gerçekten. Avlanma saatlerinde yerde dolaþan böcek ve sürüngenler de onun iþine yarýyor tabi. Tam fotoðraflarýný çekerken flaþlardan çekti gitti haklý olarak Koko... Kendileri 84 günde yumurtadan çýkýyorlar. Ama dikkat 80 yýl da ömür sürebiliyorlar. Nesli tükenmekte olan tür kapsamýnda korunma altýndalar bereket. Her birinin ismi, cismi, kýz ya da erkek oluþu yazýlmýþ, kendilerine ayrýlmýþ bölümlerinde bahçelerin. Dikkat!!! Kendilerini "kivi" olarak adlandýran Yeni Zelandalýlar’da da ortalama yaþam süresi 80 yýl. Ve sanýrým kivi kuþlarý kadar "rehavet" ve "sakinlik" onlara da bulaþmýþ.

Ya da uzaklýðýn dayanýlmaz cazibesinin esiri onlar. Rotorua’da Royal Lakeside Novotel’de kaldýk. Güzeldi.

Yeni Zelanda’da, þehirsel izlenimlerimizden çok, muhteþem doða ve coðrafya ile meþguldük baþýndan beri. Auckland panoramik olarak bile aklýmýzda deðil. Ancak sakin, trafiksiz, abartýsýz ama bakýmlý küçük binalar genellikle tek katlý, fazla lüks olmayan küçük arabalar ise bize kendimizdeki yersiz þatafatý hatýrlatýyordu. Hiçbir þey gözünüze sokacak kadar parlak, lüks deðil ama her yer pýrýl pýrýl. Masalsý görüntülerdeki küçük evler bakýmlý ve sevimli. Yaþam standardýnýn yüksek olduðu da ortada.

Rugby ve golf buralarýn vazgeçilmez sporu. Genellikle gençler rugby, yaþlýlar golf oynuyor. Her yerde Maori kültürüne ait totemler, semboller ve Maorice yazýlar, semt adlarý... Daðlar yemyeþil ve yaygýn þekilde sarý katýr týrnaklarýyla kaplý. Red wood aðaçlarý ise gövdeleri ve görüntüleri ile çok dikkat çekici. 80 yýl önce Amerika'dan getirilmiþ ve dikilmiþ olan aðaçlar þimdi en güzel ve en görkemli hallerinde. Gövdelerine sarýlmak için grup olmalýsýnýz. 3-5 kiþi ancak halka yapabilirsiniz gövdenin etrafýnda. Jakaranda denilen aðaçlar ise pembe, beyaz, ebruli, mor, lila renkleri ile yine romantik ve pastoral manzaralar yaratýyor. Bahar var henüz ve her þey taptaze.

Adrenalin fotoðraflamak hiç kolay deðilmiþ

Rotorua’dan Queenstown’a geçerken önce bir pýr pýr sonra yine bir pýr pýr uçak çok eðlendirdi bizi. (Wellington-Queenstown) Muhteþem daðlarýn, göllerin ve benzersiz bir doðanýn içinden geçerken bir rüyamýzý daha yakalýyorduk… Ýkinci uçak ve ikinci bir pilot bu özel doða ve buradaki uçuþ güvenliði açýsýndan gerekliydi. Burayý tanýyan ve özel eðitimli pilotlarla Qeenstown’a gelmek bu açýdan da ilginçti.Üstelik ne arandýk ne tarandýk… indik bindik hiç eziyet çekmedik.

Yeni Zelanda’nýn altýn madeni kasabasý olan Arrow’u dolaþtýk. Çok güzel bir restoranda öðle yemeði yedik. Peynir çeþitleri, tereyaðý ve güzel ekmeklerle, mercimek soslu tavuk, safranlý basmati pilav güzeldi. Þarap baðlarýnýn olduðu, çok bakýmlý, çok güzel dolayýsý ile þarap tadýmlarýnýn da yapýldýðý bir mekan. Ben en çok beyaz þaraplarýný sevdim.

Yol üzerinde durduk. Meþhur bungy jumping yapýlan nehir ve kanyon üzerindeki köprüde mola verdik. Fotoðraf çektik. Adrenalin fotoðraflamak hiç kolay deðilmiþ. Durduðumuz yerde TV ekranýndan atlayýþa hazýrlanan adrenalin tutkunlarýnýn heyecanýný ve hazýrlanmalarýný izliyorsunuz. Ýsterseniz atladýklarý köprünün üzerine gidebilir ve onlarý daha da yakýndan izleyebilirsiniz. Bir Danimarkalý kýzýn bütün vücudunun tir tir titrediðini, zýrýl zýrýl sýzlanmasýna raðmen yine de kendini gürül gürül akan bir nehrin üstündeki köprüden baþ aþaðý atlayýþýný görmek son derece özeldi. 3-4 atlayýþ seyrettikten sonra ise biz de alýþmýþtýk bu heyecana ve býkmýþtýk da hatta. Oradan ayrýldýk. Aklýmýzda baþ aþaðý duran yarasalarla…

Hotel Mercure Grand St. Moritz Queenstown’daki otelimiz. Dað otellerine benziyor. Akþam biraz dinlendikten sonra 20.30 da hava aydýnlýktý. Biz nehir kýyýsýnda bir restoranda güzel bir salata yedik. Gece hemen hemen her yeri gezdik. Ýki gece kaldýk.

Milford’a gitmek için sabah otobüsle 07.30 ‘da yola çýktýk. Ýnanýlmaz sýklýkta ve güzellikte ormanlarýn ve yüzlerce þelalenin içinden geçerek, 4-5 saatlik yolculuk yaptýk. Kayýn ve ak aðaçlarýnýn, binbir çeþit eðrelti aðacýnýn ve yol boyunca lüpen çiçeklerinin manzarasýnda hayran kaldýk doðaya. Neredeyse her toprak parçasý, golf sahalarýna benzer düzen, özen ve güzellikte. Bu meralarda yüzlerce kuzucuk ve tombul tombul koyunlarýn, ineklerin ve zarif impalalarýn müthiþ bir pastoral hayat yaþadýðýný görmek ve doðanýn koynunda, koyunluk etmenin zevkine varabilmek... Gözlerimizi kamaþtýrdý tabiat. Çok güzel yerlerdeyiz ve çok þanslýyýz…

Dik ve sarp kayalýklardan gürül gürül akan þelaleler ve inceden yaðan yaðmur ormanýn neþesi ve kahkahasýydý. Yýlýn 300 günü yaðarmýþ yaðmur. Yollarda mola ve küçük duraklamalarla sonunda teknemize bindik ve Milfordsound’a hareket ettik. 1,5 saat sürecek olan tekne turumuz boðazý, þelaleleri ve Mitre Tepesi’nin yakýndan görünmesini saðlayacaktý. Ancak hem soðuk hem hýzlý esen rüzgarla beraber gözlerimize dolan saðanak yaðmur bize hiçbir þey yaptýrmýyordu güvertede. Fiyordlar daðlarýn, suyun, yeþilin, bulutlarýn, yaðmurun karýþýmýydý. Ancak dev þelalenin önünden geçerken teknede iliklerimize kadar ýslandýk. Fotoðraf çekmek neredeyse imkansýzlaþtý. Ýlginç olan tekneye giren herkes hemen açýk büfe kuyruðuna girdi ve ellerinde tabak, yemeklerini seçtiler. Daha sonra her grup kendi adýna yapýlmýþ olan rezervasyonlu masasýna oturdu. Yemeðini yedi. Japonlar, Brezilyalýlar, Avusturalyalýlar, Hollandalýlar kýrkbin millet birbiriyle yarýþtý fotoðraf için. Tekneden indikten sonra karlý tepelerin, daðlarýn eteklerindeki kayýn aðaçlarýnýn içinden geçerek kýsa bir yürüyüþ yaptýk. Dönüþ için küçük uçaklara binme hayalimiz suya düþtü, çünkü bulut yükselmedi ve uçuþ izni çýkmadý, dolayýsýyla ayný otobüsle uzun bir yolculuk yaparak geri döndük.

Sonunda biz de adrenalin tuzaðýna düþmüþtük

Bir Queenstown kuyumcusundan yeþim taþlarý (jade) aldýk. Bela Cucina Finz Seafood&Grill isimli harika bir lokantada deniz ürünleri yedik, þarap içtik. 17 Kasým Çarþamba, Queenstown Fox Buzulu’na gitmek üzere, sabah 07.30’da Wanaka Gölü kýyýsýndaki yolu izleyerek Haast Geçidi’ne doðru hareket ettik. Yol üzerinde Egde Water’da (Lake Wanaka) öðle yemeði yedik. Yol boyunca akarsular, þelaleler, göller bize eþlik etti. Wanaka Gölü bir saðýmýzda, bir solumuzda onun dýþýnda pek çok göl durgun ve serin yüzüyle yol boyu bizimleydi. Yine kayýn aðaçlarý, eðrelti aðaçlarý, katýrtýrnaklarý, lüpenler ve daha bilmediðimiz envai çeþit bitki örtüsü taptaze yemyeþil dünyanýn bozulmamýþ büyüsünü bizlere sunuyordu. Orman ve þelale için kýsa yürüyüþ ve molalarla tam gün otobüs yolculuðunun ardýndan Fox Buzulu’na vardýk.

1750 yýllarýnda buzullar büyük bir kara parçasýný kaplýyorken þimdi her yýl ortalama 1 km. eriyen buzul 10 sene sonra belki de hiç kalmayacak (þu anda 17 km uzunluða sahip).

18 Kasým Perþembe otobüs ile Saint Arthur Geçidi’ne hareket ettik. Yol üzerinde bulunan Hokitika’da yeþim taþý fabrikasýný gezdik. 15-16 ülkede yeþim taþý çýkýyor; bir tanesi Yeni Zelanda. Siyah, beyaz, yeþil, kahve pek çok renkte yerin altýndan deðil yüzeyden kopup gelen taþlardan iþleniyor. Buzullarýn zaman içinde kopardýðý dev kayalardan sökülenler eskiden katýrlarla taþýnýrmýþ, çok aðýr olduðu için.

Franz-Joseph Glacier’de kalýyoruz. Sabahleyin uyanýr uyanmaz helikopterle buzullarda dolaþmak için havanýn uygun olup olmadýðýný heyecanla bekledik. Uçuþ için hava þartlarýnýn elveriþli olduðunu söylediklerinde çok mutlu olduk. Helikopter pistine gittik. Pilot dahil toplam 6 kiþi havalandýk. Emniyet kemeri ve kulaklýklarýmýzý taktýktan sonra olduðumuz yerden dikine havalanmamýzýn müthiþ keyfiyle Franz-Joseph Buzulu’na doðru 20 dakikalýk bir uçuþ gerçekleþtirdik. Daðlara çarpacakmýþ gibi giden helikopterin karlý buzul tepelerindeki dansý bize çok büyük bir heyecan ve sevinç kattý. Sonunda biz de adrenalin tuzaðýna düþmüþtük. Daha sonra da yeþim taþlarý ve Maurilere ait geleneksel aksesuarlar satýn aldýk.

Arkasýndan Christchurch’e hareket ettik. Yine muhteþem bir doða manzarasý eþliðinde otel Grand Chancellor’da bir küçük dinlenmenin ardýndan nefis bir Ýspanyol lokantasýnda þarkýlý türkülü bir yemek yedik. Kuzu, ördek ve balýk, zencefilli(gingerlý) minik tatlýlar, creme brule, çikolatalý tartoletler aklýmýzda kalan lezzetler… Ve otele mecburi yürüyüþ.

Þehirde modern, deðiþik heykeller, gece hayatýna koþan, soðuða raðmen neredeyse çýrýlçýplak kýzlar, üstlerinde bir þey olmadýðý gibi inanmayacaksýnýz ama ayaklarýnda parmak arasý terlikler vardý. Keyifli bir gündüz, lezzetli bir akþam yemeði ile veda ettik Christchurch ve Yeni Zelanda’ya…

Evet "her yýl" onlar bizden önce giriyorlar yeni yýla, bizden önce yaþlanýp bizden önce öðreniyorlar gelecekten haberleri…

Yeni yýlýn “yeni GeziYORUM”u yeni bir yer olsun istedim…

Yeni ve yeniliklerle, güzelliklerle dolu yýllar diliyorum hepinize…


Pervin Mýsýrlýoðlu E.

06.01.2011

 

 

 

 

 

 

 

Bu yazýyý Facebook'ta paylaþabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaþ
0
Yorumlar
Uyarý

Yorum yazabilmek için üye olmalý ve oturum açmalýsýnýz.

Eðer sitemize üye deðilseniz buraya týklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eðer üye iseniz oturum açmak için buraya týklayýn.