Profesör, elinde makine ile başörtülü öğrenci avında

17 Mayıs 2012 12:29  

 

Profesör, elinde makine ile başörtülü öğrenci avında

Prof. Dr. Esat Rennan Pekünlü, her sabah Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü'nün kapısında nöbet tutuyor.

ÖMER ORUÇ, TEKİN GÜRBULAK İZMİR

Elinde makine, başörtülü öğrencilerin fotoğrafını çekiyor. Başı açık öğrencileri okula alırken, başörtülülere kapıyı kapatıp, bu şekilde içeri giremeyeceklerini söylüyor. Son icraatı sırasında basına yakalanan Pekünlü, kendi fotoğrafı çekilirken yüzünü kâğıtla kapatmaya çalıştı. Ardından kapının arkasına geçip, başörtülü öğrencilere yönelik engelleme tavrını sürdürdü. Soruları ise demokratik hakkını kullandığını belirterek cevapsız bıraktı. Fen Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Nadide Kazancı, "Kendisi kınama aldı, hakkında lüzum-u muhakeme çıktı. Kademe ilerleme cezası verdim, son olarak tekrar soruşturma açtım. Daha ne yapabilirim?" diye yakındı. Okul kapısına, 'Başörtülüler giremez' yazısı asan Prof. Pekünlü hakkında ocak ayında 4 öğrenci, savcılığa suç duyurusunda bulunmuştu. Gerekçe olarak, 'Eğitim öğretim hakkının engellenmesi', 'özel hayatın gizliliğini ihlâl', 'kamu görevinin sağladığı yetkiyi kötüye kullanmak' suçları gösterilmişti.

Aylardır kapıda nöbet tutarak başörtülü öğrencileri fişleyen ve içeriye girmelerini engelleyen Prof. Dr. Esat Rennan Pekünlü, son icraatında Cihan Haber Ajansı kameralarına yakalandı. Kapıda başörtülü öğrencilerin fotoğraflarını çeken profesör, kamerayı görünce yüzünü kâğıtla gizleyerek kendini içeriye attı. Kapının arkasına saklanarak başörtülü kızların içeriye girmesini engelledi. Pekünlü, demokratik hakkını kullandığını ileri sürerek konuşma talebini reddetti.

İl dışında olduğu için telefonla görüştüğümüz Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Nadide Kazancı, Pekünlü'nün tavrından haberdar olduğunu söyledi. Duyduğu rahatsızlığı da şu örnekle açıkladı: "Astroloji'den bir öğretim üyesinin konferans salonunda bir konuşması vardı. '13. Burçlar' mı ne... Bu konferansla ilgili Rennan Pekünlü, dekanlığı arayarak 'Başörtülü öğrenciler girmeyecek. Eğer girerse hepsini dışarı atarım' demiş. Bunun üzerine ben de rektörle görüştüm. Bana, 'Böyle bir şey olmaz. Madem ayrım yapıyorlar, o zaman konferansı iptal edin' dedi. Ben de, 'İstediğiniz koşulların yerine gelmesi mümkün olmadığı için konferansı iptal ettim' diye yazı yazdım." Pekünlü ilgili şikâyetlerin kendilerini de zor durumda bıraktığını belirten Kazancı, "Kendisi kınama aldı, hakkında lüzum-u muhakeme çıktı, kademe ilerleme cezası verdim, son olarak tekrar bir soruşturma açtım. Daha ne yapabilirim?" diye konuştu.

Soruşturma izni Danıştay'da

Okul kapısına, 'Başörtülüler giremez' yazısı asan Prof. Dr. E. Rennan Pekünlü hakkında ocak ayında 4 öğrenci, savcılığa suç duyurusunda bulunmuştu. 'Eğitim hakkının engellenmesi', 'özel hayatın gizliliğini ihlal', 'kamu görevini kötüye kullanma' gibi suçları kapsayan duyuruyla ilgili rektörlük, soruşturma izni verdi, Pekünlü'nün itirazı üzerine dosya Danıştay'a gitti. Profesörün TCK'ya göre suç işlediğini belirten Mazlum-Der avukatlarından Mehmet Gün, "Bu, ilk vukuatı değil. Ancak bu kez yasakçı tavrı görüntülerle sabit. Danıştay'dan gelecek cevabı bekliyoruz. Soruşturma izni gelirse kişi hakkında dava açılabilecek." dedi.

[HABER YORUM - ALİ ÇOLAK] Olmadı hocam!

80'li yıllarda, İzmir'de rüya gibi geçen üniversite hayatımdan sadece iki utanç verici olay hatırlıyorum. Onlar dışında bütün insanlar güzel, bütün anılar yeniden yaşanmaya değer. O utanç verici iki olay da Buca Eğitim'de yaşanandı. Biri, bayrak töreninde, yüzlerce öğrenci, öğretim üyeleri ve dekanın gözü önünde, bir beden eğitimi hocasının başörtülü arkadaşımızı azarlayıp kovmasıydı ki hâlâ hatırladıkça utançtan midem bulanır. İkincisi, okul kapısında bekleyen gazetecilerin, ders bitiminde ağaçlı yoldan çıkış kapısına doğru giden başörtülü arkadaşlarımızın fotoğrafını çekmeye çalışmalarıydı. Arkadaşlar neye uğradıklarını şaşırıp çalıların arkasına saklandı. Gazeteciler, inanılmaz ama gerçek, oradan çıkmaları için üzerlerine taş atmaya başladı. İnsanlığın öldüğü kara bir gündü. O beden eğitimi hocası ve o gazeteciler içinse utanç vesilesi. Şimdi İzmir'de, elinde fotoğraf makinesi, bina kapısında öğrencilerini fotoğraflayan profesörün fotoğrafını görünce, 23 yıl önceki o utanca benzer duygular yaşadım, üzüldüm. 'Olmadı hocam' dedim, 'hiç olmadı!' Başörtüsüne karşı olabilirsiniz. Bunun için kanunların verdiği yetki çerçevesinde işlem yaparsınız. Fakat öğrencileri küçük düşürecek ayrımcı bir fiile başvuramazsınız. Fotoğraf makinesiyle bina kapısında bekçilik yapmak bir profesöre yakışır mı? Birileri, sizin kızınıza böyle bir muamele yapsa razı olur muydunuz? O kız çocuklarının babası yerine koydunuz mu kendinizi? Sizin yeriniz orası değil, kürsü olmalı değil mi hocam? Hem böyle yaparak neyi değiştirebilirsiniz? Onlar sizin öğrencileriniz; eğitim talep ediyorlar. Onları sınıfa almadan düşüncelerinizi nasıl ileteceksiniz? Kapıdan çevirerek, fotoğraflayıp fişleyerek, beğenmediğiniz görüşlerini, yaşam tarzlarını nasıl değiştireceksiniz?

Sayın hocam, o çocuklar bir gün üniversiteyi bitirir. 20 yıl sonra -ki o zaman muhtemelen emekliliğin tadını çıkarıyor olursunuz- sizi nasıl hatırlamalarını istersiniz? Güzel üniversite yıllarının biricik utancı olarak mı? Buna değer mi? Hem yaptığınızın suç olduğunun farkında değil misiniz? İzinsiz olarak birilerinin fotoğrafını çekmek başınızı ağrıtabilir. Bütün bunlar bir yana, insanlar uzaya giderken, zatıâliniz de uzay bilimleri ile uğraşırken, böyle eski moda yıldırma taktikleri de nereden çıktı? İlle de fotoğrafla uğraşmak istiyorsanız, daha kaliteli bir makine alıp dağlara çıkabilirsiniz. Çok güzel, iç açıcı manzara fotoğraflarıyla dönersiniz. Belki sergi de açarsınız. Bir deneyin, inanın mutlu olacaksınız.

Bana 23 yıl sonra İzmir'e dair kötü anılarımı hatırlattınız ya, aşk olsun hocam!

Zaman

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0