Çarmıha gerilenlerin cumhuriyeti

23 Aralık 2009 13:45 / 1651 kez okundu!

 


Patrik'in sözleri üzerine hükümet kanadından utanç verici açıklamalar geldi… Daha evvel bu köşede birkaç defa övdüğüm Ahmet Davutoğlu tam bir "Klasik Türk hariciyecisi" diliyle Patrik'in sözlerini yorumladı… Oysa o Türk hariciye zihniyeti Davutoğlu'na karşı da zamanında küçümseyici ve aşağılayıcı tavırlar koymuştu…

"Umarım bu bir dil sürçmesidir" ne demek Ahmet hoca? Nasıl tehditkar, yakışıksız ve üstten bakan bir dil bu? Tamam, makamının gereği elbette diplomatik konuşacaksın, vicdanına uyup hakikatleri konuşmanı beklemiyoruz senden ama nedir bu kibarlaştırılmış İlker Başbuğ ağzı?

Bu konuda AK Parti adına çıkıp her yere konuşan Kürşat Tüzmen daha da beter bir dille konuştu Patrik'in sözleri hakkında… Rumlara çok iyi misafirperverlik yapmışız, 1000 yıldır bağrımızda beslemişiz, hiçbir sorun yokmuş, bugüne kadar hiç zarar görmemişler… Utanmadan, sıkılmadan ve yüzü hiç kızarmadan her çıktığı kanalda bunları söyledi Tüzmen…

Tüzmen tipi zihniyetler 86 yıldır gayrimüslim yurttaşların bu ülkenin eşit yurttaşı olduğu gerçeğini yok saydılar. Kanunlarda öyle gözükse de bu ülke halkının çok çok büyük çoğunluğu "eşit yurttaşlık" hukukunu içselleştiremedi zaten… Her zaman Müslüman ve Türk olanın bu toprakların esas sahibi olduğu bilinçaltıyla yaşadı bu devlet… Müslüman Türkler de böyle inandı… Gayrımüslümler ve Kürtler kimliklerini inkar etmedikleri sürece aynen Patrik'in dediği gibi ikinci sınıf yurttaştılar… Müslüman olmak da Sünni olmakla tanımlanıyordu… Alevi kimliğinin de Türk devlet zihniyetinin tanımladığı "Müslümanlıkla yeri yoktu… Aleviler de Sünnileştiği ya da Alevi kimliklerini tümüyle inkar ettikleri müddetçe "makbul yurttaş" konumundaydılar… Kimliğini ifade eden ve inancının gereğini özgürce yaşamak isteyen Aleviler de ikinci sınıf yurttaştı…

Fakat Türk devletinin "ikinci sınıf yurttaşlar" listesi burada da bitmiyordu… Sünni(leşmiş) ve Türk(leşmiş) olmak da "makbul TC yurttaşı" olmak için yetmiyordu… Bir de laikleşmiş olmak gerekiyordu… Türk devletinin idealindeki yurttaşlarının yaşam tarzı da laik/seküler/dünyevi olmak zorundaydı… İbadet ed'iyorsa da gizli ve evde etmeliydi… 'Müslüman Türk bir kadın inandığı din gereği örtünmek istiyorsa da kendini frenlemeliydi… Ya da yine "özel hayat'ında örtünmeliyd… Türkiye'nin kamusal görüntüsünde başörtülü kadınlara yer yoktu… TSK başta olmak üzere kimi devlet kurumlarında Ahmet Davutoğlu gibi dindar erkeklere de yer yoktu… Şu an tüm Türk diplomatlarının patronu olan Davutoğlu zamanında diplomat olabilmek için başvursa tüm sınavları birincilikle kazanmış dahi olsa hariciye kapısından içeri giremezdi… Çünkü dindar kimliğe sahip bir insand… Diplomat olabilmek için kendi dini kimliğini reddetse bu sefer eşinin başındaki örtü sebebiyle yine o kapılar Davutoğlu'na kapanacaktı… Davutoğlu'nun çok başarılı bir doktor olan eşine hala tüm Türk devlet hastanelerinin kapısının kapalı olduğu gibi… Demokrasi öyle güzel ve adaletli bir mekanizma ki o dışlanan, küçümsenen Ahmet Davutoğlu bugün kendini yıllar yılı küçümsemiş o hariciye camiasının patronu oldu… Davutoğlu'nun Patrik'e yönelik yakışıksız sözlerine aynen katıldığını belirten Abdullah Gül de bu mekanizma sayesinde bu ülkenin cumhurbaşkanı oldu…

Fakat her iki devlet adamının da eşinin KPSS sınavına bile girme hakkı bulunmuyor. Hayrünnisa Gül yarım bıraktığı üniversite eğitimini tamamlamak istedi ama daha birkaç yıl önce üniversite kapısından geri dönmek zorunda kaldı, başörtüsü sebebiyle bir kayıt bile yaptıramadı… Davutoğlu'nun doktor eşi bir devlet hastanesinde çalışamıyor. Yasal olarak özel hastanelerde bile çalışamıyor başörtülü doktorlar. Şu an durum de facto olarak idare ediliyor…

Kısacası bu ülkede en az 60 milyon insan kimliğinden ya da inancından ötürü çarmıha geriliyor. 10 milyon kadar tam anlamıyla tuzu kuru bir LAST (Laik yaşam tarzına sahip Sünni Türk) kesimi var ancak… Patrik sonuna kadar haklıdır… Sadece Rumlar değil tüm gayrimüslim yurttaşlarımıza bu devlet zihniyeti sistematik zulmetmiştir. Tüm vakıf mallarına, mülklerine haydut mantığıyla el koymuştur. Okullarının kapısına kilit vurmuştur… 86 yıl boyunca adeta gayrimüslim yurttaşlarımıza "Bu ülkeyi terk edin" demiştir Türk devlet aklı…

Benzer şekilde Kürtlere, Alevilere ve dindarlara da "Ya kimliğinizi inkar edin ya da ikinci sınıf yurttaş kalmayı kabullenin" denmiştir 86 yıldır bu ülkede. Ergenekon zihniyeti denilen şey aslında budur… Bu halk, AK Parti'yi bu adaletsiz ve bozuk düzeni değiştirmesi için iktidara getirdi… Bu sebeple AK Parti'yi sonuna kadar destekliyor bu ülkenin vicdan sahipleri…

AK Parti hükümeti tüm çarmıha gerilenleri özgürleştirmek zorunda… 86 yıldır çarmıha geriliyor bu ülkenin dindarları, Alevileri, Kürtleri ve gayrimüslimleri… Artık herkes için yeniden diriliş zamanıdır… AK Parti ya bunu başaracak ya da Ergenekon bir kez daha kazanacak… Ve burası hepimiz için bir cehennem olacak…


Rasim Ozan Kütahyalı
23.12.2009
Taraf


 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.