Isaiah Berlin’in liberalizmi
06 Mart 2009 11:59 / 1984 kez okundu!
“Farklılık ve çeşitliliklerin hoşgörüldüğü bir toplum olmak yeterli değildir. Aynı zamanda bu çeşitliliklerin onaylandığı ve özendirildiği toplumlarda insanlar dolu dolu yaşayabilir.” Isaiah Berlin
Rasim Ozan, ülkemizde az bilinen bir filozofu bizlere tanıtırken, solda Murat Belge, Mete Tunçay ve şu anki Halil Berktay çizgisi egemen damar olabilseydi, hem demokrasimiz hem entelektüel hayatımız bakımından çok kıymetli olurdu fakat hangi damarların egemen olduğu ortada maalesef... diye yazmış.
Isaiah Berlin’in liberalizmi
Geçen yazının sonunda Isaiah Berlin’den bahsettim... 20. asrın en parlak filozoflarından biri olduğu karşıtları tarafından bile teslim edilmiş bu adamı Türkiye’nin aydınları tanımıyor... Liberal-demokrat bir mütefekkir olmasının yanında fikirler tarihi sahasının öncü isimlerinden biri. Michael Oakeshott’ın tabiriyle Fikirlerin Pagannini’si, yani tam bir entelektüel virtüöz Berlin... Birçok fikri çok tartışılmış, özellikle belli makaleleri klasikleşmiş, defalarca okunup yorumlanmış bir adam... Bu yıl Berlin’in yüzüncü doğum yılı. Hayattayken Berlin’i bu ülke tanımadı. Yüzüncü doğum yılı vesilesiyle Berlin’i bu köşede sizlere sık sık hatırlatacağım. Birçok üniversite ve entelektüel kuruluş da yıl içinde bu vesileyle Berlin’in felsefi dünyasını anan etkinlikler yapmalı. Yayınevleri de Berlin’in eserlerini ve Berlin’e dair eserleri yayınlamalı. Her yapılan girişimi de bu köşeden duyuracağım...
Şu an Türkçede Berlin’in iki kitabı var... İlki, YKY tarafından basılan Romantikliğin Kökleri... Öbürü ise Murta Borovalı’nın Berlin’in seçme makalelerini derlediği Bilgi Üniversitesi yayınlarından basılan Kirpi ile Tilki... Berlin’in liberal-demokrat dünya görüşünü özetleyen çok yetkin bir makale de Mehmet Turhan&Nur Uluşahin tarafından Liberal Düşünce dergisinde (Kış-Bahar 2007 sayısında) yayınlandı... Berlin’i Türk okurlar okusun diye uğraşan kişilerin başında da büyük üstad Mete Tunçay geliyor. İki kitapta da çevirmen olarak emeği var (Kirpi ile Tilki’de Zeynep Mertoğlu ile birlikte). Popper’i de ilk Türk entelektüel pazarına sokan Mete hocaydı. Siyasal liberalizm iyi kavranmadan ve içselleştirilmeden benimsenen bir solculuğun hiçbir anlamı olmadığını yıllardır Murat Belge ile birlikte savunan yegâne solcu entelektüellerdendir Tunçay. Türk solunda Belge, Tunçay ve şu anki Berktay çizgisi egemen damar olabilseydi, hem demokrasimiz hem entelektüel hayatımız bakımından çok kıymetli olurdu gerçekten... Fakat hangi damarların egemen olduğu ortada maalesef...
Mevzumuza dönelim... Isaiah Berlin’i liberalizmin entelektüel tarihinde de özgün kılan şey; İskoç aydınlanma geleneği ve özel olarak David Hume kanalından gelen felsefi pozisyonu yaşadığı çağın da yakıcı sorunlarıyla yüzleştirerek oluşturduğu değer-çoğulculuğu (value-pluralism) doktrinidir... Bu doktrin uygarlık kavramını bütün insanlığın toplu ilerleyişi, insanlığın durmadan artan toplu bilgi birikimi olarak gören modernist zihniyete karşı çıkan bir bakış açısını içerir... Berlin’in karşı çıktığı bu sakat zihniyete göre uygarlık tek ve biricik bir olgudur. İnsanların ve toplumların görevi de bu ‘tek’ olan medeniyete sahip çıkmak, bu medeniyeti yaymak ve ilerletmektir... Bu zihniyetten hareketle kimi devletler medeniyeti yaymak ve medeniyetten nasiplenmemiş kimi coğrafyaları medenileştirme misyonunu kendilerinde gördüler... Modern tarihteki birçok işgal, ilhak ve kolonizasyon hareketi bu uygarlık’çı ve tek’çi zihniyetle kendini meşrulaştırdı... Bu modernist/ pozitivist algılama aracılığıyla bazı devletler de kendi halklarının kolonizatörü oldular. Kimi liderler kendi halklarına bir iç-koloni muamelesi yaptılar. O halkların mevcut kültürünü ve değerlerini ‘tek’ olan ‘muasır medeniyet’e aykırı gördüler ve o kültürel yapıyı yok etmeyi meşru görebildiler... Türkiye yurttaşları bu hikâyeyi iyi bilirler...
İşte Berlin özünde yoğun bir faşizanlık taşıyan bu modernist/ monist zihniyete karşı çok müteyakkız bir filozoftu. Bu zihniyetin liberal değerlerin altını oyduğunu, liberalizmin ahlaki zeminini yok ettiğini düşünüyordu. Kendine liberal diyen kimi düşünürlerin bu tek’çi anafora kapılarak, “özgürlük” diye diye özgürlüğü yok edebilecek faşizan bir çizgiye kayabileceklerinin altını çiziyordu... Yukarıda kabaca özetlediğim modernist bakışın içinden savunulacak bir liberalizm tasavvuru ölmeye mahkûmdu... Bugün de bu sakat zihniyetin çok sayıda örneğini hem Batı’da hem de ülkemizde görebiliyoruz... Isaiah Berlin’in liberalizmin entelektüel tarihinden süzerek doktrine ettiği değer-çoğulculuğu anlayışı ise varolan toplumsal gerçekliği veri kabul ediyor, sayısız çeşitlilikteki yaşam biçimleri ve değer örgüleri arasından hangilerinin daha iyi olduğunun asla söylenemeyeceğini öngörüyordu. Berlin’in liberal-demokrat anlayışına göre varolan sosyal ve kültürel gerçeklik bizim normatif tercihlerimizden daha yaşamsal ve daha meşru idi. Berlin’in kendi ifadesiyle
“Bazı değerler ve bazı yaşam biçimleri birbirinden ne daha iyi, ne de daha kötüdür. Olsa olsa, farklı şekillerde her biri yine kendi içinde değerli ve kendi içinde anlamlı yaşam biçimleridir.”
Evrensel ve tek bir doğru uygarlık biçimi olduğu fikrinin sonuç olarak bizi felakete götüreceğinin bilincine varmak günümüz liberaleri açısından çok hayatidir... Etyen Mahçupyan da Berlin’den hareketle liberalizme dair bazı varsayımlarını yeniden gözden geçirmek zorundadır diye düşünüyorum... Yazımızı yine Berlin’den bir alıntıyla bitirelim;
“Farklılık ve çeşitliliklerin hoşgörüldüğü bir toplum olmak yeterli değildir. Aynı zamanda bu çeşitliliklerin onaylandığı ve özendirildiği toplumlarda insanlar dolu dolu yaşayabilir.”