Ulusalcılık, "Türk solu" ve İzmir - Rasim Ozan
28 Nisan 2008 11:54 / 2164 kez okundu!
Günümüz ulusalcılığı, Türk sol geleneğinden bir kopma değil, bilakis onun bir devamıdır. Türk sol geleneğiyle, Türk seküler, kentli, ortasınıf kimliğiyle ve sekülerleşme, modernleşme, ortasınıflaşma dinamikleriyle bağlı, problemli bir olgu olan ulusalcılı
ULUSALCILIK denen olgu farklı iki bağlamın üzerine oturuyor. Bu olgunun Türk sol geleneği ve özel olarak da 70’ler soluyla lineer ilişkisi var. İkinci olarak ise çoğu zaman liberaller tarafından da (hatta genel olarak tüm seküler Türk aydınları tarafından) sanki tek yanlı olumlu bir süreçmiş gibi gösterilen modernleşme / ortasınıflaşma /sekülerleşme dinamikleriyle ilişkisi. Bu dinamikler bir yönyle olumlu ve zorunlu iken öte yandan son derece olumsuz ve yıkıcı implikasyonlarını da içinde barındırıyor. Bu ikinci olgu için en net örnek (benim de doğum büyüdüğüm şehir olan) İzmir.
Ulusalcılık, klasik sağ-milliyetçi jargonun bir devamı niteliğinde değildir. Türkiye’de hákim olan milliyetçi/sağ jargon Türklüğün, ‘biz’ kimliğinin biricikliğine dayanan, onun otantikliğine referans veren, emosyonel/duygusal temelde bir olguydu. İnkárcı bir karakteri vardı, ‘Hepimiz kardeşiz’, ‘Kürt yoktur, onlar da Türk’, ‘Biz birlikte verdik Kurtuluş Savaşını’, ‘Aramıza dış mihraklar nifak soktu’ gibi söylemler üzerinden kurulan bir ideolojiydi bu. Başta Kürtler olmak üzere diğer etnisiteleri Türk potasında eritme eğiliminde bir söylemdi klasik sağ/milliyetçi jargon.
İzmir neyin kalesi?
Şimdi baktığımızda bu söylem dönüştü ve belki de ilk defa bu ülkede milliyetçilik dediğimiz şey, Batılı/modern anlamda bir nasyonalizm oldu. Fakat günümüz ulusalcı söyleminin kendini haklılaştırması tamamen 70’lerden alınma sol kalıp içinden yapılıyor. Bu ulusalcı ideoloji 70’ler solunun o katı/insansız/rasyonalist/modernist dilini aynen kendine transfer ediyor. Yani 70’ler sağından ziyade solundan bugünkü ulusalcılığa lineer bir süreklilik bulmak mümkün.
Duygusal arka plan sağdan geliyor, teorik dil ve arka plan ise bütünüyle Türk sol geleneğinin bir devamıdır... Türkiye tarihinin gördüğü en pervasız faşist dergi, en aşırı seviyede alenen ırkçılık yapan dergi soldan çıktı?
Ve bu derginin adı Türk Solu?
Birçok solcu Türk yazarın inanmak istediğinin aksine bu, bir ‘soldan kopma’ durumu da değil. Bu dergi, 70’ler Türk sol geleneğinin/dilinin bir devamından ibarettir. Elbette o dilin aşırılaşmış/ pervasızlaşmış bir uç örneğidir ama örneğidir. Bu sol dil/gelenek, içinde bu tür tehlikeleri de barındırıyordu ve bu dönemde hem bu dergi özelinde, hem de nevzuhur ulusalcı hareket özelinde kendini gösterdi. Günümüz ulusalcılığı Türk sol geleneğinden bir kopma değil, o geleneğin bir çocuğudur.
İkinci mesele, ulusalcılığın taşıyıcılığını üstlenen laik/kentli/eğitimli ortasınıf ve bu ortasınıf üzerinden İzmir örneği... İzmir’e son yıllarda merkez medyadan sürekli övgü yağıyor. İzmir, aydınlığın, çağdaşlığın ve sol’un (sol ile aydınlık ve çağdaşlık özdeş ya zaten!) kalesi, merkezi olarak sunuluyor. Oysa bugün, önemli bir kesimiyle, çağdaşlık ve aydınlığın değil tam aksine aşırı-sağ bir ideolojinin ‘kalesi’ durumda. Mesela Kürtlere yönelik en dışlayıcı söylem İzmir’dedir.
Mardin-Diyarbakır’a gittiğinizde, insanlardan, kendi futbol takımlarının en fazla İzmir’de küfür yediğini duyarsınız. Maç başlamadan ‘teröristler dışarı’, ‘kahrolsun PKK’, ‘şehitler ölmez, vatan bölünmez’ tezahüratlarıyla karşılaştıklarını da... İzmir’e her gidişimizde daha fazla bayrak, daha fazla Atatürk resmiyle karşılaşıyor olmamız da bu ruh halinin giderek kabardığının işareti.
Yurttaşlık ortak değeri
İzmir örneği genel olarak bize Türkiye’nin seküler /modern /kentli ortasınıfıyla ilgili önemli şeyler söylüyor. Eskiden üniversitelerde milliyetçiliğin taşıyıcısı, daha taşralı /kırsal /altsınıf kökenli gençlerdi ve bu gençler ortasınıf / kentli gençlik tarafından küçümsenirdi. Bugün bu taban da değişti. Gelenek, antropoformik/manevi bir dünya görüşü, bu toplumda hálá bir çimentodur. Bu elbette ki dini/İslami bir çerçevedir ama sadece İslam’la da açıklayamayız bunu. Çünkü İslam kavramını da modernist bir dille, bir verili/etnik kimlik değeri gibi algılıyoruz bugün. Bu geleneksellik/maneviyat çimentosu, içerden aşılarak yurttaşlık, eşitlik, ortak etik gibi modern/seküler değerler oluşturulmazsa sekülerleşme dediğimiz süreç, kendini merkeze alan, egosentrik ve bu ölçüde hiçbir değer tanımayan, travmatik birey modelini getiriyor.
Bugün Batı toplumları ‘civic education’ denilen yöntemle bu ortak zemini oluşturabilmek için sivil bir seferberlik halinde çalıştılar. 45-sonrası modern Batılı devletler / yurttaşlar dünyası biraz böyle kuruldu, istikrarı bunun üzerine oturdu. Bizim modern devletimiz/Cumhuriyetimiz ise böyle bir yeni ortak-zemin kurmak yönünde, civicization/yurttaşlaşma yönünde kamusal çaba göstermek bir yana, sürekli toplumu birarada tutan bağları da yukardan bir çaba ile zayıflattı, hálá da zayıflatıyor. Modernleşme /sekülerleşme dinamiklerinin problemlerine yeni bir ‘civic’ zemin inşa edilmeye çalışılarak önlem alınacağına, felaket ateşine odun atan bir devlet zihniyeti var. Unutmayalım bu toplum modernleştikçe / ortasınıflaştıkça daha fazla birarada yaşama sorunu bizleri beklemektedir. Egosentrik modern birey kibir ve gurur sahibi bireydir. Şu an bile arkaik olan ‘kerim devlet’, ‘kerim millet’, ‘millet-i hakima’ gibi geleneksel anlayışlar o zaman bütünüyle arkaik kalacaktır. Bu arkaik bakış açısıyla toplum ancak, bileşenlerine bölünür. Bana göre bunun laboratuar örneğini İzmir vermektedir.
Kerim devlet, kerim millet
Sol dil / gelenek / zihniyet bu sert ve sağlıksız sekülerleşmenin motoru olduğu ölçüde ateşi alevlendirecek bir olgudur. Öyle ki bugün, devlet zihniyetinin en büyük ötekisi iki kimliğe ulusalcılar saldırırken, yine sol dil kullanıyorlar. ‘Emperyalizmin maşası Ermenilerdir, Kürtlerdir... Antiemperyalist / bağımsızlık mücadelesi vermiş Türk ulusu bu sebeple onlara karşıdır’ denklemi kuruluyor, sözde rasyonel / modern bir gerekçe, eski sağ / milliyetçilik gibi emosyonel değil.
Oysa bu, ırkçı söylemin meşrulaştırılma çabasında başka bir şey değil. Ne yazık ki, eskiden işkence hanelerde acı çekmiş solcular bile-çoğunluk olarak- bugün sabah-akşam Kanal Türk seyreden bir nevi faşizan bireyler haline dönüşmüşlerdir. Sonuç olarak, ulusalcı hareket, hem Türk sol geleneğiyle hem de genel Türk seküler/kentli/ortasınıf kimliğiyle (ve dolayısıyla sekülerleşme/modernleşme / ortasınıflaşma dinamikleriyle) böyle bağlı çok problemli bir olgu, kalıcı hasarlar verme, uzun vadeli problemler çıkarma riski hala çok.
Ozan Kütahyalı