BEDİUZZAMAN ve JORGE LUIS BORGES
24 Ağustos 2011 14:20 / 1853 kez okundu!
Kuzey Avrupa'nın yüzde 80’lere varan oranlarda ateist olduğu hep belirtilir. Fakat bu tespit kiliseye üyeliği olmayan veya kaydını sildirenler üzerinden yapılıyor. Bu da bizi kilisenin inanç anlayışının halk ve halkın vicdanı tarafından kabul görmediği sonucuna götürüyor. Ateist olarak tanımlanan kişilerle konuştuğumuzda ise yüce bir varlığa inanç kırıntılarının olduğunu gözlemliyoruz.
Genel olarak Avrupa birliği ülkelerinde sıklıkla karşılaşılan bu ateist oranlaması tam olarak ve ciddi bir anketle ele alınması gerekiyor. Mesela Norveç'lilere bakacak olursak, tarihte kendilerine zaten Hıristiyanlığın zorla ve kanlı bir biçimde kabul ettirildiğini söylüyorlar. Hatta bizzat tarih kitaplarında bu yazılı. Bugün İzlanda halkının aslında o zaman Hıristiyanlığı kabul etmeyip isyan çıkartanlar ve ülkeden kaçan Norveç'liler olduğunu görüyorsunuz.
Tanrı+ Kutsal Ruh+Oğul inancının insan fıtratında kabul görmediğini gözlemliyorum. Çünkü bir iğne ustasız olamayacağı gibi, bir köyde de bir muhtar olur. İki ve üç muhtar olmuş olsa idi ayrılık ve kargaşa sebebi olacaktı. Bugün - Aleksis Russell'in ifadesiyle - Avrupa gençliğinin yaşantısının sokak hayvanlarının yaşantısından farkı çok yok. Günümüzde hakiki imana dayalı bir görüş ve inanç geliştiren, Risale-i Nur'lar ve Bediüzzaman, en temel sorunumuzun hakiki iman etmede yaşandığını ifade ediyorlar bize. Tahkiki iman, taklitten ve gelenek görenekten sıyrılıp, kalpte boy atmadan, bir insanın tam manasıyla kendisine şah damarından daha yakın Rabb'ini idraki mümkün olamayacaktır. Hayatı ve yaşamı, tabiat ve toplumu sağlam bir kafa ve selim bir kalp ile anlamak ve çözümlemek, İman ehline mahsus olmuştur. Yoksa hayat ve tabiat insana sadece hüzün vermiştir. İman etmeyen bir akıl, içinde taş bulunan ayakkabı gibidir ki insanı sürekli rahatsız eder. Ebedi yaşama isteği, bu dünyada tatmin edilemediğinden, devekuşu misali gözler kapatılmış ve çılgınca eğlencelerle zaman geçirilmeye çalışılmıştır. Hayatın sonlanacak olması, iman etmemiş bir insan için zulümlerin en ağırıdır. Çok etkilendiğim bir şiir ile karşı karşıya geldiğimde dediklerimde haklı olduğumu anladım. 85 yaşında İngiliz kökenli fakat Arjantin'de yaşamış edebiyatçı Jorges'in çırpınışlarını gördüğümde kendime geldim. Öteki hayata dair inancı olmayan ve sadece bu dünyada yaşamını sürdüreceğini düşünen bir insanın (esasında genel de Avrupalının inançsız dünyasının resmidir bu şiir) psikolojisini çok acıklıca yansıtıyor. Aklıma Jorges ile aynı yaşlarda, 87 yaşında vefat etmiş olan Bediüzzaman'ın enfes sözleri geldi. Sizden ricam ilkin aşağıdaki şiiri okuyun ve kendinizi o 85 yaşındaki ihtiyarın yerine koyun. Sonra da aşağıdaki Bediüzzaman'ın sözlerini odanızda yüksek sesle bir okuyun. İşte dünyada karşımıza çıkan iki hat: İman ve Küfür, Nur veya Zulmet
AN'LAR
yeniden başlayabilseydim yaşamaya,
İkincisinde, daha çok hata yapardım.
Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım.
Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar,
Çok az şeyi
Ciddiyetle yapardım.
Temizlik sorun bile olmazdı asla.
Daha çok riske girerdim.
Seyahat ederdim daha fazla.
Daha çok güneş doğuşu izler,
Daha çok dağa tırmanır, daha çok nehirde yüzerdim.
Görmediğim bir çok yere giderdim.
Dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye.
Gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine.
Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım ben.
Yeniden başlayabilseydim eğer, yalnız mutlu anlarım olurdu.
Farkında mısınız bilmem. Yaşam budur zaten.
Anlar, sadece anlar. Siz de anı yaşayın.
Hiçbir yere yanında termometre, su, şemsiye ve paraşüt almadan,
Gitmeyen insanlardandım ben.
Yeniden başlayabilseydim eğer, hiçbir şey taşımazdım.
Eğer yeniden başlayabilseydim,
İlkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım.
Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla.
Bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır,
Çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı eğer.
Ama işte 85'indeyim ve biliyorum...
ÖLÜYORUM...
(Jorge Luis Borges)
İşte tam bu noktada Bediuzzaman, şefkatle çağrıda bulunur:
"Ey benim gibi dünya ile alâkaları kesilmeye başlayan ve dünya ile bağlanan ipleri kopmaya yüz tutan muhterem ihtiyar ve ihtiyareler! Bu dünyayı en mükemmel ve muntazam bir şehir, bir saray hükmünde halk eden bir Sâni-i Zülcelâl, mümkün müdür ki, o şehirde, o sarayda, en ehemmiyetli misafirleriyle ve dostlarıyla konuşmasın, görüşmesin? Madem bilerek bu sarayı yapmış ve irade ve ihtiyar ile tanzim ve tezyin etmiş; elbette nasıl ki yapan bilir, öyle de bilen konuşur. Madem bu sarayı, bu şehri bize güzel bir misafirhane ve ticaretgâh yapmış; elbette bize karşı münasebâtını ve bizden arzularını gösterecek bir defteri, bir kitabı bulunacaktır....
.... Ona yapış; her derde bir deva, her zulmete bir ziya, her ye'se bir rica, içinde vardır. İşte bu ebedî hazinenin anahtarı imandır ve teslimdir ve onu dinleyip kabul etmektir ve okumaktır....
.....Cenâb-ı Hakka yüz bin şükür olsun ki, ayn-ı dert içinde dermanı buldum. Ayn-ı zulmet içinde nuru buldum. Ayn-ı dehşet içinde teselliyi buldum. En evvel, herkesi korkutan, en korkunç tevehhüm edilen ölümün yüzüne baktım. Nur-u Kur'ân ile gördüm ki, ölümün peçesi gerçi karanlık, siyah, çirkin ise de, fakat mü'min için asıl siması nuranîdir, güzeldir gördüm.
.... Sizlere müjde! Mevt idam değil hiçlik değil fena değil inkıraz değil sönmek değil firak-ı ebedî değil adem değil tesadüf değil fâilsiz bir inidam değil. Belki bir Fâil-i Hakîm-i Rahîm tarafından bir terhistir bir tebdil-i mekândır. Saadet-i Ebediye tarafına vatan-ı aslîlerine bir sevkiyattır. Yüzde doksandokuz ahbabın mecmaı olan âlem-i berzaha bir visal kapısıdır."
Keşke Jorge Luis Borges, bu risaleleri okumuş olsaydı. Papuçlarını fırlatıp sonbahara kadar çıplak ayaklarla yürümek istediği gerçek baharı ebedi olarak bulmuş olacaktı.
Salih SEVGİCAN
23.08.2011, Finlandiya