DESTEK OLUN, KÖSTEK OLMAYIN
04 Mayıs 2011 20:01 / 3297 kez okundu!
Açılımını daha sonra yapmak üzere bir söz söylüyorum. Günah ve sevabım bir yana, ben Müslümanım. Ve Müslümanlığımla şeref duyarım. Bu yazıdan önce bir yazı yazdım. Bana yapılan eleştirilere cevap olması adına. Bir ara Kaf Suresi’nin bazı ayetleri geldi aklıma. Sen, Kur’an ile öğüt ver. Şüphesiz ki bunda aklı, anlayışı, vicdanı olan veya kendisi tanık olarak kulak veren kimse için elbette öğüt vardır. Bu ayetler beni düşünmeye sevk etti.
Kendimi savunmak ve karşılık olarak birşeyler yazmıştım. Ama nefis mücadelesi olacağı için yazdığım şeyleri yırtıp attım. Çünkü hiçbir faydası olmayacaktı. Fakat yazdığım yazılarda eleştirecek olanlara son kez beni anlayacaklarını ümit ederek ve vicdanlarına seslenerek bazılarını tekrar yazdım. Yazacağım daha sonraki yazılar Kur’an’a ve Romanlara yönelik olacak.
Samimiyetine inandığım değerli kardeşim bana Emribilmaruf nehyianilmünker (yani nasihat) yaptığına inanan İmam Hatipliler Derneği Başkanı Burhanettin Kansızoğlu şöyle bir eleştiride bulundu: “Yazıların ve ifadelerin güzel. Beğeniyorum. Fakat Müslümanlar zengin olmasın mı? Sende olmadığı için mi bu feveranın? Romanların sıkıntılarını dile getirirken, kendi sıkıntılarını da dile getirmen bence hoş değil. senin değerini düşürüyor” dedi.
Söylediğiniz doğruya cevap vermeden önce birşeye dikkatinizi çekeyim. “Haksızlık aileden gelirse yemiş gibi basacaksın, komşudan gelirse ceviz gibi kıracaksın” mantığı doğru bir mantık değil. Şimdi söylediğiniz doğruya cevap vereyim: Evet doğru. İnsanın yarın ne yaparım diye bir endişesi varsa, elektrik su parasını nereden nasıl öderim diye düşünüyorsa parasızlık ve çaresizlik insanın değerini düşürüyor. Asla yapamam dediğin işleri yapmaya cesaret veriyor. Değil insan kanununa, Allah’a bile isyana zemin hazırlıyor. Değerine fiyat biçemezken sen, ciğeri beş para etmeyen insanlar sana üç kuruşluk fiyat biçiyor. Denize düşünlerin yılanlara sarıldığı gibi kurtulmak için yılanlara sarılıyorsun. Ama nafile, battıkça batıyorsun. Ağlıyorsun gecelerce. Tükeniyorsun. Yürüyen ölü gibi diri diri karanlıklara gömülüyorsun. Bazen de vicdansız ve ruhsuz insanlara güçlü görünmek için kibirle gülüyorsun. Serseri mayın gibi önüne gelen herşeye patlıyor, herşeyi yok ediyorsun. İşin en kötüsü de aklı, ruhu, vicdanı karanlık, cahilin teki olduğu halde kendini akıllı sanan Ebulehebin boynunda hurma lifli odun hamalı karısı gibi cahillerin lideri kadınların yoksulluğunu bilince ellerinde kukla olmak kahrediyor insanı.
Şöhret olmak için fakirlik edebiyatı yapıyor diyen kardeşime de iki çift sözüm var: Fakirliğin edebiyatını bilmiyorum. Bildiğim tek şey; yıllardır içinde yaşıyorum. Ne güzel söylemiş atalarımız; tok açın halinden anlamaz. Her zaman yaptığımız ve yapacağınız çene suyundan çorba. Eğer birazcık insafınız varsa, ben müziğin merkezinde yetiştim. 15 yaşında şarkı yarışmasında Türkiye birincisi oldum. Önüme o kadar çok imkan çıktı ki; hep teptim. Para ve şöhret olsaydı derdim, sizler bugün bu eleştirileri yapamaz, vurun abalıya diyemezdiniz. Hem şöhret olmak kötü bir şey mi? Ama bizden olursa olmaz. Alıştırdınız ya bizi kenarda köşede, ortada görmeyi sindiremiyorsunuz içinize. Ama Allah bu, ne dilerse onu yapar. Bir bakarsın zelil, bir bakarsın aziz eder. Kullardan asla değil. Çünkü talimliyim. Ama Rabbimden ümitliyim. Şimdi de gelelim Müslümanın zenginliğine. Gördün mü dini (Sosyal düzeni belirleyen ilkeleri) yalanlayan şu kimseyi? İşte odur yetimi itip kakan (İşçiye, memura) hakkını vermeyen, yoksulların yiyeceği üzerine teşvik etmeyen kimse. Artık o salatlarında (mali ve zihinsel açıdan destek olan kişilerin vay haline) En küçük bir yardımı yapmazken yetime (işçiye, memura kendilerini alkışlasınlar diye onca parayı harcarlar seçim bürolarına.) (Maun Suresi)
Onların Kabe’deki salatları, ıslık çalmak, el çırpmaktan ibarettir. (Enfal 35) O kendisine karşı kimse asla güç yettiremez mi sanıyor? Yığınla mal harcadım diyor. O kimsenin kendisini görmediğini mi sanıyor? Biz ona vermedik mi bir dil iki kulak? Ve biz ona belirgin iki yolu göstermedik mi? Fakat o sarp yokuşa sarılmadı. Ve o sarp yokuşun ne olduğunu sana ne bildirdi? (Bildirmedik mi?) O köleyi özgürleştirmektir. Veya salgın bir kıtlık gününde yakındaki yetime (işçiyi, memuru doyurmaktır) demedik mi? Sonra da iman edip sabrı tavsiye edenlerden ve merhameti tavsiye edenlerden olmaktır demedik mi? (Belet Suresi)
O ki malı toplayıp ve malının gerçekten kendisinin ebedi sanarak onu tekrar tekrar sayandır. Kesinlikle onun düşündüğü gibi değil. Kesinlikle o Hutameye atılacak. Hutemenin ne olduğunu sana ne bildirdi? O gönüllerin üzerine tırmanıp çıkan Allah’ın tutuşturulmuş bir ateşidir. O uzatılmış direkler içinde onların üzerine kilitlenmiştir. (Hümeze)
Asla ona uyma. Boyun eğ ve yaklaş. (Alak 9)
Bir de sana soruyorlar neyi verelim diye. De ki: İhtiyaçtan fazla olanı. (Bakara 215)
Bu ayetler Müslüman’ın zenginliğine sınır çiziyor. Fakirlik edebiyatı yapıyor diyeceğinize üstünüze düşeni yapın. Destek olun, köstek olmayın.
Serpil ÖZKASAP
04.05.2011