Bir eski maðdura mektup
10 Aralýk 2011 12:39 / 1608 kez okundu!
Sayýn Baþbakan, böyle bir mektubu alenen yazmayý düþünmüyordum. Ama ben vicdan sahibi bir aydýným. Yüreðimin ve vicdanýmýn sesi, düþünce ve davranýþlarýma hitap edip yön veriyor. Belki böyle bir mektubu alenen size yazdýðým için kimi arkadaþlarým bana kýzacak. Ama varsýn kýzsýnlar.
--------------------------------------------------------------------------------
Sayýn baþbakan, yaklaþýk iki haftadýr saðlýðýnýz sade görsel ve yazýlý basýnýn deðil ülke vatandaþlarýnýn da derdi, merak konusu. Diliyorum ki, bir an evvel saðlýðýnýza kavuþursunuz.
Sizi Siirt'te okuduðunuz o malum þiir nedeniyle görevinizden alýndýktan bir süre sonra Ýstanbul'da Helsinki Yurttaþlar Derneði'nin yanlýþ hatýrlamýyorsam "Ötekileþtirme, azýnlýklar" baþlýklý bir toplantýsýnda görmüþtüm. Taksim'deki bir otelin salonundaydý program. Birkaç arkadaþýnýzla gayet sakin, eski belediye baþkanlýðýnýzdan azade, gösteriþsiz bir edayla gelmiþ boþ bulduðunuz sandalyeye oturuvermiþtiniz. Uzunca bir süre konuþulanlarý dinlemiþ, elinizde tuttuðunuz bloknota konuþulanlarý yazmýþ sonra da arkadaþlarýnýzla çekip gitmiþtiniz.
Ýyi bir izlenimdi bende kalan. Bu ülke ne zaman þiir okudu sudan gerekçesiyle ya da kitap yazdý, düþüncelerini paylaþtý bahanesiyle insanlarýn eziyete zulme uðradýðý "tuhaf"lýklardan kurtulacak acaba sorusunu kendime sormuþtum o gün.
Sonra Özal'ýn ANAP'ýný gerekçelendirdiði gibi her eðilimi içinde barýndýracaðýný vurguladýðýnýz "dört eðilim" ve kurduðunuz partinizdeki iki ulvi, saygýn deðeri görünce hadi bakalým; O hiç tecelli etmeyen "Adalet" ve insani "Kalkýnma" nasýl bir bedende vücut bulacak; bekleyelim görelim diye düþünmüþtüm.
Sonra sizi 2005'te Diyarbakýr sahnesinde televizyonlardan izlemiþtim. O güne dek "devlet ricali"nden alýþýk olmadýðýmýz farklý sesler terennüm ediyordunuz...
Büyük devlet olmanýn geçmiþiyle yüzleþmekle, tarihte yapýlanlarý kabullenip özür dilemekle mümkün olabileceðinden bahsediyordunuz Diyarbakýr'da.
O gün NTV televizyon kanalýnýn canlý yayýnýna çýkmýþtým, sizin sabah konuþma yaptýðýnýz Toplu Konutlar bölgesinde, "Bu sözler ve ses önemli, devamý gelmeli uygulamaya dönüþmeli" demiþtim.
Ben sol siyasal düþünceden gelen biriyim. Sizin geleneðinize göre ömrünü tamamlamýþ ama bize göre dünya yüzünde "emek, sermaye" çeliþkisi sürdükçe, "artý deðer" hakketmeyenlerin kesesini doldurdukça sol bir umut olmayý sürdürecektir diyenlerin so(y)undaným.
Ama benim "solcu" olmam sizlerin yapmak isteyeceðiniz "iyi þeyler"e karþý olmayý gerektirmiyor / gerektirmez.
Bizim kuþak "demokrasi kültürü" deyince demokratik talepleri solla bütünleþtirir. Saðýn hiçbir zaman demokrasi talebinin olmayacaðýna inanýr bizim sol kuþak. Neylersiniz ki böyle öðrendik ve böyle yetiþtik.
Sonra sizler "Siyasal Ýslam" üzerinden siyaset yapanlarla tanýþtýk. Sizler de demokrasi diyordunuz. Hatta yetinmiyor, "demokrasi hepimize lazým" diyor ve öyle siyaset yapýyordunuz.
Demokrasi dediðimiz arzulanan hülyayý, bizim geleneðimize göre geleneðinde ve genlerinde demokrasi kültürü olmadýðýný düþündüklerimizin istemesi doðrusu ben dâhil çoðumuza göre yeni þeylerdi, sanki yeni bir deðiþim rüzgârýnýn habercisiydi. "Damdan düþenin derdinden, ancak damdan düþenler anlar" kabilinden sol, Kürt, Ýslam hep sýkýntý, eza ve cefa yaþadýðýndan "acaba" deyip kendi sorularýmýza yanýt arar olduk.
Sonra büyük çoðunlukla iktidar oldunuz. Sizin dýþýnýzdakilerin size yeterince destek sunmadýðýný, söylemlerinize sahip çýkmadýðýný gerekçe göstererek güvenlik gerekçeli sertlik politikalarýný savunur ve uygular oldunuz.
Hayat hep hülyasý kurulan büyük gelecek tasarýmlarý üzerinden yürümez / yürümüyor sayýn baþbakan.
Unutmayýn sizden önce de neredeyse bütün bir doksan yýllýk cumhuriyetin, hatta öncesinin derdi olan Kürt Sorunu hâlâ olanca yakýcýlýðý ile "Sorun" ve çözül(e)medi. Ülkenin diðer kimi sorunlarý da öyle. Oysa siz yüzde elli ile muktedirsiniz.
Sayýn Baþbakan, böyle bir mektubu alenen yazmayý düþünmüyordum. Ama ben vicdan sahibi bir aydýným. Yüreðimin ve vicdanýmýn sesi, düþünce ve davranýþlarýma hitap edip yön veriyor. Belki böyle bir mektubu alenen size yazdýðým için kimi arkadaþlarým bana kýzacak. Ama varsýn kýzsýnlar.
Dün sokakta bir kadýn avukat arkadaþýmla karþýlaþtým. Dedi ki; "Doksanlý yýllarda Diyarbakýr sokaklarýnda her gün en az on kiþi faili meçhul cinayetlere kurban gidiyordu. Hava karardýktan sonra evimize ulaþabilmiþsek çok þükür bugün de ölmedik, diyorduk. Yirmi yýl geçti aradan ve bugünlerde sabah güneþ doðduðunda hadi yine iyiyiz bugün de sabahý ettik, polis kapýmýzý çalmadý".
Evet, sayýn baþbakan; henüz vakit varken, hazýr hastalýðýnýz nedeniyle nekahet döneminde sýcacýk evinizde dinleniyorken bir kez daha bence kendinizle dertleþip konuþun. Büyük kapýlar büyük politikalarla açýlýr. Büyük kapýlardan doðru politikalarýyla geçmeyi bilenler tarihe geçerler. Elinizde hâlâ böyle bir þans da böyle bir fýrsat da var sayýn baþbakan.
Ünlü bir sözdür bilirsiniz; "Küskünler ordusuyla zafer kazanýlmaz". Kazandýðýnýzý sandýðýnýz zaferse maðlubu da galibi de olmayan Pirus Zaferi olur. O zaferin de kimseye hayrý olmaz.
Siz inançlý birisiniz. Ýnanan insan tanrýsýyla aracýsýz, perdesiz görüþen insandýr. Ýçinizdeki inancýn sesine kulak verip sorunu olan Kürt halkýnýn daha fazla kýrýlmasýna, acý çekmesine ve küsmesine fýrsat vermeyin derim.
Aydýn sorumluluðum, 10 Aralýk Ýnsan Haklarý Günü'nde düþüncelerinden, inandýklarýndan, yazdýklarýndan ve konuþtuklarýndan dolayý "içerde" olanlar ve bütün insanlýk için; bu yazýyý ve açýk mektubu kamuoyunun nezdinde size yazmamý gerekli kýldý. Umarým bunca aydýnýn, bunca insanýn telef edildiði bir ortamda sözüm adresini bulur...
Þeyhmus DÝKEN
10.12.2011