Kürdistan'da bir yer, Kavar
16 Mart 2014 10:45 / 1198 kez okundu!
Baysal’ýn O Gün’ü savaþýn, felaketlerin, sürgünlerin, ihanetin çemberinden geçmiþ bir çað yangýnýnýn, devasa Kürdistan’a göre çok küçük diyebileceðimiz bir “havza”sýndaki hikâyenin yeniden yazýlýþýnýn bize deðen yüzü.
Nurcan Baysal, Kürt kadýnlarý içinde entelektüel de olsalar biriktirdiklerini yeterince paylaþamamýþ olanlardan sadece biri. Diþiyle, týrnaðýyla, azmi ve çabasýyla rüþtünü ispat etmiþlerden. Özünde kendini “kalkýnma”cýlýða, hatta zor olana “kýrsal kalkýnmacýlýða” adamýþlardan. Bu vesileyle, Mektebi Mülkiye’yi bitirdikten sonra memleketi Diyarbakýr’a dönüp torbasýnda nesi varsa halký için kullanmaya karar verip uzun yýllar GAP Giriþimci Destekleme Merkezinde koordinatörlük yapýp sonrasýnda “saha”ya inenlerden.
Danýþmaný olduðu vakýf yapýsý içinde sahada gözlemler ve araþtýrmalar yaparken yolu günün birinde Van Denizinin (Vanlýlar “göl” olsa da göllerine deniz adýný yakýþtýrýrlar) kýyýcýðýnda altý köy ile beþ mezradan oluþan resmi olarak da adýna “Bolalan Havzasý” dedikleri bir havzaya düþer. Altý köy, beþ mezra bileþiminin kendini var ettiði bir havzanýn toptan adýdýr aslýnda Kürtçe ismiyle Kavar.
“Büyük felaketlere” tanýklýk etmiþtir Kavar. Osmanlý devrinde Hanlara, Mirlere isyan edip boyun eðmemiþ. Defalarca yakýlan köylerini yeniden imar edip Han’ýn inadýna “halaya durmuþ” inatçý bir belde Kavar. 1915 Soykýrýmýnda köyün sakinleri Ermeniler “kýr” edilmiþ, kýrandan geçirilmiþ. Sonra, seksen küsur yýl sonra 1990’da bu kez Kürt ve Kürtleþmiþ tebaa sürgün, kýtlýk kýran yemiþ. Ona da eyvallah etmemiþler, fýrsat buldukça yavaþ, yavaþ köylerine dönüþün hesabýný kitabýný yapmýþ Kavar’lýlar.
Nurcan Baysal’ýn “O Gün”* adýný koyduðu ilk kitabý aslýnda bütünüyle Kürdistan kýrsal coðrafyasýnýn lokal olarak tekil ve karanlýkta kalmýþ “hakikatlerinden” sadece biri.
Ýþte birgün cesur ve kararlý bir “aktivist” çýkar ve saklý hakikati “faþ” eder. Tatvan ilçesinin Kavar’ý böyle bir aþikâr oluþun hikâyesi.
Bütün diðer ve adlarý farklý ama aslýnda hepsi birer “Kavar” olan Kavar’larýn yakýn ve uzak geçmiþlerinde bir “O Gün…”leri mutlaka var. Köyün yakýldýðý gün, oðlunun, kýzýnýn, eþinin katledildiði gün, koruculuða mecbur edildikleri gün, evin aile reisinin tandýra konulup devletin askeri tarafýndan yakýldýðý gün, evladýn kefensiz gömüldüðü gün ve daha nice “o gün…”ler.
Dolayýsýyla en baþýnda kitabýn adýnýn kitaba pek yakýþtýðýný vurgulayarak baþlamak en iyisi. Ve belki de kitabýn kendisine ruh katan en önemli öðenin hikâyenin tek baþýna Kavar’a ait bir hikâye olmayýp, ayný zamanda Diyarbakýr’ýn ve diðer birçok Kürt yerleþkesinin de hikâyesi olduðu meselesi gerçekliði!
Hayat ve mücadele; deðiþtirici, dönüþtürücü, “dil”e dahi müdahil olacaðý bir süreç takibinin de bizzatihi habercisidir. Kitaba önsöz yazan akademisyen Þemsa Özar, iki yerde “Türkiye Kürdistan’ý” ifadesini kullanýyor. Ne kadar önemli ve anlamlý! Bunu bir Türk akademisyeni yapýyor. Belki kendisi deðil, ama onun meslektaþlarý yýllar yýlý “devlet aðzý” ile “Türk yurdu”nun bir parçasý olarak telakki ettiler adýna Türkiye Kürdistaný denilen mekânlarý.
Nurcan Baysal, zor olaný baþarmýþ. Klasik sözlü tarihin sýnýrlarýný hayli zorlamýþ. Yer yer kendisini de hikâyenin yaþanmýþlýklarýnýn içine “aktör olarak” katarak kitaba farklý bir ruh katmýþ, üstelik çocuklarýyla beraber. Ve elbette aydýn sorumluluðuyla Kavar’lýdan yana sorumluluk üstlenerek “taraf” olmuþ.
Kürdün kaderinin geçmiþ yüzyýldan ve evveliyatýndan bu yana Ermeni halkýyla kavilleþmesinin ipuçlarýný sunmuþ Nurcan Baysal. Üstelik Kavar halkýnýn dili ve ahengiyle! “Bu ceviz aðacý, Ermenilerden kalmýþ. Onlar aðacý dikmiþ, bizler meyvesini yiyoruz.” Bu yönüyle O Gün, ayný zamanda bir toplumsal yüzleþmenin de kitabý.
O Gün, bir yerel hafýza kitabý. Ve dahi umudun yeniden yeþeriþinin yakýn tarih üzerinden bir okumasý. Tek baþýna okumasý deðil elbette. Ayný zamanda toplumsal bilinçle birlikte mücadele, kararlýlýk ve azmin zaferinin yazýlý metni olmaya da aday.
Bêrî yolu için yürütülen mücadele, su için devletle çatýþmayý hedefleyerek örgütlenen çaba. Ekonomik kalkýnma için daha önce denenmemiþleri denemek! Sütü para eder hâle getirmek, organik balcýlýðý, seracýlýðý “geçer akçe” yapmak. Alternatif bir kooperatif örgütlemek! Bütün bunlar Kavar Havzasýnýn artýlarý üzerinden bir varoluþ meselesi.
Hani derler ya! Bir gün bir insanýn yolu bir beldeye düþer. Beldenin kaderi deðiþir. Yýllar evvel bir film izlemiþtim, Yaðmurcu. Onu anýmsadým.
Nurcan Baysal’ýn O Gün’ü savaþýn, felaketlerin, sürgünlerin, ihanetin çemberinden geçmiþ bir çað yangýnýnýn, devasa Kürdistan’a göre çok küçük diyebileceðimiz bir “havza”sýndaki hikâyenin yeniden yazýlýþýnýn bize okur olarak deðen yüzü. Ne iyi ki beþ yýl süreyle birlikte yaþa(n)mýþ ve sonra kitaba dönüþmüþ. Saðolsun Nurcan.
Ama unutulmasýn ki, Türkiye Kürdistan’ýnda adý Kavar veya deðil, o kadar çok, Kavar var ki!
* Baysal, Nurcan. O Gün, Ýletiþim Yayýnlarý, 2014, Ýstanbul
Þeyhmus DÝKEN
15.03.2014