Simurg’un þehre düþen gölgesi!
08 Aralýk 2012 11:19 / 1197 kez okundu!
Adýný ölümsüzlüðün ve umudun simgesel ismi, namý diðer Zümrüdü Anka’dan alan Simurg filminin hikayesi, oðlu ölüm orucunda olan babanýn Adalet Bakanlýðý Ýstanbul Ceza ve Ýnfaz Kurumu tabelasýna tekme attýðý görüntüye kilitlenmiþ ruh halinin somut tezahürüdür.
***
Cemal Miran'ý 1996'da Ýsviçre'nin Zürih kentinde görmüþtüm. Bir toplantý nedeniyle ordaydým, orda olmamdan haberdar olmuþtu, buluþup sohbet etmiþtik.
Diyarbakýr 5 nolu zindanýnda seksenli yýllarda insanlýk onuru için sürdürülen açlýk grevleri ve ölüm oruçlarýndan sonra beyin hücreleri bedenine yeterince hükmedemeyen konuþmasý zor, yürümesi zor ama heyecaný bütün zorluklarý yenmeye kararlý bir ruh halindeydi Cemal. Bir kafede oturmuþ uzun uzadýya sohbetler etmiþtik. Ýsviçre hükümetince fiziki ve psikolojik tedavi ve saðaltým uygulamasý görüyordu. Benim ölüm oruçlarýndan sonra yüz yüze görüþüp muhabbet ettiðim ilk þahsiyetti Cemal Miran. Derin izler býrakmýþtý bende.
Tam onaltý yýl sonra Dîyarbekir'de bu kez Simurg filminin galasýna davet edilmiþtim. Filmi izleyeceðimiz günün sabahý filmin yönetmeni eski gazeteci-televizyoncu arkadaþým Ruhi Karadað ve filmin oyuncularý ile birlikte kahvaltýdaydýk. Film boyunca hiç konuþmayan Delil Ýldan'la, Hüseyin Gündüz karþýmdaydýlar. Kendi hayatýnýn inancý gereði açlýða yatýþýnýn hikâyesini oynamak nasýl bir duygu Delil, soruma; "Hoþ, güzel olmuþ. Ýyiydi" demekle yetinen Delil'e, ortaya hitaben yönetmen Ruhi Karadað'ýn sözleri çarpýcýydý. "Delil bugün muhteþem bir iþ yaptý. Film boyunca bütün ýsrarlarýmýza raðmen hiç konuþmayan Delil'in Diyarbakýr'da dili açýldý. Vallahi konuþtu Delil" dedi.
1996 yýlýnda ölüm oruçlarýna katýlmýþ 60 kiþi arasýndan seçilmiþ filmin ve Simurg'da anlatýlan hayatýn altý kiþiliði. Yönetmen, 2000 yýlý Kasým ayýnda daha sonra "Hayata Dönüþ Operasyonu" adý verilen ve ikisi asker 32 kiþinin katledilmesiyle sonuçlanan cezaevlerine yapýlan müdahale döneminde filmin yapýlmasýna karar vermiþ. Ama filmin altyapýsý aslýnda 1990'lý yýllarla birlikte baþlýyor.
Filmin karakterleri ile birebir konuþtuðumda fark ediyorum ki; bugün ölüm oruçlarýna katýlanlardan farklý deðil hikâyeleri. Dergi, gazete sorumlu yöneticiliði, öðrenci dernekçiliði, siyasal faaliyetler benzeri ilgi alanlarýndan cezaevine düþen ve ölüm oruçlarý sonrasýndaki hayatlarý filmin kadýn karakterlerinden Çiðdem'in ironik ifadesiyle; sokakta yürürken bir çocuðun annesine "anne bak abla yürürken robot taklidi yapýyor" haline dönüþen hayatlarýn fiziki hali pür melalidir.
1996 ve 2000 ölüm oruçlarýnýn belgesel ve kurgusal sinema dilinin iç içe geçmiþliðiyle ortaklaþtýrýldýðý mükemmel bir yüzleþme ve hafýza filmi olmuþ Simurg.
Ýzlerken iki kez gözlerimin dolduðunu, nutkumun tutulduðunu söylemem filmi izleyen kimilerinin benzer ruh halinin tekrarý olduðunu vurgulamalýyým.
Devlet denen baskýcý zulümkâr, hak tanýmaz aygýtýn; ne denli zalim ve acýmasýz olabileceðinin, tozlu ve belki de gün yüzüne çýkma ihtimali olmayan görüntülerinin titiz ve ýsrarcý bir çabayla bulunup görünür kýlýnmasýnýn da muhteþem bir kayýt altýna alýcýlýðý olmuþ Simurg'da baþarýlan.
Yýl 2000, içerdeki ölüm orucuna yatanlara destek için Ýstanbul Küçükarmutlu'da bir ölüm orucu evi düzenlemiþ grevcilere destek için süresiz açlýk grevine yatanlar. Her birisi farklý semtlerde yaþayan ve artýk bedenlerinin, fiziki hallerinin büyükçe bir bölümünü ölüm orucu eyleminde býrakmýþ altý eski ölüm oruççusu ömür boyu birlikte yaþayacaklarý Wernicke Korsakoff hastalýklarýyla birbirlerine tutunup birbirlerinden güç ve destek alarak Küçükarmutlu'daki Ölüm Orucu Evinin yolunu tutup destek ziyareti yaparlar. Halaylar çekilir, çaylar, þekerli sular içilir, sohbetler edilir. Sonraki kareler peþ peþe gelir. Önce içerdeki grevcilerin eylemi adeta devasa bir askeri-polisiye operasyonla duvarlar çatýlar yakýlýp yýkýlarak insanlar diri diri yakýlarak bitirilir. Sonraki karede Küçükarmutlu'daki evin operasyon sonrasý yanmýþ yakýlmýþ kapkara hali perdeye düþer. Geride dumaný tüten kalýntýlar, kararmýþ duvarlar vardýr. Ve ortada bir sandalye, sandalyeye oturmuþ bir polis þefi: "Burasý artýk geçici asayiþ polis karakoludur" demektedir.
Filmin son sahnelerinden biri var ki masum ve anlamlý. Altý ölüm orucu direniþçisinden ve filmin oyuncularýndan biri 1996'da bir derginin yazý iþleri müdürüyken hakkýnda açýlan dokuz davadan biri nedeniyle içeri düþüp ölüm orucuna yatan Hüseyin, babasýyla birlikte 2000 yýlýnda operasyonla harap edilmiþ metruk mahpushanenin kapýsýndan girer. Giriþteki avlunun hemen saðýnda ve göze çarpan yerinde bir tabela duruyordur. Kýrmýzý zemin üzerine beyaz boya ve büyük harflerle yazýlmýþtýr: "T.C. Adalet Bakanlýðý Ýstanbul Ceza ve Ýnfaz Kurumu." Baba yaþananlardan ve yaþatýlanlardan dolayý öfkelidir. Öfkesi yüzüne, bakýþlarýna, mimiklerine yansýmýþtýr. Oðlu Hüseyin önde yürüyordur. Tepkisi tabelayla anlýk bir hesaplaþmadýr ve geçerken atýlmýþ bir tekmedir. Sanýrým filmin bütün hikâyesi o babanýn tekmesindeki görüntüye kilitlenmiþ ruh halinin somut tezahürüdür.
Acýmasýz ve ceberut devlet, elinde "ölmeye yatmak"tan baþkaca silahý olmayanlara, adeta "Hayýr siz kendi isteðinizle deðil, ben istersem ancak o zaman ölürsünüz" demeye getirmektedir.
Ýþte adýný ölümsüzlüðün ve umudun simgesel ismi, namý diðer Zümrüdü Anka'dan alan Simurg filminin benim þehrim, umudun ve barýþýn simgesi þehrimin göðüne düþen ve "Her þey bir tutam Mavi uðrunaydý" sözünün haleti ruhiyesi budur...
Þeyhmus DÝKEN
08.12.2012