Þiir her þeyin hakikatine ricattýr - Mustafa Kirenci

01 Þubat 2012 08:04  

 

Þiir her þeyin hakikatine ricattýr - Mustafa Kirenci

Ömer Erdem’in yeni þiirlerinden oluþan kitabý “Kör” yayýmlandý. Erdem, “Toprak nasýl iþlenmediðinde kaskatý kesiliyorsa insan da kültür, sanat, inanç ve þiirle ters yüz edilmedikçe topraktan daha da katýlaþýyor” diyor

Kör’de bir insanlýk eleþtirisi var. Görmeyi bilmeyen gözler, duymayý bilmeyen kulaklar, birbirine deðmeyen ruhlar, sözün ulaþmadýðý, yerini bulmadýðý kalpler. Ümidi nerede aramalý insan?

Eleþtiri veya eleþtirellik sanatýn iþlevlerinden birisidir. Þiirin ana çýkýþ kaynaklarýndan sayýlýyor ayrýca verili olan her þeye karþý durmak. Bir yanda söz var ki söz en kadim eylemidir insanýn. Söz varsa duymak da olacak elbette. Öyle bir duymak ki kulaðýn sýnýrlarýný aþacak ve ruha dokunacak. Bir yandan da görmek, göstermek, her þeyi gösteriye ve göstermeye dayandýrmak var bugün. Maruz kalma, insanýn en trajik yanýný oluþturuyor ve o maruz kalýþ kendi doðal sýnýrlarýný aþýnca da zülum oluyor. Sadece siyasal zulüm yok ki. Adaletsizliðin ötesinde estetik zülum dediðimiz bir kavram da var. Þimdi biz düþtüðümüz çaðýn içinde görme, duyma, sözü ve dahasý ruhunu yaþama hakký kontrol altýna alýnmýþ varlýklar olarak yaþamaya çalýþýyoruz. Þiir, belki o, en çok o, yaþadýklarýmýzý ifþa edecek, bilgiyi açýða çýkarma gücüne sahip yegâne saf yanýmýz. Kalpler için, hisseden kalpler için. Ümidi bir insanlýk yemiþi olarak taze ve saf tutmak için. Ümitsiz olduðumuzu görmek ümitli olmak çürümüþlüðünden daha diri benim gözümde. Ben burada duruyorum. Ve ilkin bir varlýk olarak kendimden baþlýyorum. Þiirimin söylediði de bu. Biz varsak var olacak her þey. Þiir her þeyin hakikatine ricattýr çünkü.

Kötülüðü üreten ve çoðaltan bir yüzyýlda yaþýyoruz. Bu yüzden insanlar mutsuz. Bu durumun toplumsal dayanaklarý da var. Buna þiiriniz de ayna tutuyor. Bireyler bununla nasýl mücadele edebilirler?

Þimdi bakýn tam da bugünlerde Kötülük Kol Gezerken diye bir kitap çevrildi dilimize. Yazarý, Tony Judt. Bu kol geziþ her tür çaðrýþýmý yapýyor bende. Tamam mutsuzluðu kabul ediyorum. Fakat bu gerçek adýna bir kabulleniþ. Onu yazgý diye algýladýðýmdan deðil. Ýnsan mutsuzluða layýk deðil. Gerçi yeryüzündeki bütün kötülüklerin kaynaðýnda yine o var. Çünkü insan zalim. Tarihin bize gösterdiði bir þeyler var. Toprak nasýl iþlenmediðinde kaskatý kesiliyorsa insan da kültür, sanat, inanç ve þiirle ters yüz edilmedikçe topraktan daha katýlaþýyor. Mevcut olaný bir tür kabulleniþ anlamýna geliyor çünkü bu. Eðer öyle olsaydý, ‘mülklerin en tehlikelisi dil’ verilmezdi ona. Bu dille, hem kendimizi hem de kötülüklerimizi aþmak için konuþmalýyýz. Þiir, her çaðýn asi çocuðu ve keskin kýlýcý þiir, bu çaðda ne kadar dibe çekilmiþ ne kadar iþlevsizleþtirilmiþ olsa bile uzun vadece hem mücadelenin hem de mutsuzluktan çýkýþýn saklý armaðaný. Kaynaðý.

Altýn Buzaðý þiiriniz Hz. Musa’nýn yokluðunda Samiri tarafýndan ortaya çýkarýlan ve konuþtuðu bildirilen bir nesne. Muhittin Þekür “Televizyon Beni Ýsrail’in Altýn Buzaðýsý gibidir” diyor...

Þiirimin sürüp gelen çaðlar içinde insaný gölge gibi takip eden arketiplere öteden beri özel bir ilgisi var. Ýnsanýn yüce tarafýna inancýmý hiç yitirmedim. Ve esasta hiçbir þey deðiþmiyor buna raðmen. Þekiller, yüzler, alýþkanlýklar, etki dereceleri deðiþiyor ama insanýn açýk yaralarý deðiþmiyor. Ayný yerden ayný sebeplerle kanamaya baþlýyor. Gizli bir putçuluðu var insanýn. Yüceltmenin selametini göremediði için öteye, iktidar ve güç histerisine tutuluyor. Bunu bazen bir çoban kiþi olarak salladýðý sopayla yapýyor bazen de uluslarasý ticaret iliþkilerinde. Televizyona gelince. Cinlerin düðününü çaðrýþtýrýyor bana.

Konforu, iyi yaþama arzusunu hayatýn merkezine yerleþtirmiþ günümüz insanýna þiir ne söylemelidir?

Þiirin ne söylediðinin günümüz insaný için pratik bir karþýlýðý yok. Neredeyse hiç yok. Bu þiirin deðeri ile ilgili deðil. Ýnsanýn bir yaný, her yaný deðil, bir damarý, þimdilik þiiri kanýnýn dýþýna atmayý baþardý. Biz, þurada bin adet basýlmýþ kitaplardan söz ediyoruz. Fakat, þiir ikâme edilemeyecek saflýkta bir cevher olduðu için, içindeki açýklýðý kapatamýyor insanlýk. Ve þiir oradan buradan sýzmalar halinde o kadim özelliðini sürdürüyor. Bir þey beklemeden ancak ne söylediðini bilerek yol almalý bu manzarada þair. Aksi halde aklý karýþabilir, þiirin içine mayasýna uymayan maddeler katabilir. Onun konformist yanýný söylemesi, göstermesi yeterlidir. Bir þekilde bir köþede, bir hastane odasýnda, bir dil sürçmesinde karþýsýna çýkacaktýr o katý boynuzu insanýn. Ve karnýný mutlaka deþecektir. Onu kendisiyle yüzleþtirecektir.

Kör’ü öteki kitaplarýnýzdan ayýran bir þey var mý? Mesela bile isteye kabarttýðýnýz bir politik dil olduðunu tespit edebilir miyiz?

Þair sürdükçe var olur, varoldukça deðiþir. Bu sürüþteki deðiþimin haritasýný çýkarmak þairin iþi deðil. Öte yandan sözünü ettiðiniz, politik dili tek baþýna benim kabartmamýn bir anlamý yok ki. Bu kabartýþýn hayattaki karþýlýðýna bakmak lazým. Ben neredeyse her köþeye yayýlmýþ merhametsiz katý bir þiddet görüyorum. Bu sadece devlet, hükümet, politikacýlarla ilgili deðil. Ýnsan ve insanlýkla ilgili. Iþýk keskin ve boylar kýsa olduðu için bu kadar beliriyor, söylemi geniþliyor. Bir de þu var tabii ki þairin de görüþü netleþiyor, cesareti artýyor. Fakat bunu bir yatýrým olarak kabul etmiyorum. Doðrudan seslendiðim birileri yok. Biraz ötesi þiirin dýþýna taþmak gibi gelir bana. Kemiðe dayanmasý yeter de artar bile.

Kitapta metafor olmayan bir “yol” da var aslýnda. Coðrafyalar, memleketler, mekânlar, isimler. Bunu “cümbüþ” olsun diye deðil, baþka bir dertle yapýyor gibisiniz. Nasýl bir coðrafya tahayyülünüz vardý ve bunun Kör’deki manasý nedir?

Dilin tarihle birlikte kültür olarak serpildiði her nokta benim þiirimin coðrafyasýdýr. Ýlkin bu. Gelip geçtiðimiz yer gideceðimiz, gidebileceðimiz yerleri de iþaretliyor. Coðrafyamýz, içerden ve dýþardan kör ve kuru bir savunma ve saldýrý karmaþasýnýn altýnda talan edilmiþ, sinik ve çaresiz býrakýlmýþ. Oysa, þairlerin özellikle onlarýn yaratýcý hamlelerine ihtiyaç var. Bu politika ve politikacýlar, tüccarlar neticede birileriyle uzlaþýrlar, anlaþýrlar. Þairler ise asýl kurucu özne olarak ruhlarý ve insanýn özünü buluþturlar. Karþýlýksýz yaparlar bunu. Gezdiðim coðrafyalar bu izlerle doludur. Fakat ben hiçbir zaman bunu bir vazife olarak görmedim. Gözlerimi ve ruhumu duyuþumun bütün gücüyle bu çaðdaþ gerçekliðe diktim. Gördüðümü yazdým. Körlüðü söyledim. Ve söylemeye devam edeceðim. Ne Mevlana’ ne Yunus, ne Hafýz, ne þu ne bu, herkes terkedilmiþ aslýnda. Eski bir yapýnýn köþesi de öyle o da terkedilmiþ. Yol çýkarsa bu vahþi terkediþe çýkar. Bu vandal terkediþe. Türkler, Kürtler, kadýnlar, çocuklar, kitaplar, yapýlar her þey terkedilmiþ aslýnda. Cumhuriyetin tarihi bir terkediþ tarihidir.

Her dönemin hakikati ifade ediþ tarzý, söyleme biçimi farklý. Hakikat deðiþmez, fakat hakikatin dile geliþi, zamanýn ruhunu, anlama tarzýný yakalamak zorunda. Edebiyat ve sanatýn insanlarý eðiticiliði bu dili yakalamakla mümkün. Günümüzde bu dilin genel karakteristiði nedir?

Hýzla deðiþiyoruz. Toplum da deðiþiyor. Dil de. Yaþantýlar da. Paniðe kapýlmadan, sadeliðin yüksek müziðini yakalamak gerekiyor. Ne modernlik adýna tuhaflýklar ne korumacýlýk adýna anlamsýz, savunmacý yaklaþýmlar. Þairin duyuþ özgürlüðü ile ifade ediþ özgürlüðünün birleþmesinden yanayým. O anlamda ne kimseye aitim. Ne kimsenin karþýsýndayým. Benim kendi kendimi bütünleyiþimin bir anlamý olacaksa o kadar. Eskilerle boþ yere uðraþmýyorum. Yenilere ise bel baðlamýyorum. Hakiki þiir yazmak için, kendi kendime kurduðum bir iç ahlak bu. Edebiyat ve sanat yoluyla insan eðitilmez mi, eðitilir elbette ama bu amaç deðildir bence, sonuçtur. Zamanýn ruhu yazdýðým þiirdir. Çünkü benim ruhum burada duruyor. Ayaklarým buraya basýyor.

Taraf

 

Bu yazýyý Facebook'ta paylaþabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaþ
0