Şimdi, duygu ile aklı dengeleme zamanı - Hüseyin Çakır
10 Ocak 2013 23:41
Paris'te işlenen cinayete kimse şaşırmadı. Şaşırmadı, çünkü benzeri olaylar yakın tarihte defalarca yaşandı. Böyle cinayetlerin ve toplu katliamların amacı, bir veya bir kaç noktayı hedef göstererek, öfke kabartmak, aklı devreden çıkartarak duygusal tepkileri yükseltmek, şiddet ve intikam duyugusunu körüklemek. Bugüne kadar işlenen siyasi cinayetler ve toplu katliamlar sonrasındaki toplumsal tepkiler aşağı yukarı aynı tepkiler oldu. Paris cinayeti ve bu tarz eylemlerin amacı, barış sürecini durdurmak. Bu tür eylemleri yapan organizasyonlar, siyasal bir amaç uğruna bunları yapıyorlar. İnandıkları ideolojik "dünya"larını korumaya çalışıyorlar. Tarihsel koşulların belirli evresinde ortaya çıkan bu türden yapılar, değişen tarihsel koşullarda eriyip, çürüyüp tarih sahnesinden çekiliyorlar.
Türkiye’nin değişim sürecinin eğile büküle, ileri, geri adımlarla geldiği son nokta, değişimin kırılma noktası. Kırılma noktası Kürt sorunun demokratik yoldan barışcıl yol ve yöntemlerle çözülmesi ve bu çözüme paralel olarak yeni anayasa yapım sürecinin tamamlanması. Bunun anlamı; 1923 Cumhuriyetinin kuruluş felsefesinin tarihsel bitişi demektir. Kürt sorunun çözümü demek, devletin kurucu felsefesi ve devletin kurulu düzeni ve yapılanmasının değişmesi demekti. 30 yıldar süren savaşta direnmenin nedeni buydu. Kendi generallerine suikast düzenlemek, Cumhurbaşkanı “zehirlemek!”, binlerce köyü boşaltmak, binlerce faili meçhul cinayet, Susurluk’un arkası, ortaya çıkan darbe palanları... bütün bunlar, Türkiye’nin değişimi ve demokratikleşmesinin önün kesmeye yönelik eylemler organizasyonlardı. Ama öne sürülen gerekçeler, Kürtler, Türkiyeyi bölecekler, Müslümünlar, siyasi İslamcılar Şeriatı getirecekler, laiklik elden gidecek korku propagandasıydı. Bunlar artık ana eğilim olmaktan çıktı, hızla bu tür düşünceler marjinalleşiyor. Değişenler toplum içinde yaşanır hale geldikçe, normalleşme, rahatlama iklimi herkesi kucaklıyor.
Reformlarla değişim süreci eski yapıları çözerek, adım adım ilerliyor. Dura kalka gider bu süreç bıkkınlık, güvensizlik, umutsuzluk da yaratıyor. Zamana yayılan değişim süreci, olumlu olanları unutturuyor. Gelinen durumu anlamak için geriye dönüp bakıldığında, normalleşmiş bir çok şeyin değişmiş şeyler olduğunu görülüyor. 141-142'in kalktığı zaman doğanlar yirmi yaşında oldular. Onlara Kürt dediğimiz için, yazdığımız için DGM'lerde onlarca yıl hapis ceza ile yargılandık desek, bize dinazormuşusuz gibi bakacaklardır. Dura kalka değişim dediğim böylesi bir süreç.
Değişim sürecinin 2013 yılının “kırılma noktası olması, Kürt sorununun çözümü temelinde silahı siyaset alanından çıkartmayı kuru söz olmaktan çıkartıp, olabilirlik noktasına getirdi. Ortaya çıkan siyasi ve toplumsal irade bu sürecin kararlılığını gösterdi. Paris cinayeti bu kararlılığı bozmayı amaçlıyor diye düşünüyorum. Birincisi PKK’nin içini hedef gösterilerek, PKK içinde çatışma ve bölünme beklentisi yaratmak. İkincisi Kürtlere ve PKK'ye de, bu hükumete AKP’ye ve süreci destekleyen siyasilere güvenilmeyeceğini havası oluşturmak. Bu olabilir mi? Gelinin akıl düzeyi bundan sonra ne olursa olsun, radikal geriye dönüşün pek kolay olamayacağını gösteriyor. Artık, barış propaganda olmaktan çıktı, gerçekleşebilir olgu haline geldi. İslamcısı, Türkü, Kürdü, şehit Anası- babası, demokrat solcusu, liberali, muhafazakarıyla... Barış için adım atan siyasi iradeyi destekleyen toplumsal irade ortaya çıktı. Bu irade büyüyerek devam ediyor. Bu irade aynı zamanda demokratikleşmeyi ileriye taşıyacak irade. Anlaşılıyor ki, bu süreçten rahatsız olanlar şiddet-cinayetler yoluyla direnecekler. Hakkari karakol baskını denemesi, Paris cinayeti gibi olayları gerçekleştirmeyi deneyecekler.
Bilinmeyeni herkesin bildiği olaylar
" Böylesi "bilinmeyen" cinayetlerin faillerini artık herkes biliyor. Kim yaptı? Sorusuna hemen herkesin yanıtı: Bu süreci durdurmak isteyenler, siyasi fail veya failler belli. Bu sürecin önünü kesmek isteyenler. Çıkarları bu savaşın ve şiddetin sürmesinden yana olanlar. Bu genel tanımlamalar iyi güzel de, somut olarak kim ve kimler bu "istemeyenler.?" Bunların legal veya illegal yapıları, kurumları ve kişileri ortaya çıkartılmalı.
Mesela, Özel Harp Dairesinin 100 bin silahlı gücü haberi kaynayıp gitti. Bu gücü kim, nasıl yönetiyor. Hani bizler bilmesek de, siyasi iktidar, devletin legal yapıları bu illegal yapıyı biliyor mu? Parası, pulu, ödeneği nereden gelir, faaliyet alanı, elemanları nasıl belirlenir. Bu tür yapılaın soğuk savaş dönemi Gladio yapılanmaları olduğunu biliyoruz. İtalya, Yunanistan’da ortaya çıkan, askeri, sivil legal ve illegal yapıların Türkiye’de Ergenekon yapısıyla ne kadar ortaya çıktı. Bunları kamuoyu bilmiyor. Hükümet, TBMM ne kadar biliyor bu da şupheli.
Örneğin Ümraniye’de ortaya çıkan silâh deposunun Özel Harb’e ait olduğu yazıldı.
Bu savaşın askeri-silah pazarlamacıları, aracıları, komisyoncuları... Her halde "barış oluyor" diye göbek atmıyorlar herhalde.
Paris cinayeti üstüne Başbakandan, başlayarak bir çok kişinin ilk sözleri, "PKK'nın içi hesaplaşma" oldu. Evet bu olabilir. Peki, "devletin, derin devletin de içindeki birilerinin eylemi" olamaz mı? Bu da olabilir. Bunu ortaya çıkartmak hükumetin ve devletin işi. "Abdullah Gül'ün söylediği gibi, "İş yapması gerekenler, işlerini yapmalı."
Bir kere daha ayrışıp Barış için birleşiliyor
Böyle olaylar olunca herkes bulunduğu ideolojik, siyasi pozisyondan durumu algılayıp yorumluyor. Mesela, devletin bölüneceğine ve PKK’nin bölücü olduğuna inanmışsanız; son karakol saldırı girişimi ve Paris cinayetininin faturasını AKP’ye çıkartırsınız. Hatta Erdoğan’ın Başkanlık sevdası uğruna bütün bunları yaptığını söylersiniz. Şiddeti siyasetin parçası olarak görüyorsanız, AKP’nin öyle veya böyle bir an önce indirilmesi gerektiğini savunan siyasi görüşü savunuyorsanız. “Kürtlerin aldatıldığını, AKP’ye güvenilmeyeceğini ( geçmiş verilerle desteklenerek) operasyonları sürdürdüğünü, Paris’i de onların yaptığını, AKP’yi indirmeden hiçbir şeyin değişmeyeceğine” inanırsınız. “-sosyalistlik” üstünden bunu söylüyorsanız, durduğunuz solculuk ideolojisinden; “Barış’ın devrimci hareketi” durdurmak olduğundan başlayıp, sistem değişmeden bütün bunların aldatmaca olduğunu ... söylersiniz. Radikal Kürt milliyetçisi iseniz, “ Sömürgeci güçlere boyun eğmek, ihanet” olarak değerlendirisiniz. Radikal Türk milliyetçileri, Kürtlerin adının var olduğunu, cisminin yok olduğunu inanıyorlar zaten.
Değişim sürecinin en radikal noktasına gelindi. Milli Güvenlik Kurulunda alınan Öcalan'la görüşme ve sürecin şeffaf yürütülmesi karar devlet aklının değiştiği kırılma noktasıdır.
Öte yandan İmralı'da Öcalan'la görüşme, Türkiye'nin sosyal, siyasal, ideolojik güçlerinin dizilişini karman çorman etti. Silahlara veda ve Kürt sorunun çözümü için girişim ve ortaya çıkan siyasi iradeyi destek beyanında bulunanlara bakıldığında; CHP ile BDP ile Fettullah Gülen ile PKK ile, liberal aydınlar ve demokrat solcular yan yana duruyorlar. Bu dizilişin öte yakasında olduğunu ilk MHP açıkladı. CHP içindeki "ulusalcı" kanadı temsilen açıklama yapanlar fısıltı ile konuştular... değişim süreci ideolojik, siyasi ezberleri bozmaya devam ediyor. Reformlarla değişim böyle yürüyormuş demek ki.
Kuyerel.org