YGS ÇIKMAZI

01 Mayıs 2011 23:33 / 1791 kez okundu!

 


12 Eylül 1980 günü yapılan askeri darbe, bu ülkede çok şeyi değiştirdi. Pek çok darbe gören Türkiye, o gün tarihinin en kanlı darbesini yaşadı. Pek çok insanın hayatını alt üst eden 12 Eylül darbesi, biz öğrencileri hala etkilemekte.

Bu darbenin bir ürünü olan YÖK, bizleri adeta banknot paralar olarak görmekte, eğitim yuvaları olan üniversiteleri bir ticarethane gibi işletmekte. Son olarak ALES faciasından sonra, YÖK’ün kapatılması gerektiğini bugün herkes söylüyor. Hatta hem iktidar, hem muhalefet tarafından bile yapısının değiştirilmesi gerektiği söyleniyor.

YÖK, 1982 anayasasının 131. Maddesiyle birlikte doğdu:
"
Yükseköğretim kurumlarının öğretimini planlamak, düzenlemek, yönetmek, denetlemek, yükseköğretim kurumlarındaki eğitim-öğretim ve bilimsel araştırma faaliyetlerini yönlendirmek bu kurumların kanunda belirtilen amaç ve ilkeler doğrultusunda kurulmasını, geliştirmesini ve üniversitelere tahsis edilen kaynakların etkili bir biçimde kullanılmasını sağlamak ve öğretim elemanlarının yetiştirilmesi için planlama yapmak" için oluşturulmuş bir kurum.

Bu kanunla tüm yüksek öğrenim kurumları YÖK’e bağlandı. 1982 Anayasası'nı hazırlayan Kenan Evren ve arkadaşları 1970'ler boyunca büyük mücadelelere sahne olmuş üniversitelerde muhalefeti ezmek, öğrencileri sindirmek, üniversite yönetimlerinin özerkliğini yok etmek ve devlete bağlamak için YÖK'ü oluşturdu. 12 Eylül cuntasının YÖK 'ün başına oturttuğu kişi olan İhsan Doğramacı, üniversitelere devletin hakim olmasını sağlamanın, yüksek öğrenim kurumlarında her türlü özgürlüğü yok etmenin yanında paralı sınav sistemini de ÖSYM ile kurumsallaştırdı. Ayrıca Doğramacı, daha sonra Türkiye’nin ilk özel üniversitesi olan Bilkent’i kuracaktı…

Bugün sokaktaki YGS protestolarına baktığımızda salt bir AK Parti karşıtlığı gözükmekte, oysa YÖK sadece AK Parti döneminde yoktu. Hele bu işi AK Parti-Cemaat-ÖSYM üçgeni gibi saçma teorilere bağlamak işi daha çıkmaz bir duruma sokuyor. Sosyal demokratlar iktidardayken de, Erbakan-Çiller hükümetken de başımızda bir bela olarak YÖK/ÖSYM vardı ve tek sorun sınavlarda yapılan şaibeler veya kadrolaşmalar değildi.

28 Şubat darbesiyle beraber binlerce kadın yükseköğrenim hakkından mahrum bırakıldı. Başörtüsü yasağını savunanların dilinden ve yaklaşımlarından biliyoruz ki, bu aynı zamanda kadını aşağılayıcı bir yasak demektir. Şu an fiili olarak başörtüsü yasağının kalktığına dair bir illüzyon var. Oysa başörtüsü serbestisinin herhangi bir güvencesi olmadığı gibi, bu konudaki inisiyatif okul yönetimlerine bırakılmış durumda. Soruşturmalarla, tutanaklarla başörtülü öğrencilere yönelik ayrımcılık devam etmekte. Ve tek çözümü sokakta/kampüste mücadele etmek.

Yine tek sorun bu değil, anadil sorunu en büyük sorunlardan biri. Kürt gençlerinin ilkokuldan üniversiteye kadar eğitimin her aşamasında talep ettikleri anadilde eğitim, Kürt halkının kendi kültürünü ve dilini koruması için gereklidir. Tabi bu talep sadece Kürtler için değil, neredeyse bu topraklardan silinmiş Ermeniler, Rumlar, Çerkesler, Lazlar için de geçerlidir.

YÖK gibi anti-demokratik ve merkeziyetçi bir kurum bugün hala var oldukça, eğitimden söz edemeyiz. Öğrenciler YÖK’e kurulduğu günden beri karşı. Yıllardır YÖK’ün kurulduğu gün olan 6 Kasım’da öğrenciler tarafından protesto ediliyor. KPSS/YGS/ALES rezaletleri ile bir banka gibi çalışan ÖSYM ile birlikte YÖK’ün de ne denli köhnemiş bir yapıya sahip olduğu gözüktü. İktidar ve muhalefetin dediği gibi YÖK’ün yapısını değiştirmek yetmez. YÖK kapatılmalıdır. Üniversiteler devletten özerk olmalıdır.


Sinan Canbay

30.04 2011

Son Güncelleme Tarihi: 12 Mayıs 2011 13:48

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.