Siyaset Kürtleri Tanýrken, Þehirler Dýþlýyor - Cenk Saraçoðlu
07 Aralýk 2009 23:04
Ýzmir'deki olaylarla birlikte yeni bir biçimde tartýþýlmaya baþlanan Kürt sorununun orta sýnýflar arasýndaki algýlanýþý için geliþtirdiði "tanýyarak dýþlama" kavramýný Dr. Cenk Saraçoðlu ile konuþtuk. Saraçoðlu, Kürt sorununun bu yeni boyutu çözülmeden tam bir barýþ ortamýnýn saðlanamayacaðýný söylüyor.
Cenk Saraçoðlu 2007 yýlýnda Kanada'da University Of Western Ontario'da tamamladýðý sosyoloji doktora tez çalýþmasýnda büyük kentlerdeki orta sýnýfýn anlam dünyasýnda Kürtlere yönelik dýþlayýcý söylemin nasýl þekillendiðini inceledi. Halen bu konuda bir kitap hazýrlýðý içinde olan Saraçoðlu ile geçtiðimiz günlerde alevlenen Ýzmir ve milliyetçilik üzerine yürütülen tartýþmalar hakkýnda konuþtuk. Cenk Saraçoðlu, halen, ODTÜ Kuzey Kýbrýs Kampüsü, Siyaset Bilimi ve Uluslararasý Ýliþkiler bölümünde öðretim görevlisi olarak çalýþýyor.
Ýzmir'de DTP konvoyuna yapýlan saldýrýdan sonra kamuoyu dikkatini bu þehirde varolduðu düþünülen milliyetçi kabarýþa yöneltti. Toplumsal düzeyde Kürt düþmanlýðýnýn derinleþmeye baþladýðýndan açýkça bahsedilmeye baþlandý. Bu konuda Ýzmir özelinde bir doktora tezi yazmýþ bir araþtýrmacý olarak bu tartýþmalar hakkýnda genel olarak ne söyleyebilirsiniz?
Ýzmir'de yaþananlar bu konudaki tartýþmalarý kýþkýrtmýþ olsa da aslýnda son beþ yýldýr Türkiye'nin deðiþik yerlerinden Kürt göçmenlere yönelik kýsa süreli ve düzensiz kitlesel tepki ve saldýrý haberlerini iþitiyorduk. Bundan bir buçuk sene önce Altýnova'da Kürt esnafýn iþyerlerine yapýlan saldýrýlar, Karadeniz'de bir kaç yerde mevsimlik Kürt iþçilerini kovmaya yönelik hareketler ve yine son dönemlerde Bayramiç'te ortaya çýkan öfke. Tüm bunlar bu mevzunun Ýzmir'e mahsus bir olgu olmadýðýný, Kürtlerin popüler düzeydeki algýlanýþýnda genel bir deðiþimden bahsedilebileceðini gösteriyor. Ýzmir'deki olay hem büyük bir metropolde gerçekleþmesi, hem ulusal ölçekteki siyasi geliþmelerle daha doðrudan iliþkili olmasý, hem de burada diðer büyük þehirlerden farklý olarak CHP tarafýndan temsil edilen seküler-Kemalist kimliðin baskýnlýðý nedeniyle medyanýn daha fazla ilgisini çekti.
Peki meselenin tartýþýlma biçimi hakkýnda ne diyeceksiniz?
Ýzmir üzerinden yürütülen bu tartýþmalara baktýðýmýzda yapýlan yorumlarýn pek çoðunun somut bir araþtýrmaya dayanmayan, iyi temellendirilmemiþ aþýrý iddialar üzerine bina edildiðini söyleyebiliriz. Kimi yorumlar Ýzmir'deki toplumsal hayatýn dinamiklerini göz önüne almadan burada olan biteni basitçe Kürt açýlýmý üzerine yaþanan çekiþmelerin bir uzantýsý olarak görmekle yetinirken, kimileri de tersinden, sanki bu tip olaylar ilk defa Ýzmir'de gerçekleþmiþ gibi, meseleyi Ýzmir'in "seküler", "milliyetçi", "CHP'ci" ve "kemalist" kimliðinin bir yansýmasý olarak sundu. Bunun üzerinden "faþist Ýzmir" baþlýklý makaleler kaleme alma özensizliðini gösterenler bile oldu. Özellikle bu ikinci tarz yorumlarýn AKP yanlýsý basýnda daha fazla yer tuttuðunu, bunun da AKP'nin Ýzmir'de bir türlü siyasi ve ideolojik hakimiyet kuramamasý ile iliþkili olduðunu düþünüyorum. Yani bunlar için3 AKP Ýzmir'de silik kaldýysa bunun nedeni Ýzmir'in özüne atfedilen ve bu son olayda kendini ifþa eden bu saydýðým özellikler. AKP karþýtlýðýný bir "sorun" olarak gören bu zihniyet, son zamanlarda toplumda ortaya çýkan her sorunu da AKP karþýtlýðýnýn sonucunda ortaya çýkmýþ gibi lanse ediyor. Ýzmir meselesinde de biraz böyle oldu.
Halbuki toplumda derinleþen Kürt düþmanlýðý çok dikkatlice analiz edilmesi gereken, kritik bir mesele; ve bu tür hedef çarpýtýcý yorumlamalara itibar edilmemesi gerekir. Biraz önce bahsettiðim iki tür indirgemeci yorumu aþacak þekilde bu konuya nesnel bir toplumsal olgu olarak yaklaþmak ve soðukkanlý çözümlemeler yapmak gerekir diye düþünüyorum.
Ýzmir'de yaptýðýnýz çalýþma hangi ihtiyaçtan doðdu? Bu meseleyi çalýþmak aklýnýza nereden geldi?
2006'da doktoramý yaparken çeþitli internet forumlarýnda, Türksolu gibi bazý dergilerde ve özellikle de kendi tanýdýk çevremde Kürtleri doðrudan iþaret eden dýþlayýcý söylemin hiç olmadýðý kadar yaygýnlaþtýðýný gözlemlemiþtim. Ýnternet forumlarýna ya da dergilere bakarak bu söylemin mantýðýna ve toplumsal kaynaklarýna inmek pek mümkün deðildi. Bu yüzden Ýzmir'de bu söylemi gündelik hayatýnda taþýyan insanlarla derinlemesine görüþmelerin temelini oluþturduðu bir alan çalýþmasý yürütmek gereði duydum. Neden Ýzmir diye soracak olursanýz bunun hem bilinçli hem de pratik bir seçim olduðunu söyleyebilirim. Bilinçli bir seçimdi çünkü bu þehir son yirmi yýlda aldýðý yoðun Kürt göçüyle ciddi deðiþimlere sahne olmuþtu ve bu bakýmdan bu þehirdeki derinleþen dýþlayýcý söylemle bu dönüþüm arasýnda bir bað kurulup kurulmayacaðý anlaþýlabilirdi. Ayný zamanda pratik bir tercihti çünkü Ýzmir'i diðer göç alan þehirlere göre daha iyi tanýyordum ve orada alan çalýþmasý yapma imkaným oluþmuþtu. Fakat ayný pratik kolaylýklar olsaydý, böyle bir araþtýrmayý görece benzer dinamikler içeren Mersin'de de yapabilirdim.
Derinlemesine görüþmelerde kimlerle konuþtunuz?
Benim "orta sýnýf" mensubu olarak tarif ettiðim 90 kiþiyle derinlemesine görüþme yaptým. Burada "orta sýnýf" ile ne kastettiðimi açmam lazým. Orta sýnýf, geniþ anlamýyla iþçi sýnýfýnýn bir tabakasýný iþaret ediyor. Orta sýnýf formel bir iþ sektöründe, çoðunluðu memur olarak çalýþan, düzenli bir gelire sahip, devletin sosyal haklarýndan istifade eden, fakat öte yandan emek gücünü satarak elde ettiðinin dýþýnda baþka bir gelir kaynaðýna sahip olmayan kesim. Bu kesim formel bir iþ sektöründe düzenli bir gelire sahip olarak çalýþmasý açýsýndan daha çok iþsizliðe veya enformel iþ süreçlerine itilmiþ Kürt göçmenlerden çok daha yüksek hayat standartlarýna sahip. Öte yandan sadece formel sektördeki sattýðý emek-gücüne baðýmlý olmasý açýsýndan da güvenli ve rahat bir yaþam imkânýna sahip zengin üst sýnýflarýn çok daha "altýnda" bulunuyor. Yani ara bir konumu iþaret ediyor.
Neden bu bahsettiðiniz kesimle konuþtunuz sadece?
Çünkü alan çalýþmasýnýn ilk aþamalarýnda bu kesime mensup insanlarýn taþýdýðý dýþlayýcý söylemin belirli kalýplar üzerinden kurulduðunu, ortak bir mantýða sahip olduðunu ve benzer anlatýlarla bunlarý ifade ettiklerini fark ettim. Bu da bu kesimin söylemini bütünlüklü bir toplumsal olgu olarak ele almayý, kýsacasý nesneleþtirmeyi ve tipoloji oluþtýrmayý mümkün kýlýyordu. Araþtýrmanýn ileriki safhalarýnda da bu orta sýnýf konumunun bu ortak zihniyet kalýplarýný açýklamada nerede devreye girdiðini çözmeye çalýþtým. Bu kiþilerin sýnýfsal konumuyla sahip olduklarý Kürt algýsý arasýndaki iliþkiyi anlamak için öncelikle bu dýþlayýcý söylemin nasýl bir þey olduðunu tarif etmek gerekiyordu elbette.
Bu kesimin sahip olduðu söylemi "tanýyarak dýþlama" olarak niteliyorsunuz.
"Tanýyarak dýþlama" orta sýnýf görüþmecilerin Kürtlere yönelik algýsýnýn dört özelliðine vurgu yapýyor: Birincisi, 'Kürtleri' Türk milletinin bir parçasý olarak gören "tanýmama" üzerine kurulu geleneksel asimilasyoncu devlet söyleminden farklý olarak, 'Kürtleri' ayrý bir "halk" ve "topluluk" olarak tanýyorlar. Ýkincisi, Kürt karþýtý insanlarýn anlam dünyasýnda Kürtler, cahil, bölücü, kent hayatýný mahveden, haksýz kazanç saðlayan ve iþgalci gibi olumsuz özelliklerle ayrýldýðýndan, bu tanýma, kaçýnýlmaz olarak beraberinde Kürtleri dýþlayan bir mantýk içeriyor. Üçüncüsü, Kürt karþýtý söylemin özneleri bu olumsuz stereotipleri, öncelikle, göç alan Türkiye kentlerinde, gündelik hayatta karþýlaþtýklarý Kürt göçmenlerle olan yüzeysel iliþkilerinden ve deneyimlerinden çýkarsýyorlar. Baþka bir deyiþle, ancak Kürtleri þehir hayatýnda tanýdýktan sonra, Kürtlük kategorisinin içini dolduruyorlar. Kavram bu Kürt karþýtý anlayýþýn dört genel özelliðini yansýtmasý ve aydýnlatmasý açýsýndan orta sýnýfýn Kürtlük algýlayýþýnýn farklý görünümlerini tek bir kategori altýna yerleþtirmeyi ve bu bakýmdan da ona toplumsal bir olgu olarak muamele etmeyi mümkün kýlýyor.
Peki milliyetçilik, ýrkçýlýk gibi kavramlar yerine "tanýyarak dýþlama" kavramýný kullanmak ne iþe yarýyor?
Öncelikle ben bu kavramý ýrkçýlýk, dýþlama, milliyetçilik, önyargý gibi literatürdeki genel kavramlarýn yerini alacak veya onlarla rekabet edecek bir kavram olarak ortaya koymuyorum. Kavram tamamýyla araþtýrma devam ederken analitik çerçevenin formüle edilmesi sürecinde ortaya çýktý ve bu süreçte pek çok açýdan bana rehberlik yaptý. Birincisi "tanýyarak dýþlama" kavramý orta sýnýftaki dýþlayýcý hissiyatý devletin uzun yýllardýr kendi "tanýmama" uzerinde kurdugu strateji ile daha rahat karþýlaþtýrýlabilir bir hale getiriyor, ve onun farklýlýðýný ve tarihsel özgüllüðünü vurguluyor. Bunu vurgulamakla da bu olgunun devletin milliyetçi söyleminin tipik bir uzantýsý olmadýðýný iþaret ediyor ve bu hissiyatýn kaynaklarýný araþtýrmaya baþlayacaðýmýz noktanýn "devlet" olmadýðýný gösteriyor. Ýkincisi "tanýyarak dýþlama" orta sýnýftaki Kürt algýsýnýn Türkiye'deki diðer köklü ýrkçý ve ayrýmcý söylemlerden belirli açýlardan farklýlýðýný ve onlara nazaran daha "yeni" bir olgu olduguna iþaret ediyor. Þöyle ki kaynaðýný daha çok devletin milliyetçi söylem ve politikalarýndan alan Rum düþmanlýðý, Ermeni düþmanlýðý ve yine bambaþka tarihsel kaynaklara sahip Yahudi düþmanlýðýndan farklý olarak Kürtlere yönelik olumsuz algý bir "hayal edilen öteki" üzerinden deðil "deneyimlenen öteki" uzerinden kuruluyor. Yani Kürt düþmanlýðý olumsuz bir Kürt imgesinin ideolojik olarak yapay bir þekilde pompalanmasindan çok gündelik hayatta Kürtlerin deneyimlenerek ve "tanýnarak" dýþlanmasýna dayanýyor ve içeriði bu tanýma vasýtasýyla þekil alýyor.
Yani size göre devletin bu dýþlayýcý söylemin oluþmasýnda hiç mi rolü yok?
Elbette var. Ben sadece bu algýnýn doðrudan devlet tarafýndan dayatýlan, onun bilinçli bir ideolojik doktrinasyonunun sonucunda oluþmadýðýný, bu yüzden bu algýnýn oluþum mahallinin de devletin kendi ideolojisi olmadýðýný ifade ediyorum. Bu yüzden meselenin kaynaklarýný araþtýrýrken baþlangýç noktamýz devlet söylemi olamaz. Ayni þeyi misal Yunan düþmanlýðý, Ermeni düþmanlýðý için söyleyemeyiz. Çünkü bu tür düþmanlýklar devletin uzun yýllardýr kendi ideolojik aygýtlarýný seferber ederek kurduðu ve yaydýðý algýlama biçimleri. Kürt düþmanlýðý ise böyle deðil. Bu yüzden araþtýrmaya önce bu algýnýn oluþtuðu mahal, yani kentsel toplumsal yaþam üzerinden baþlayarak, buradaki dinamikleri kavradýktan sonra, devletin algýnýn oluþumundaki rolünü tayin edebiliriz. Kýsacasý benim söylediðim þey devletin rolünü inkâr etmek deðil, onun bu algýnýn oluþumundaki konumunu tarif etmek. Araþtýrmaya kentsel toplumsal hayat üzerinden baþladýðýmýzda da görüyoruz ki devletin geleneksel asimilasyoncu politikasý aslýnda bu algýnýn bu kadar kolay yaygýnlaþmasýnda "niyet edilmemiþ" kolaylaþtýrýcý bir rol oynuyor.
Nasýl bir rol bu?
Þöyle ki, devlet tarafýndan "Kürtlük" kategorisi yýllardýr ve özellikle 12 Eylül darbesi sonrasý tanýnmadýðýndan dolayý yýllardýr içi boþ býrakýlmýþ bir kategori daha çok; bu "tanýma" kentlerin gündelik hayatýnda gerçekleþtiði için, Kürtlük kategorisi kentsel hayattaki deneyimler üzerinden doldurularak kendine mahsus bir biçim alýyor. Yani yýllardýr Kürt diye bir þeyin olmadýðýna inandýrýlan bir yurttaþ kitlesel bir göç sonrasýnda kendisinden sosyo-ekonomik ve mekansal olarak ayrýþmýþ bir Kürt göçmen kitlesi gördüðünde ve "tanýdýðýnda" bunlarla girdiði toplumsal iliþkiler üzerinden bu içi boþ býrakýlmýþ Kürtlük kategorisini rahatlýkla dolduruyor. Ayný þeyi daha çok devletin kendi içeriklendiði Ermeni ve Rum kategorileri için söyleyemeyiz. Kýsacasý Kürtlere karþý beslenen önyargýlar ödünç alýnmýþ söylemler olarak görülemez. Tersine bu önyargýlarýn oluþumunda kentsel yaþamdaki deneyimler, karþýlaþmalar ve gündelik hayat önemli bir paya sahip. "Tanýyarak dýþlama" aktörlerin tanýmasýna ve daha sonra dýþlamasýna yaptýðý vurguyla bu anlamý içinde taþýyor ve bu algýnýn özgüllüðünü yansýtýyor.
Bu bahsettiðiniz güncel ayrýmcý söylemin kendine has olduðunu vurguluyorsunuz ama bugün Kürtleri nitelerken kullanýlan bahsettiðiniz cahil, bölücü, iþgalci gibi nitelemeler toplumumuzda uzun zamandýr hep kullanýlagelmiþ söylemler deðil mi? Bunlarýn ne kadar yeni olduðunu söyleyebiliriz?
Yeni olan þey baþlý baþýna bu tür aþaðýlayýcý etiketlemeler deðil. Bunlarýn doðrudan Kürtleri iþaret edecek þekilde kullanýlmasý, yani etnikleþmiþ biçimiyle orta sýnýf zihniyetinde yeniden kurulmasý. Dediðiniz gibi, "cahil" sözcüðü eðitimden yoksun býrakýlmýþ yoksul kesimleri dýþlarken kullanýlan bir söylem olagelmiþtir. Tanýyarak dýþlama dediðimiz söylemde ise bu ifade Kürtlerin tanýmlayýcý bir özelliði, onlarý "biz"den ayýran bir söylem olarak kurulur. Keza "haksýz kazançla geçinme" özellikle 1970lerde ve 1980lerde gecekondularda yaþayanlar için özellikle kentli zengin sýnýflar tarafýndan kullanýlan bir ifade olmuþtur. Orta sýnýf söyleminde bu ifade etnikleþerek Kürtlerin doðal bir özelliði olarak algýlanýr. "Bölücü" ifadesi devlet söyleminde, siyasal alanda PKK ve sempatizanlarý için 1980 ve 1990lar boyunca sürekli ve yoðun þekilde kullanýlagelmiþtir. Ama bu ifadeyi kullanan siyasi aktörler her zaman PKK ile Kürtlerin ayrý tutulduðunu, PKK'nin Kürtlerin deðil, dýþ aktörlerin örgütü olduðunu hatta Abdullah Öcalan'ýn Kürt deðil söyleyenin tabiriyle "Ermeni dölü" olduðunu ifade etmiþlerdir. Hâlbuki orta sýnýf söyleminde "bölücülük" son derece keskin ve net þekilde Kürtlerin doðal bir özelliði olarak anýlýr; yani etnikleþir. "Gelip buralarý iþgal ediyorlar" þeklindeki bir söylem yine uzun yýllar kentli zenginler tarafýndan büyük þehirlere göç eden herkes için kullanýlan bir ifadedir. Tanýyarak dýþlama'da ise bu sýfat Kürtlere mal edilerek etnikleþmiþ bir biçimde dolaþýma sokulur.
Peki tüm bu ayrýmcý ifadelerin etnikleþmesi süreci nasýl ortaya çýktý?
Maddi dünyanýn, yani göç alan þehirlerde toplumsal yaþamýn da etnikleþmesiyle. Klasik söylemde "cahil" eðitimden yoksun býrakýlmýþ, üst sýnýflarýn kentsel pratiklerine ve normlarýna uyum saðlamamýþ olmayý kodlamakta ve bunu dýþlamakta kullanýlýr. Son yirmi yýlda daha önce ciddi bir Kürt nüfusu barýndýrmayan Ýzmir, Mersin, Adana, Bursa gibi þehirlerde Kürtler, tüm yoksulluklarý ve eðitimden yoksun býrakýlmýþlýklarýyla" kent hayatýnda görünür hale geldiler, bu özellikleriyle tanýndýlar, sýnýflandýrýldýlar ve böylelikle de "cahillik" söylemi üzerinden yapýlan ayrýmcýlýðýn merkezine yerleþtirildiler. "Ýþgalcilik" yine klasik olarak göçle kentlere akýn etmeyi iþaret ediyorsa, Kürtler son yirmi yýlda zorunlu göç süreçleriyle bunun öznesi oldular. Bir zamanlar gecekondularda yaþama, enformel sektörde çalýþma üst sýnýflar tarafýndan "haksýz kazanç" saðlayanlar olarak niteleniyordu. Þimdi ise Kürtler kentin kimi çöküntü alanlarýndaki gecekondularda midyecilik, pazarcýlýk gibi enformel sektörlerde yoðunlaþtýkça orta sýnýf gözünde "haksýz kazanç" diye adlandýrýlan yaþam stratejilerinin temsilcisi hale geldiler; ve böylelikle de bu ayrýmcý söylemin doðrudan hedefi haline geldiler. Kýsacasý Kürt göçmenler son yirmi yýlda bu saydýðýmýz yerleþik dýþlayýcý söylemlerin gösterenlerinin kent hayatýndaki taþýyýcýsý konumuna geldikçe "tanýyarak dýþlama" yayýlma alaný buldu. Göçle gelen Kürtlerin kent hayatýndaki bu maddi dýþlanmýþlýklarý ve maðduriyeti sabit bir nitelik kazandýkça "tanýyarak dýþlama" kent yaþamýndaki gündelik deneyimler üzerinden kendisini sürekli yeniden üretti, kendi çarpýk mantýðýný gündelik hayat içerisinde doðrulattý ve kemikleþmeye baþladý. Bugün artýk bir midyecinin baþka herhangi bir özelliðine bakýlmaksýzýn Kürt olduðundan emin olunabiliyorsa ve bu midyeci "haksýz kazanç saðlayan Kürtlerden herhangi biri" olarak yaftalanýyorsa tanýyarak dýþlama artýk yerleþmiþ demektir.
Peki son yirmi yýlda ne oldu da böyle oldu? Göçten bahsettiniz.
Sadece göçle bunu açýklayamayýz. Göçün niteliðine ve gerçekleþtiði siyasi-ekonomik baðlama da odaklanmak gerekiyor. Doðudan batýya göç 50 yýldýr var olan bir olgu; ama son yirmi yýlda hem göçün niteliði hem de toplumsal baðlamýnda önemli bir deðiþim açýða çýktý. Bir kere son yirmi yýldaki göç büyük ölçüde bölgedeki çatýþma sürecinden ötürü "zorunlu göç" olma özelliðini gösteriyor. Göçün kitleselliði kentlerde artan ekonomik olanaklardan deðil; zorunlu olmasýndan kaynaklanýyor. Ýkincisi ise bu zorunlu göç süreci Türkiye kentlerinin neoliberal birikim stratejilerine baðýmlý olarak hýzlý bir dönüþüme uðradýðý bir baðlamda gerçekleþiyor. Kýsacasý eskisi gibi büyüyen kentlerdeki istihdam olanaklarýna doðru Türkiye'nin her yerinden akan "gönüllü" bir göçmen kitlesinden bahsetmiyoruz. Artýk sanayisizleþen, iþsizliðin ve yoksulluðun derinleþtiði ve süreklileþtiði, gecekondu inþa edecek boþ arazisi olmayan kentlere Doðu ve Güneydoðu Anadolu'dan akan yerlerinden edilmiþ bir göçmen kitlesinden bahsediyoruz. Bu yüzden son yirmi yýlda bu koþullarýn oluþumunda yüzümüzü zorunlu göçe ve neoliberal ekonomik dönüþüme çevirmemiz gerekiyor.
Neoliberalizm ve zorunlu göçle tanýyarak dýþlama arasýnda nasýl bir bað var?
Tanýyarak dýþlamanýn oluþumunda baþat rol oynayan kentsel toplumsal yaþamýn etnikleþmesinde bu iki süreç çok önemli bir rol oynuyor. Bu çok ayrýntýlý ve ince þekilde ele alýnmasý gereken bir mesele ama burada kýsaca muradýmý anlatmaya çalýþayým. Öncelikle bu iki süreç Kürt göçmenleri sosyo-ekonomik ve mekansal anlamda yalýtarak onlarýn ayrý bir "cemaat" veya "topluluk" olarak tanýnmasýna katkýda bulunuyor. Zorunlu göçle gelenlerin çoðu zaten þehre belirli bir hazýrlýkla veya birikmiþ kaynakla gelmiyor; Doðu ve Güneydoðunun kýrsalýndan göç etmek zorunda kalmýþ, kentsel iþ süreçlerine ve hayat þartlarýna tamamen yabancý bir kitle. Pek çoðu þehre daha önce yerleþmiþ kendi hemþehrilerinin bulunduðu merkezdeki çöküntü alanlarýndaki gecekondulara yerleþiyor. Mesela Ýzmir'de afete maruz bir bölge olarak Kürtlerin yerleþim alaný haline gelmiþ Kadifekale bu özellikleri taþýyor. Burada hem ucuza ev bulma hem de göçle gelenlerin kendi aralarýndaki dayanýþma iliþkilerine yakýn olma þansýna eriþiyorlar. Kürt göçmenler buralarda yoðunlaþtýkça mekansal olarak kentin geri kalanýndan yalýtýk yaþamak durumunda kalýyorlar. Ne kadar kentin ortasýnda olsa da bu tür çöküntü alanlarý Kürt göçmenlerin kendilerine has dayanýþma iliþkileri geliþtirdikleri, Kürt kimliðini yaþattýklarý ve kentli biçimlere soktuklarý alanlar. Bu mekansal yalýtýlmýþlýk orta sýnýf zihninde Kürtlerin ayrý ve homojen bir "toplam" olarak tahayyülünü kolaylaþtýrýyor ve orta sýnýf ile Kürtler arasýndaki sýnýrý bu mekansal farklýlaþma üzerinden daha da koyultuyor. Bu mekansal yalýtýlmýþlýða bir de Kürt göçmenlerin belirli enformel sektörlerde yoðunlaþmalarýndan kaynaklý sosyo-ekonomik yalýtýlmýþlýklarýný eklediðimizde Kürtlerin ayrý, aþaðý ve homojen bir grup olarak tasavvuru iyiden iyiye kolaylaþýyor. Örneðin Kadifekale'de oturuyor olmak; Konak'ta midye satmak bir Kürdü "tanýmak" için yeterli hale geliyor. Gecekonduda oturmanýn, enformel iþte çalýþmak gibi yaþama stratejilerinin üst sýnýflarda uzun bir süredir "haksýz kazançla geçinmek" olarak kodlandýðý bir toplumda yaþýyoruz. Gecekondu ile özdeþleþmiþ bir yer olan Kadifekale'nin bir Kürt mahallesi haline gelmesi, enformel sektör denilince akla gelen iþportacýlýðýn, pazarcýlýðýn, midyeciliðin Kürt göçmenlerin mesleðine dönüþmesi "haksýz kazanç" suçlamasýnýn muhatabýný Kürtleþtiriyor; yani haksýz kazanç söylemini etnikleþtiriyor. Benzer mekanizmanýn daha önce saydýðým diðer sterotiplerin etnikleþmesi için de söz konusu olduðunu söyleyebiliriz.
Bu mekansal ve sosyo-ekonomik yalýtýlmýþlýkta neoliberal ekonomik dönüþüm de çok önemli rol oynuyor. Özellikle neoliberal dönemin kentlerinde þehir merkezindeki arazilerin baþlý baþýna bir "deðiþim deðeri", bir rant kaynaðý haline gelmesi ve gecekondu politikalarýndaki deðiþiklikler Kürt göçmenlerin mekansal yalýtýlmýþlýklarýný pekiþtiriyor. Neoliberal dönüþmle baðlantýlý kalýcý iþsizlik, ekonomik daralma ve ardý ardýna gelen krizler ayný zamanda bahsettiðim sosyo-ekonomik ayrýþmayý daha da keskinleþtiriyor. Bu noktalar çok önemli olmakla birlikte çok ayrýntýlý bir analizi gerektiriyor; ve burada uzun uzadýya girmek çok mümkün deðil. Bunu Praksis dergisinin 21.sayýsýnda yayýmlanacak yazýmda ayrýntýlý bir þekilde anlatýyorum.
Peki bu bahsettiðiniz süreçler içerisinde orta sýnýf olmak nereye oturuyor?
Orta sýnýf bu bahsettiðim toplumsal hayatýn etnikleþmesinin, yani Kürtlerin sosyo-ekonomik ve mekansal yalýtýlmýþlýklarýnýn bir tanýðý haline geliyorlar; ve bunu gündelik hayatlarýnda kendi sýnýfsal konumlarý dolayýmýyla deneyimliyorlar. Bunlar bir yandan Kürt göçmenlerin yoðunlaþtýðý Kadifekale gibi kent merkezine yakýn eski çöküntü alanlarýnýn dýþýnda konumlanýrken, diðer yandan bu ekonomik kaynaklarýn sýnýrlýlýðý onlarý bu alanlarýn yakýn çevresinden uzaklaþtýrmýyor. Maviþehir gibi kent merkezinden kýsmen yalýtýk "kapalý cemaatlere" veya konforlu sitelere dahil olmalarý pek mümkün deðil. Bu Kürt gecekondularýnýn içinde olmama fakat çevresinde olma hali, Kürtlerin bir topluluk olarak varlýðý konusundaki farkýndalýklarýný, kent merkezindeki hayattan görece yalýtýk yaþayan varlýklý kesimlere göre, daha güçlü kýlýyor. Gündelik hayatlarýnýn önemli bir kýsmýný þehre uzak kendi güvenli sitelerinde sürdürebilme þansýný elinde tutan zengin kesimler için ise Kürt göçmenlere "deðmeden" yaþamak daha mümkün.
Bir belediye otobüsünde, bir dolmuþta bir orta sýnýf mensubunun Kürtçe konuþan bir grup göçmeni iþitmesini mümkün kýlan þey aslýnda onun þehir içi ulaþým masraflarýndan tasarruf etme eðilimi. Keza açýk meyve, sebze, elbise pazarlarýnda orta sýnýfý Kürt iþportacýlarla buluþturan da temelde ayný eðilimi. Yani alan çalýþmasýndaki görüþmecilerimle Kürt göçmenleri kentsel hayatýn belirli alanlarýnda buluþturan þey her ikisinin de sýnýfsal konumuyla ilgili. Orta sýnýf görüþmecilerin zihniyetinde beliren olumsuz Kürt imajý ve bu imaja eþlik eden bir dizi sterotip ve etiket en temelde bu toplumsal iliþkiler dolayýmýyla inþa ediliyor ve görüþmeciler tarafýndan bu iliþkilere referansla rasyonelleþtirilliyor. Örneðin, "cahillikte" belediye otobüslerinde "kaba saba" konuþan Kürt göçmenleri "iþitmiþ" olmak, "haksýz kazanç saðlayan Kürtler" imajýnda pazarda Kürt bir esnaftan çürük-bozuk meyva-sebze satýn almýþ olmak, Kürtlerin bölücü olarak kodlanmasýnda Kürtlerin kendi cemaatleri dýþýndaki biriyle girdikleri ihtilafta birlikte hareket ediyor olmalarý, "þehir hayatýný mahvetmekte olan" Kürtler algýlayýþýnda Kadifekale'den gelen bir kapkaççý tarafýndan "þehrin ortasýnda" soyulmuþ olmak, Kürtlerin "þehri iþgal etmekte olduklarý" düþüncesinde þehrin muhtelif yerlerinde selpak satan çok sayýda Kürt göçmen çocuklarýna rastlamýþ olmak bir deneyim olarak içeriliyor; ve bu deneyimler tüm bu etiketlemelerin ve bunlar vasýtasýyla içeriklendirilen "Kürtlük" kategorisinin malzemesini teþkil ediyor.
Yani tanýyarak dýþlamanýn bir orta sýnýf ideolojisi olduðunu mu söylüyorsunuz?
Bir yanlýþ anlaþýlma olmasýn diye belirtmek isterim: Burada orta sýnýf olmanýn doðal olarak böyle bir algýlayýþýn taþýyýcýsý olmanýn yeterli bir nedeni olduðu veya tüm orta sýnýf Ýzmirlilerin Kürtleri dýþladýðý gibi bir þey ifade ediyor deðilim. Bahsettiðim þey tanýyarak dýþlamanýn orta sýnýf kesimler arasýnda görülen bir eðilim olduðu. Tanýyarak dýþlama orta sýnýfýn tümünü ifade eden bir tanýmlama deðil, sadece Kürt karþýtlýðýnýn Ýzmirli orta sýnýf söyleminde aldýðý biçimi ifade eden bir eðilim.
Peki neoliberalizm ve zorunlu göç süreçlerine bu kadar yoðunlaþýrken gündemdeki Kürt meselesine dair siyasi geliþmelerin etkisini biraz ihmal etmiþ olmuyor musunuz?
Ben 2006 yýlýnda bu çalýþmaya baþladýðýmda ortada Kürt açýlýmý diye bir þey yoktu ve DTP henüz meclise girmemiþti. Fakat Kürtlere yönelik ayrýmcý söylemler þehir hayatýnda son derece yaygýndý ve doðallaþmýþtý. Bu durum bile açýlým meselesi ile bu ayrýmcý söylem arasýnda bir nedensellik kurulamayacaðýný gösteriyor. Öte yandan bu son sürecin bir algýlama biçimi olarak tanýyarak dýþlamanýn pekiþmesinde ve yaygýnlaþmasýnda çok önemli bir rol oynadýðýný tahmin ediyorum. Ýzmir'de gerçekleþen olayda konvoya saldýranlarýn saikleri, dünya görüþleri, sýnýfsal konumlarý hakkýnda tam bir fikrimiz yok, bu konuda ancak tahmin yürütebiliyoruz. Yine de açýlým meselesi ile bu yaygýnlaþan ayrýmcý söylem arasýndaki iliþkiye dair bazý öngörülerde bulunabiliriz. Öncelikle Kürtlere yönelik ayrýmcý hissiyatýn kökenleri ile bu hissiyat üzerinden ortaya çýkabilecek bir saldýrýyý, tacizi veya eylemi harekete geçiren etkenleri birbirinden ayýrmak gerekir diye düþünüyorum. Birilerine sýrf etnik kökeninden ötürü fiziki ve örgütlü saldýrýda bulunmak için sadece onun cahil, haksýz kazançla geçinen, iþgalci gibi aþaðýlayýcý bir takým sýfatlara sahip olduðunu bilmek yetmez. Bu tür saldýrýlarýn arkasýnda büyük ölçüde bu hissiyatýn da payý olsa da sadece bu öne çýkarýlarak yapýlan bir eylemin toplumsal ve hukuksal meþruiyeti olmayacaktýr. Bu yüzden bu biriken öfke ve ayrýmcý söylem, pratiðe veya fiziki bir saldýrýya dönüþürken kendisini saf haliyle sunmak yerine toplumun duyarlý olduðu bir gündem üzerinden kendisine kanal açar; ve o gündem üzerinden sunarak kabul edilir bir hal kazanmaya çalýþýr, onay bekler. Bu yüzden de, kendisini bir meþru müdafaa olarak sunmaya gayret eder. Hele Kürt düþmanlýðýnýn siyasal alan, ana-akým medya ve toplumun belirli bir kesimi tarafýndan en azýndan söylem düzeyinde halen kabul edilemez, tehlikeli bir olgu olarak algýlandýðý düþünüldüðünde ayrýmcý hissiyatýn harekete geçmesi için kendisine meþruiyet kanalý açmasý zorunludur. Þimdiye kadar Kürt karþýtlýðýnýn eyleme dönüþtüðü yerlerde yaþananlara baktýðýmýzda bu durumu gözlemlemek mümkün. Örneðin Altýnova'daki hadiselerde Kürtlere yönelik olumsuz hissiyat kendisini bir cinayete gösterilen tepki üzerinden, bir meþru müdafaa olarak göstermeye çalýþtý. Bayramiç'te benzer bir durum yaþandý. Benim korkum, daha genel siyasete iliþkin toplumun genelini kuþatan hassasiyetlerin bu halihazýrda yerleþik hale gelmiþ ayrýmcý zihniyetin eyleme geçmesine yönelik bir kanal oluþturmasý. Kürt açýlýmýna yönelik tartýþmalarýn buraya evrilme tehlikesi o kadar da paranoya deðil. Bu olduðunda bu ülkede kardeþlik çok aðýr bir yara alacaktýr.
Tanýyarak dýþlama adýný verdiðiniz hissiyatý Türkiye'ye genelleþtirmek ne kadar mümkün?
Benim çalýþmam böyle bir iddia taþýmýyor; fakat bahsedildiði þekliyle tanýyarak dýþlamanýn son yirmi yýlda benzer süreçlere maruz kalmýþ büyük kentlerin içerisinde gözlemlemek sürpriz olmayacaktýr. Öte yandan, bunun sadece Ýzmir'le sýnýrlý kaldýðýný varsaysak bile bizatihi böyle bir olgunun varlýðýný teþhis etmek Kürt meselesi, milliyetçilik ve ýrkçýlýk gibi genel meseleler hakkýnda bazý yorumlamalarda bulunmayý mümkün kýlýyor.
Örneðin?
Bir kere tanýyarak dýþlama Kürt meselesini sadece bir demokratikleþme meselesine indirgemenin sýnýrlýlýklarýna iþaret ediyor. Siyasal alanda demokratikleþme çabalarý önemli bir ihtiyaç olmakla birlikte baþlý baþýna kentlerde Kürt göçmenlerin mekansal ve sosyo-ekonomik dýþlanmýþlýklarýna dair herhangi bir deva içermiyor. Bu da siyasal alan ne kadar demokratikleþirse demokratikleþsin, kentlerde ayrýmcýlýðýn toplumsal zemininin sabit kaldýðýný gösteriyor. Bu bakýmdan Kürt meselesinin bu ayrýmcýlýðý da içeren bütün boyutlarýyla çözülebilmesi için liberal demokrasiyi her derde deva bir formül olarak görmemek gerekiyor. Ýkincisi tanýyarak dýþlama tüm özgüllüðüyle, bize her dýþlayýcý veya "ötekileþtirici" bir zihniyet kalýbý görüldüðünde onu bir tür Türk milliyetçiliði olarak teþhis etmenin sýnýrlýlýklarýna iþaret ediyor. Daha önce de deðindiðim gibi tanýyarak dýþlama devletin ve diðer resmi siyasi aktörlerin sistemli bir maniplasyonu sonucunda deðil, kentsel hayatýn içerisinde köklenen bir olgu ve ana akým Türk milliyetçiliðinden farklý bir hissiyata tekabül ediyor.
Son olarak bu yükselen ayrýþma tehdidi karþýsýnda atýlacak adýmlar ne olabilir?
Bence artýk Türkiye'de Kürt meselesi tartýþýlýrken büyük kentlerde tanýyarak dýþlama benzeri algýlama biçimleri Kürt sorununun yeni bir boyutu olarak düþünülmeli ve meselenin bu boyutu çözülmeden tam bir barýþ ortamýnýn saðlanamayacaðý hesaba katýlmalý. Ne var ki mevcut siyasi aktörlerden böyle bir hassasiyet beklemek naiflik olur. AKP ne kadar demokratikleþme heveslisi görünse de Kürt meselesine dair siyasi ufku "yaradaný severiz yaradýlandan ötürü" demogojisini aþamýyor. Bunun da ötesinde Türkiye'de neoliberal politikalarýn son 7 yýldýr icracýlýðýný yapmaya devam eden bir parti olarak AKP'yi kentlerdeki Kürt göçmenlerin mekansal ve sosyo-ekonomik ayrýþmasýnýn sorumlularýndan, yani "tanýyarak dýþlama"ya katkýda bulunan aktörlerden biri olarak tanýmlayabiliriz. CHP ve MHP'nin klasik milliyetçi hattý, keza, Kürt sorunun, eski veya yeni, hiçbir boyutuna çare üretmediði gibi, sorunu daha da aðýrlaþtýrýyor. DTP de uzun bir süredir meseleyi bireysel-kültürel haklara ve Abdullah Öcalan'ýn statüsüne indirgeyen bir hat izlediðinden meselenin bahsettiðimiz bu boyutunun çözümüne katkýda bulunacak gibi gözükmüyor. Kýlýçlarýn çekildiði böyle bir ortamda eþitik olmadan barýþ olmayacaðýný inadýna vurgulamaktan ve bu temelde bir siyasi hat inþa etmekten baþka çýkar yol gözükmüyor. (CS/EK)
Ankara - BÝA Haber Merkezi