Soykırım tartışmasında milli tezler yenilenmeli
06 Şubat 2012 15:29
1915 için sarkastik çözüm: Tarihçi Cemil Koçak, İ.N.Şahin stiliyle Star'da yazmış. Hükumet erkanının haberi mutlaka olacaktır.
Soykırım tartışmasında milli tezler yenilenmeli
"Pek çok kimse 2015’in hızla yaklaşmakta olmasından dolayı endişe içinde. Bir zamanlar Harley kuyruklu yıldızının dünyaya çarpacağından endişe edildiği gibi, şimdi de 2015’e karşı çareler aranıyor.
Elbette ben de herkes gibi “sözde Ermeni soykırımı” iddialarına karşı vatan evlâtlarının yıllar süren fedakârca çabaları sonucunda oluşan millî tezimizi, her akşam yatmadan önce mutlaka okurum. Yıllardır bu konuda yaptığım okumalar sonucunda şu gerçeği nihayet fark ettim: Dünyanın dört bir tarafına dağılmış olan Ermeniler, neredeyse yüzyıldan beri sadece dünya kamuoyunun ama özellikle de genç neslin beyinlerini yıkayarak onları iğfal etmekle kalmamışlar, fakat maalesef iğrenç yalanlarını millî tezimize de sızdırmayı başarmışlardır. Bu gerçeği aşağıda ilgililerin dikkatine arz ediyorum.
Savaşa katılmamızda Ermeniler rol oynadı mı?
Tarih kitaplarımızda Osmanlı devletimizin 1. Dünya Savaşı’na sanki kendi isteğiyle katılmış olduğu yolunda izlenime neden olabilecek bir takım anlatımlara rastladım. Maalesef bu konu belgelere dayanarak yeterince araştırılmış değil. Oysa Yavuz ve Midilli’nin İstanbul boğazımızın lacivert sularına sığınmalarından sonra bu gemilerde görevli Alman subayların ve bahriyelilerin içinde Ermenilerin olup olmadığını hala bilmiyoruz. Eğer bu konu derinlemesine incelenecek olursa, burada Osmanlı devletimizin başına örülen çorapların da Ermeni komitacıların işi olduğu iyice anlaşılacaktır. Şöyle ki; Ermeni komitacılar, bu gemilerde Alman üniforması giymiş, ama Ermeni davasına hizmet etmek için yemin etmiş olan Ermeni askerlerine verdikleri emirle gemilerimizin Karadeniz’e dostça açıldıkları bir sırada, ezeli ve ebedi düşmanımız Rusya’ya ve onun yere batası donanmasına saldırmalarına neden olmuşlardır. Maalesef bazı millî tarih kitaplarımızda dahi bu gerçek anlatılmamakta; onun yerine sanki Osmanlı devlet adamlarımızın bu haince planlardan haberleri varmış gibi, özellikle de cennet mekan Enver Paşamızın yazılı emriyle bu olayın gerçekleştiği izlenimi verilmektedir. Eğer bu belgeler yakından incelenecek olursa, hiç kuşku yoktur ki, bunların zamanında henüz hainliklerini maalesef anlayamadığımız ve temiz kalbimizin ve saflığımızın bizi yanıltmasıyla devletimizin en üst kademelerinde görevler verdiğimiz nankör Ermeni memurları tarafından yazılmış ve imzalanmış sahtelikleri ortaya çıkacaktır. Son zamanlarda ortaya çıkan sahte imza makinaları da zaten bu iddiamızı doğrulamaktadır! Almanları Ermeniler suçlu olarak gösterdi
Nitekim en yetkili Osmanlı devlet adamlarımız, bu hain komplonun gerçekleşmesinden sonra milletimizin gözbebeği meclisimizde yaptıkları açıklamada, devletimizin saldırıya uğraması sonucunda savaşa katıldığımızı açıklamışlardır. Osmanlı devlet adamlarımızın şerefli tarihimiz boyunca gerçek dışı bir beyanda bulunmadıkları gerçeği göz önüne alınırsa, durum kendiliğinden anlaşılır. Ermenilerin bunu niçin yaptığını açıklamak da çok kolaydır: Osmanlı devletimizin savaşa katılmasıyla Rusya’nın kutsal topraklarımızda ilerlemesi gerçekleşecek ve Rus emperyalizmi Anadolumuzun bağrında bir Ermeni devletinin kurulmasını sağlayacaktı.
Ermeniler, böylece Almanları da suçlu gibi göstererek, Almanya ile yakınlığımızı dinamitlemek istemişlerdir. Böylece yalnız kalacak ve daha kolayca yıkılacaktık. Hatta belki de Almanya ile bozuştuğumuz için Almanlar, zamanı geldiğinde bizden misafir işçi de almayacaklar ve memleketimizin dış ticaret dengesi, bu olay nedeniyle daha da bozulacaktı. Herkesin bildiği gibi Ermenilerin uzun vaadeli komploları meşhurdur.
'Tehcir' sözcüğü yerine 'ikametgah' kullanılmalı
Millî tezimizde de kullanılan “tehcir” sözcüğünün de değiştirilmesi gerekir. Maalesef bazı hainler bu sözcüğü bile hain emellerine alet etmektedirler. Onun yerine, “ikâmetgah adreslerinin değiştirilmesi” denilmelidir. Doğrusu da budur.
Osmanlı devletimiz, 1915 yılında kışın sert geçmesi yüzünden ve tabii ki savaş nedeniyle de soğuk bölgelerde yaşamak zorunda kalmış olan Ermenilerin (maalesef Osmanlı vatandaşı demeye artık dilim varmıyor), bu zor savaş yıllarında daha sıcak bölgelere intikal etmelerini sağlamıştır. Bunun için de her türlü imkan hizmetlerine sunulmuştur. Örneğin, sıcak bölgelere intikal etmesi gereken Ermenilere en az 15 gün mühlet verilmiştir. Bu süre bazı yerlerde daha da uzun tutulmuştur. Hepimiz ev taşımış insanlarız. Allah aşkına, hangimiz bu sürede taşınamaz ki.
Ama Ermeniler, sayemizde zenginleşerek hayatları boyunca bolluk içinde yaşamaya alışmış olduklarından, kendilerine tanınmış bu uzun sure içinde bile sıcak bölgelerde ev tutmamışlar, müşkülpesentlik göstermişlerdir. Oysa bu bölgelerdeki emlâkçıların kayıtları incelense, gerçekte Ermenilerin şımarıklığı, ev beğenmezliği açığa çıkar. Maalesef bu konuda da yeterince inceleme yok. Diğer yandan, bir kısım Ermeniler (komitacı olanlar) özellikle ev tutmaktan kaçınarak, sokakta kalmayı adeta kendi elleri ile hazırlamışlardır. Bu arada bazı iyiniyetli Ermenilerin de sadece dil sorunu yüzünden emlâkçılarla anlaşamamaları sonucunda yersiz ve yurtsuz kalmalarını bugün bile üzülerek hatırlıyoruz.
Mikroplar Osmanlı’yı asla yenemeyecektir
Millî tezimizi kuvvetle ortaya koyan kitaplarda bu dönemde bir takım hastalıklardan söz ediliyor. Elbette Osmanlı devletimizde de münferit hastalık vakaları olmuştur. Bunu inkâr etmiyoruz. Fakat sistematik bir hastalık durumu hiç olmamıştır. Bu türden iyiniyetli ve gerçeği yansıtan anlatımlar dahi yanlış izlenimlere sebebiyet verebilmektedir. Şöyle ki, sanki tarihi boyunca her türlü güçlüğün üstesinden gelmeyi başarmış olan Osmanlı devletimiz, bazı muzır mikropların üstesinden gelmeyi başaramamış gibi görünmektedir ki, tabiî çok yanlış.
Bu dönemde güçlü devletimizi gözle dahi görülemeyecek kadar ufak bazı mikroplar karşısında güçsüz ve aciz gösterme gayretleri hatırlanacak olursa, gerçek şudur: İkâmetgah adreslerinin değiştirilmesi sırasında bazı Ermeniler mikrop kapmışlardır. Fakat bu mikroplar asla temiz kanımıza bulaşmamıştır. Fakat Ermeni komitacıların eğer yeteri kadar araştırılacak olursa Rusya’dan getirdikleri ortaya çıkacak olan mikroplarla kendilerini bilhassa hasta etmeleri gerçeğini göz ardı edemeyiz. Böylece ileriki yıllarda bu doğal ölümlerin Osmanlı devletimize mal edilmesinin mizanseni de yaratılmıştır. Hatta şu anda elimde belgesi yok ama, bu Ermeni komitacıların bilhassa yakalandıkları bulaşıcı hastalıkları, diğer Ermenilere de acımadan bulaştırdıkları duyumları aldım. İşte böylesi acımasız ve hain bir komploya kurban giden Osmanlı devletimizdir.
Ermeni nüfusun azaldığı uluslararası bir yalandır
Bütün savaşı bu sıcak bölgelerde geçiren ve böylece yakıt masrafı da azalmış olduğu için daha da zenginleşen Ermeniler, savaş bitip de Osmanlı devletimiz yenik ilân edilince, üstelik bu dönemde doğum kontrolü azaldığından bir hayli de çoğalarak, yeniden eski evlerine geri dönmüşlerdir. Millî tezimizde bu noktaya daha çok parmak basmalıyız. Bir de artık diaspora Ermenileri denilen memleketleri dışında yaşayan bir kesim vardır ki, genç nüfus, bilhassa Batının tesiri ile gayri meşru nikâhsız birlikte yaşamaktadır. Bu gençler Batının maddiyatçı değerleri ile yetiştirildiklerinden artık çocuk da yapmamakta ve Ermeni nüfusunun artmasına engel olmaktadırlar. Fakat bu da tabii uluslararası bir komplonun parçasıdır. Şöyle ki, Ermeni nüfusu artmadığı için Osmanlı devletimizin bu zor döneminde meydana gelen ve tek tük sayılabilecek Ermeni vefatlarını yüksek gösterebilmenin bir aracı da budur. Yani “işte bu yüzden o kadar azız” demeye getiriyorlar. Tezimizin kuvvetlenmesine çalışırken, bu tür sözde iddiaları da cevaplamak gerekir.
Eğer millî tezimizi kuvvetlendiren vatan evlâtları arasından elimdeki belge ve bilgilerden faydalanmak isteyenler varsa, elbette benimle temas kurabilirler. Elden arz ederim efendim.
2015’i de kolayca atlatabiliriz
Şimdiye kadar hiçkimsenin aklına gelmeyen bir büyük imkândan söz edeceğim: Eğer miladi takvimimizi değiştirir ve hicri ya da rumi takvimimize geri dönersek, bu takdirde 1400’lü yıllara adım atarız. 2014’ün yılbaşı gecesinden itibaren geçerli olacak yeni takvimimiz sayesinde 2015 yılı atlanmış olacağından, Ermeniler apışıp kalacaklardır. Hatta 2015 yılı için o andan itibaren “sözde 2015” de diyebiliriz. Yalancı da çıkmayız. Böylece hem 2015’in iftiralarından kurtuluruz; hem de dünya kamuoyuna millî tezimizi anlatmak için 600 yıl kazanmış oluruz! Ondan sonra artık TTK bir yandan, üniversitelerimiz, YÖK ve benzeri her türlü millî kuruluşumuz, geniş bir propaganda atağıyla bu sorunu kökten çözerler.
Evet benim de aklıma geldi; bazı Atatürkçüler, meselenin bir millî dava olduğu gerçeğini unutarak ya da göz ardı ederek, takvim değişikliğini cumhuriyet de elden gitti propagandasına çevirerek, bu imkânı kullandırtmak istemeyebilirler. Ne var ki, bu çabaların aynı zamanda Ermenilerin işine yarayacağı da unutulmamalıdır. Atatürkçüler, hiç olmazsa bu millî davamızda devletimizi ve hükûmetimizi desteklemeli ve Ermenilerin oyununa gelmemelidirler. Atatürk ilke ve inkılâplarına karşı olunduğundan değil, Ermeni meselesinin çözümünde yol alınmaktadır.
Peki, eğer bu konuda Atatürkçü çevreler ikna edilemezse ve millî birlik ve beraberlik sağlanamazsa, bu takdirde de hiç olmazsa takvim değişikliğini sadece bir yılla sınırlı tutma yoluna gidilebilir ve 2016 yılı başında yeniden miladi takvime dönülebilir. Fakat bir önceki önerim kabul edilecek olursa, bu takdirde 1915 senesine de daha yüzyıllar olacağından, ‘sözde 1915 yılı” deyimini de kullanabiliriz. Daha yaşanmamış 1915 yılında ne olmuş olabilir ki? Ne dersiniz, Ermeniler bile bu soruyu yanıtlayabilirler mi hiç?"
Cemil Koçak
4 Şubat 2012
STAR