Türkiye'deki sığınmacılar adına tarihi bir fırsat
19 Haziran 2012 12:43 / 2722 kez okundu!
Türkiye tarihinde iltica alanını içeren ilk yasal düzenleme olan "Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısı" 3 Mayıs 2012 gününden bu yana TBMM gündeminde. Birçok tâli komisyonun yanı sıra esas komisyon olan İçişleri Komisyonu'ndaki çalışmadan sonra TBMM Genel Kurulu önüne gelecek tasarı geçtiğimiz salı gününden bu yana İçişleri Alt Komisyonu'nda madde madde değerlendiriliyor.
Bu yasa şüphesiz bu alana ilişkin çok önemli düzenlemeleri ile Türkiye'ye sığınan sığınmacılar adına çok önemli ve tarihi bir fırsat olma özelliğine sahip.
İltica hakkı, temel bir insan hakkı olarak İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi (İHEB) madde 14'te düzenlenmesine, 1951 Cenevre Sözleşmesi ile bir BM sözleşmesi olarak hemen tüm dünyada genel kabul görmüş olmasına ve Türkiye, bu sözleşmeyi imzalayan ilk ülkelerden birisi olmasına karşılık aradan 61 yıl geçmesine rağmen ülke içinde bir yasal düzenleme yapılma ihtiyacı hissedilecek kadar itibar görmedi. Devletin tüm erklerinin, akademinin, yerel idarelerin ve sivil toplumun gerekli ilgiyi göstermediği bu önemli insan hakkı alanı, uygulamada az sayıdaki bürokrat ve yabancılar polisi inisiyatifine terk edildi. Uygulama büyük ölçüde ancak 1994 tarihinde hazırlanan son derece yetersiz ve hatalı bir içeriğe sahip olan yönetmelik ve sonraki tarihlerde çıkarılan genelge hükümleri ile idare edilmek istendi. Dolayısıyla eksik mevzuat uygulamada farklı illerde farklı duyarlılıklara sahip uygulayıcılar elinde farklı pratiklere neden oldu. Ancak AB üyelik sürecinde eleştiri konusu olan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında ağır ihlallerin tespit edildiği, uluslararası insan hakları örgütleri tarafından birçok yanlışı işaret edilen bu sistemin artık Türkiye'de devam edemeyeceği görüldü.
Gerçekten, zaten belirtilen nedenlerle Türkiye'de derme-çatma düzene sahip olan bu alan, son zamanlarda -genel kamuoyu ve sokaktaki vatandaş fark etmese de- rakamların da ulaştığı boyutla artık iyice derin kriz merkezlerinden birisi olmaya yöneldi: Suriyeli sığınmacılar hariç olmak üzere Türkiye'ye diğer ülkelerden 2011 yılında 17.000 yeni başvuru yapıldı. Bu sayı, tüm zamanların en yüksek sayısıdır ve bu yeni başvurular ile Türkiye'de işlemi devam eden iltica sayısı 26 bin civarına ulaştı. Bu sayının dışında Suriye'den gelen 23 bin civarı sığınmacı farklı yerlerdeki kamplara yerleştirildiler. Türkiye'deki resmi prosedüre girmiş bu insanların dışında çok önemli sayılardaki nüfus hareket etmeye devam etti: Sadece Edirne ilinde 23 bin civarı insan Yunanistan'a geçmeye çalışırken yakalandı. Yakalanmadan Yunanistan'a geçen insanlar ise AB'nin verdiği son rakamlara göre tüm AB ülkelerine yasa dışı yollardan girişlerin yüzde 93'ünü oluşturmakta. Bunun dışında Türkiye'de 250 bin civarı kayıtlı yabancının çalışma izni ile çalışmakta olduğu bilinmekte, 100 bin kadar kişinin de kayıtlı olmadan çalıştığı tahmin edilmekte. Yani artık ortada kayıtsız kalınamayacak çok önemli bir insan kitlesi var.
'BÜRO'NUN FAALİYETLERİ
İşte, İçişleri Bakanlığı içindeki bir irade, bu yönde 3 yıl kadar önce çok önemli bir hamlede bulundu ve "İltica ve göç mevzuatı ve idari kapasitesini geliştirme ve uygulama bürosu"nu (bundan sonra kısaca "Büro" diyelim) kurdu. Büro, geçen süre zarfında çeşitli bakanlıklarla, bu alanda çalışan ve düşünen sivil toplum örgütleri ve akademisyenlerle, yurtiçi ve dışında ulaşabildiği tüm aktörlerle görüşme ve istişarelerde bulunarak bu alana ilişkin Türkiye'nin ilk yasa tasarısını hazırladı. Tasarının TBMM sürecinde de sivil toplumun görüşlerini Komisyon çalışmalarında iletebilmeleri imkânı sağlandı (nitekim bu kapsamda geçtiğimiz salı gününden itibaren İçişleri Alt Komisyonu toplantısında milletvekillerine tasarı hakkındaki görüşlerimizi aktarabilme imkânına sahip olduk). Bu haliyle son derece örnek gösterilebilecek bir yasama faaliyeti süreci yaşanmakta.
Hemen belirtmek isteriz ki; içinde Mültecilerle Dayanışma Derneği'nin de bulunduğu Mülteci Hakları Koordinasyonu (MHK), bu geç kalmış ve alana ilişkin önemli düzenlemeleri içeren tasarıyı genel anlamda desteklemekte. Ancak her yasada olduğu gibi biz insan hakları savunucuları için eksik, yanlış, fazla ve hatta tehlikeli bulduğumuz bir dizi düzenleme bu yasa tasarısında da mevcut bulunmakta. Bu nedenle MHK madde madde yeni tasarıdaki düzenlemeler hakkındaki düşüncelerini, kaygılarını ilgili gerekçeleri ile birlikte hazırlayıp bir dosya olarak komisyon üyesi milletvekillerine sundu. Özellikle yasa taslağının STK ve akademisyenlerle tartışıldıktan sonraki sürecinde tasarı haline dönüşürken önemli usul güvenceleri konusunda geriye gidişi MHK'nın kaygılarını artırdı. Bu nedenle bu ilk yasanın olabildiğince daha güzel çıkması yönünde tarafsız ve bağımsız hak örgütü olma ilkesi doğrultusunda bir çaba ve gayret içine girdi. Bu yasa tasarısı kuşkusuz mevcut durumu çok daha ileri götürecek, sığınmacılar lehine koşulları iyileştirecek ve mutlaka desteklenmesi gereken bir tasarı. Ancak her yasa hazırlığında olduğu gibi bu yasa da özgürlük-güvenlik denkleminin bir ara noktasında duruyor ve bu haliyle yasa tasarısının tamamının eksiksiz bir şekilde tüm uluslararası insan hakları standartlarını ve usul güvencelerini karşıladığını iddia etmek güçleşiyor. İşte bu noktada, biz hak örgütlerine bir sorumluluk düşüyor ve bu sorumluluğun gereği girişilen gayrete saygı gösterilmesi gerekiyor.
Av. Taner KILIÇ
Mültecilerle Dayanışma Derneği
Yönetim Kurulu Başkanı
ktaner@gmx.net
14.06.2012
Son Güncelleme Tarihi: 20 Haziran 2012 23:30