Türkiye'de soldaki yarılma sonrası yaşanan büyük ayrışma...
24 Ekim 2010 02:38
1989 yılında Almanya'ları ayıran 'duvarın çöküşü' ve ardından da Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB)'nin 1991'de dağılmasının ardından,dünya ölçeğinde solda başlayan 'kırılma' biraz gecikerek de olsa Türkiye'de de yaşandı, yaşanıyor. Son yıllarda peş peşe yaşanan önemli olaylar, darbe girişimleri ve Kürt özgürlük hareketinin gelişimi, sol için adeta birer 'turnusol' işlevi gördü. Gecikmeli de olsa özünde 1989'da başlayan 'kırılma', 12 Eylül'de gerçekleşen Anayasa Referandumu ile bir 'yarılma'ya ve hızlı ayrışmaya dönüştü.
Artık, Türkiye'de 'enternasyonalist özgürlükçü devrimci, sol /sosyalizm' oluşumuna yönelik hızlı yönelim ve toparlanma ile kökleri Kemalizmin derinliklerinden gelen gelenekçi, tutucu, özünde 'milliyetçi/ulusalcı' sol hızla ayrışıyor. 35 yıldır yayında olan sosyalist kültür dergisi Birikim'in geçtiğimiz ay 'gelenekçi sol' ile yollarını ayırdığını ilan etmesi de bu yarılmanın vardığı boyutun somut örneklerinden biri. Bazı yorumcularca, 'Solda yaşanan en hayırlı ayrışma' olarak da nitelen bu yarılmanın, ayrışmaya dönüşmesinin, kendini 'solda' tanımlayan bazı kesimlerde vardığı ibret verici boyutu sergilemesi bakımından, Roni Margulies'in "Şimdiye kadar aynı adı kullanıyorduk başlıklı yazısında değindiği örnek ibret verici... İşte, Margulies'in o yazısı...
ŞİMDİYE KADAR AYNI ADI KULLANIYORDUK
“Referandumla eli güçlenen AKP karşısında ‘Yetmez ama Evet’çi liberallerin bir kısmı ‘elini veren ...nü de verir’ havasına girmiş durumda.”
Türkiye Komünist Partisi’ni tanımlarken, Kemalist, Türk milliyetçisi ve İslam düşmanı demenin yanı sıra, artık homofobik de diyebiliriz.
Hep diyebilirdik de, artık kendilerinden alıntılayarak diyebiliriz. Yukarıdaki cümle TKP’nin internet sitesindeki “Referandum manzaraları” adlı yazıdan. Ali Cenk Gedik adlı bir adam yazmış.
“Göt vermek” ifadesinin Türkiye’deki çağrışımlarını, taşıdığı anlam yükünü, eşcinsellik hakkındaki egemen görüşleri nasıl pekiştirdiğini bilmemek mümkün değil herhalde.
Buyurun o zaman Gedik Bey, ben eşcinselim. Yazınızı okuyana kadar farketmemiştim, şimdi farkettim. Ne yapacaksınız? Var mı bir itirazınız?
Benim açımdan, TKP’nin azgın milliyetçiliği de, homofobik olması da şaşırtıcı değil.
Bunu şimdi gereksiz yere gündeme getirmemin nedeni, Ömer Laçiner. Suçlayacaksanız, onu suçlayın lütfen!
Birikim dergisinde yazdığı iki yazının ardından, Yeni Şafak’ta yayımlanan söyleşisinde şöyle demiş:
“Tartışacak pek bir şey kalmadı, gereği de kalmadı. Ortada birbirinin varyantı olabilecek, birbiriyle uzlaştırılabilecek iki perspektif yok artık. Temelden farklı iki yaklaşım sözkonusu. Bunlar şimdiye kadar aynı adı, sosyalist adını kullanıyordu. Artık ikisi arasındaki farklılığın netleştirilmesi, karışıklığın giderilmesi zorunlu. Biz bugüne kadar ortak geçmişimizin hatırına ‘sosyalizmi birlikte tanımlayalım’ diyorduk.. Şimdi biz yeni bir yola çıktık. Bu yeniden tanımlamayı yapacak ve onların ‘sosyalizm’i ile farklılığımızı netleştireceğiz.”
Ömer’in “Referandum süreci mi bu ayrışmayı netleştirdi” sorusuna cevabı da şöyle:
“Zorunlu hale getirdi. AK Parti ile mesafelerini bilhassa belirterek ‘Yetmez ama Evet’ diyenleri hâlâ AK Parti yardakçılığı ile suçlayıp ‘hayır’ cephesinde açıkça ırkçı, milliyetçi bir dil kullanan, MHP ve CHP ile saf tutmaktan gocunmayan, ‘işçi’ veya
‘sosyalist’/’komünist’ etiketli, İP’den TKP ve ÖDP’ye kadar bütün bir ‘sosyalist gelenek’in artıkları ile her şeyden önce ahlakî ve moral açıdan bağımız tamamen koptu bu süreçte.”
“Allah söyletmiş” diyeceğim, ama dersem TKP’liler, ÖDP’liler filan “Adam hem liberal, hem eşcinsel, hem de şimdi Müslüman olmuş, bakın ‘Allah’ diyor” diyecek.
Desinler be, sevinsin biraz çocuklar.
Allah söyletmiş.
Bir zaman önce bana da Allah ve Karl Marx, yine Birikim dergisinde, şunları söyletmişti:
“28 Şubat darbesini, darbeden yararlanarak iktidara gelen koalisyon partilerinin hepsinin silinmesi ve AKP’nin yüzde 34 ile iktidara gelmesi, askerle temkinli bir şekilde itişmeye başlaması izledi. Bunun ardından, müthiş hızlı, müthiş keskin bir dönem yaşadık: Hrant’ın cenazesi ve ‘Hepimiz Ermeni’yiz’ sloganı, 27 Nisan e-muhtırası, Cumhuriyet mitingleri, Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığını engelleme çabaları, AKP’nin oylarının yüzde 47’ye yükselmesi, Darbe Günlükleri, Anayasa Mahkemesi’nin türban yasası hakkındaki kararı, AKP’yi kapatma davası, Ergenekon davası.
Tüm bu can alıcı dönemeçlerde solun bütün büyükçe örgütleri Stalinist, Kemalist ve milliyetçi olduklarını, Marksist olmadıklarını kuşkuya mahal bırakmayacak şekilde kanıtladı. Eskiden beri böyleydiler elbet, ama eskiden ‘böyleler mi, değiller mi?’ diye tartışılabilirdi. İslamî gelenekten gelen bir parti ile ordunun karşı karşıya gelmesiyle, tartışma sonlandı. Her şey göz kamaştırıcı bir açıklıkla berraklaştı.”
Yazıyı bitirirken de, bir yanda Stalinist, Kemalist ve milliyetçi “sol” ile öte yanda sosyalistler arasındaki ayırım çizgilerinden söz ederek “Bu çizgiler o kadar keskin ki, kem küm etmek imkânsız hale geldi, bütün toplum taraf belirlemek zorunda kaldı. İyi oldu. Sapla saman ayrılmaya başladı, göz gözü görür oldu, onyıllardır iç içe yaşayan Kemalist milliyetçilik ile sosyalistlik birbirinden ayrıldı” demişim.
Görünen köy kılavuz istemez, ama referandum süreci görünen köye kılavuz oldu. Kendileri dışında hiç kimse TKP’yi, ÖDP’yi filan sosyalist zannetmiyor artık.
Duyduğuma göre, ÖDP’nin iç yazışmalarında DSİP ile EDP’nin, yani referandumda ‘Evet’ diyenlerin “soldan tecrit edilmeleri gerektiği” anlatılmış.
Aklıma geldikçe hâlâ gülüyorum!..
Roni Margulies, Taraf Gazetesi, 23 Ekim 2010
ronmargulies@btinternet.com
Sesonline.net