Medya kime ‘yandaþ’, kime ‘muhalif?’
14 Mayýs 2009 00:41 / 1516 kez okundu!
Medya siyasetle dün de iliþkiliydi, bugün de iliþkili. Tabii yarýn da iliþkili olacak gibi. Çünkü aslýnda medyanýn dokusu ve varlýðý siyasetle örülü. Ýrdelenmesi gereken ise, iliþkinin kamunun doðru bilgilendirilmesini ‘perdeleme’ iþlevi görüp görmediði konusu. Bir de tabii, sancýlý mücadelelerle temel insan hakký olarak kabul edilip tescillenen ifade özgürlüðünün ne denli serbestçe kullanýlabildiði...
3-4 Mayýs tarihlerinde, Dünya Basýn Özgürlüðü Günü vesilesiyle, Türkiye Gazeteciler Sendikasý (TGS), Avrupa Gazeteciler Federasyonu (EFJ) ile birlikte 'Basýn ve Ýfade Özgürlüðü, Engeller ve Sorunlar' temalý bir panel düzenledi. Panelde bilim insanlarý ve gazetecilerce çeþitli tebliðler sunuldu. Panelde söz dönüp dolaþýlýp, Türkiye’deki medyanýn hali üzerinde düðümlendi. Konuþmacýlarca basýn özgürlüðü çerçevesinde en çok dile getirilen ise; “yandaþ medya” olarak adlandýrýlan yapýlanmalar oldu. Tabii “kapitalizmin küresel krizi”, panelde sermayeyi bugüne dek en kapsamlý bilimsel yaklaþýmla irdeleyen Karl Marx’a da sýk sýk atýfta bulunmayý gerektirdi. Gerçi Marx, sermayenin milliyetinin, sýnýrlarýnýn olmadýðýný, hele de “kýrmýzý, sarý, pembe”(!) ve tabii “yeþil” gibi renk ve varyasyonlarýndan hiç söz etmemiþ olsa da, “yandaþ medya” yine de “yeþil sermaye” ile birlikte anýldý.
Türkiye’de medyanýn hali malum. Yeni yayýnlanan BÝA Medya Gözlem Raporu’nda belirtildiði üzere, “üç ayda 60'ý gazeteci, 110 kiþi mahkemeye verildi.” Yine Dünya Basýn Özgürlüðü Günü vesilesiyle Tutuklu Gazetecilerle Dayanýþma Platformu’nca yayýnlanan bir baþka rapora göre de, þu anda 23 gazeteci ve yazar fikirlerini açýkladýðý ya da rejimce istenmeyen haberleri yayýnladý diye tutuklu.
Ülkeye demokrasinin yerleþmesinin, toplumun demokratikleþmesinin önünde en büyük engellerden birini, belki de baþlýcasýný medyanýn durumu ve tutumu oluþturuyor. Son yýllardaki yeni geliþmeler eskiden ayný sýklýkta kullanýlmayan “Yandaþ medya” tanýmlayýcý kavramýný çok sýk kullanýlýr hale getirdi. Kavramsallaþtýrýlan bu ifadedeki vurgu, “iktidara yandaþlýðýn” altýný çizmede kullanýlýyor. Aslýnda baþka bir “yandaþ” büyük medya grubu daha var. Þu anda “mazlum” rolünü oynamaya çalýþýyorsa da gerçekte výcýk výcýklýðýn da simgesi. Þimdiki pozisyon alýþý, “AKP karþýtlýðýný” gerekli kýlýyor ve muhalif’miþ’ gibi yapýyor...
ASLINDA MEDYA DÜNE GÖRE DAHA DEMOKRATÝK
Türkiye içinde bulunduðu belki de tarihi olabilecek bu momentte bir deðiþim sürecinin en sancýlý anlarýný yaþadýðýndan, kavramlarýn içinin boþalmasý ve havada uçuþmasýyla, kafalarýn karýþmasý sürecini de beraberinde yaþýyor. Burada “öz” gözden kaçabiliyor. Ya menfaatler ve beklentilerin yönlendirmesi ile ya da sahiden kafalarýn karýþmasýndan ötürü...
Olmasý gereken, kamu ve toplum çýkarýný gözeten bir yayýncýlýk anlayýþý ise, medyanýn özünde eleþtirel olmasý ve istese de istemese de “iktidara” muhalif ya da en azýndan mesafeli bir çizgi izlemesi gerekiyor. Bazen, menfaat ve beklenti ya da olan bitene, gerçeðe gözlerini kapamýþ olma hali, medyayý “iktidarý” AKP’, hatta AKP’den ibaret sayma tuzaðýna düþürüyor. Eh, hal böyle olunca da “amiral gemisi”nin peþinden, silahlý askeri bürokrasiye “esas duruþa” geçmek için “marþ marþ” yapýlýveriyor rahatlýkla. Marþ marþý yapana da, “muhalif” basýn, “yandaþ olmayan” basýn deniyor kimilerince. Malum, elbette medyanýn tümü demokratik deðil, tümünde iliþkiler demokratik deðil, tümünde yapýlanma demokratik deðil. Ama, her türlü olumsuzluða karþý, þu gerçeðin altýný çizmekten de kaçýnmamak gerek. Her þeye raðmen, “medya” düne göre daha demokratik. Düþünsenize, medya dünkü yapýsýný koruyor olsa idi, “askeri vesayet” rejimini sürdürmek, ‘gerçek iktidar’ sahiplerinin iktidarlarýný korumak için bugüne dek giriþilen provokasyonlar, kanlý operasyonlar, asit kuyularý vb. sergilenemeyecek -bugünkü yetersiz haliyle bile olsa- kamuoyu daha yýllarca olan biteni öðrenemeyecekti.
“Kaderin cilvesi” mi dersiniz artýk, yoksa dünyadaki dinamikler ya da Türkiye dinamikleri mi, tarihsel diyalektik mi dersiniz. Ne derseniz deyin, ama tablo böyle.
Medyadan söz ederken her yanýyla tarihsel olan “Turkuvaz Medya”daki onurlu baþkaldýrýyý da unutmamak gerekiyor.
13 Þubat’ta Türkiye yeni bir güne uyanýrken, Türkiye Gazeteciler Sendikasý (TGS), her haliyle eylemi "tarihi" kýlan pek çok özelliði içinde barýndýran Turkuvaz Medya grubuna baðlý iþyerlerinde “Grev” baþlattý. Demokrasi, basýn özgürlüðü, hak mücadelesi, hukuk gibi, yaþamsal talepleri yükseltmek, kendisi ve meslektaþlarý “örgütsüz”, daðýnýk, “periþan” haldeki medyanýn yapabileceði bir þey gibi görünmüyordu. Ama, greve katýlan 10 gazeteci bu durumu kýrdý, umudu yeþertti.
Bu nedenle de, yýllar sonra yaþanan grev, medyadaki iliþkilerin demokratikleþmesine katký anlamýnda da özel (tarihi) bir önem taþýyor. Kendilerine de sirayet etmesin diye sessiz kalýyorlar ama, biliniyor ve açýkça görülüyor ki; köþe yazarý olarak, kiþi olarak malum tanýmla, sadece “yandaþ medya”da baþladýðý için bu grevi destekleyenler, el ovuþturanlar var. Sonuçta, tüm kanatlarýyla, demokrasinin çok uzaðýndaki ana akým merkez medya, “çýkarlar” ve ‘sendikasýzlaþtýrma’ ortak tutumuyla bir kere daha aralarýndan su sýzmazmýþ gibi davranýyor...
* * *
29 yýl aradan sonra çok deðiþmiþ ve “sendikasýzlaþtýrma” operasyonunu baþarmýþ medya ortamýnda baþlatýlan bu grev tam bir “turnusol” iþlevi görüyor. Gerçekler acýtsa da, “yüzleþme”nin zamaný. Sýrf bu nedenle bile, ‘ATV/Sabah Grevi’ mutlaka baþarýya ulaþmalý. Çünkü, hangi siyasi görüþten olursa olsun herkesin, demokrasiye susamýþ tüm yurttaþlarýn ortak çýkarý var bu grevin baþarýya ulaþmasýnda...
Yalçýn Ergündoðan
14.05.2009