Yerelden Genele; Genelden Yerele Seçimler - Okan Arslan
14 Mart 2009 17:14
Yerel Seçim sonuçlarına bakılarak bir sonraki genel seçimin sonuçlarını tahmin etmenin doğru olduğu ve iktidara gelişin ve iktidardan gidişin, doğrudan yerel seçimlere bağlı olduğu tezi, geçmişten bugüne bakıldığında çoğu zaman doğru olmakla birlikte; zaman zaman da beklenmedik siyasi ve ekonomik gelişmelere bağlı olarak yanlışlanabilmektedir. Yine de, yerel seçim sonucuna bakılarak bir sonraki genel seçimin falına bakmak; siyasal partilerin gidişatını tahlil etmek mümkündür. Bu yazıda, 1963 yılından; son yapılan 2004 yerel seçimlerine kadar başat siyasi partilerin gidişatını ele alacağız. Seçmenlerin yerel seçimlerde özellikle parti yerine adaya oy verme eğilimleri dikkate alınarak; aşağıda detaylandıracağımız yerel seçim sonuçlarını, daha ziyade partilere oy verilen İl Genel sonuçları bazında değerlendireceğiz.
1950’li yıllarda Türkiye ilk defa CHP’nin tek partili yönetimini takiben DP ile yeni bir dönemi denemiş ve 10 yıl süren bu dönemin bir askeri darbeyle sekteye uğraması sonrasında, dönemin yaygın deyimiyle (bugün savunulandan hayli farklı olarak) 2. Cumhuriyet kurulmuş ve yeni bir Anayasa ile rejim yeniden düzenlenmişti. 1950’li yıllar DP-CHP arasında başat iki partili bir sisteme geçilişinin bariz örneklerinin sergilendiği yıllar olurken; 1960 darbesi sonrası oluşan siyasal süreçte DP’nin devamı olan siyasal partilerle CHP arasında bölünen siyaset, ikili bir yapıdan ziyade çoklu bir yapı arz etmekteydi. Ancak, 1963 yılında yapılan yerel seçimlerle birlikte, Türkiye’de 12 Eylül darbesine kadar sürecek olan (ve bugün de yeniden eskiye dönüş niteliğindeki) iki partili bir siyasi yapıya geçilmiş olacaktı. Bu sefer, bu ikili yapı CHP ile, DP’nin devamı olduğunu zamanla kanıtlayan ve DP’nin devamı olduğunu ileri süren diğer hareketlere galebe çalan Adalet Partisi (AP) arasına kuruldu. 27 Mayıs sonrası yapılan ilk genel seçimlerde (1961) CHP %36. 73 oy almıştı. AP ise %34. 79’da kalmıştı. İki yıl sonra 1963 yılında yapılan yerel seçimlerde İl Genel sonuçlarına göre (bu yazıda yerel seçim sonuçları İl Genel sonuçlarına göre verilmiştir) seçime iktidarda giren İsmet Paşa’nın CHP’si, % 36. 22 oy alırken; o vakit muhalefette olan AP, %45. 48 oy aldı. İki sene öncesine göre CHP, aşağı yukarı aynı oyda kalırken; AP yüzde ona yakın patlama yapmıştı. Nitekim 1965 yılında yapılan genel seçimlerde Demirel’in başkanı olduğu AP, %52. 86; CHP ise %28. 75 oy aldı. Bu sonuca göre, yerel seçimlerde alınan sonucun bir sonraki genel seçimleri etkileyeceği tezi, AP’nin yükseliş trendini göstermesi bakımından kanıtlanmış olsa da bir yerde de yanlışlanmış oluyordu. Zira CHP’nin yerel seçimlerde oyu bir önceki genel seçime göre değişmemişti; ancak 1965 genel seçimlerinden CHP ciddi oy kaybına uğrayarak çıktı. Takip eden 1968 yerel seçimlerinde AP, 1965 genel seçimlerine göre oy kaybına uğradı ve %49. 06 oy aldı. CHP de muhalefette olmasına rağmen bir miktar oy kaybetti ve %27. 37 oy aldı. Bu sonuç, bir sonraki genel seçim olan 1969 genel seçimlerinin bir yerde şimdiden sonucu vermekteydi. AP, 1969 genel seçiminde düşüşünü bir miktar daha devam ettirdi ve %46. 55 oy aldı. CHP’nin oyları ise hemen hemen hiç değişmedi ve CHP 1969 seçimlerinde %27. 37 oy aldı. Başta ifade ettiğimiz yerel seçim sonuçlarının bir sonraki genel seçim sonuçlarını yansıtması ya da mevcut gidişatı göstermesi tezi, 1973 yılında yapılan genel ve yerel seçimlerde önemli ölçüde çürütülmüş oldu. Zira, 1968 ve 1969 sonuçlarına bakılarak CHP’nin oylarını bir miktar azaltması ya da aynen muhafaza etmesi gerekiyordu. Ancak, 1969-1973 yılları arasına 12 Mart süreci girdi ve CHP’nin de başına İnönü yerine Ecevit geçti. Dolayısıyla, tezimizin kendi başına yeterli olmadığı ve ülkede oluşabilecek ani ve etkili olayların da mutlaka kaale alınması gerektiği bir kez daha kanıtlanmış oldu. Ancak tez, AP’deki düşüşü ifade etmesi bakımından bir yerde de bir kez daha doğrulanmış oldu. Öte yandan, 1973 yılında önce genel seçimler ardından 2 ay kadar sonra da yerel seçimler yapılmıştı. Yani, hem sıra değişmiş, hem de araya pek vakit girmediğinden düzgün bir değerlendirme yapma fırsatı oluşamamıştı. Nitekim 1973 genel seçiminde CHP, büyük bir gelişim göstererek, oylarını %33. 29’ye yükseltirken, AP %29, 82’ye gerilemiş ve 1965’ten 1973’e sekiz senede neredeyse yarı yarıya erimişti. Genel seçimlerden iki ay sonra yapılan 1973 yerel seçimlerinde tablo çok farklı olmadı. CHP, %32. 32; AP ise %29. 82 oy aldı. Tıpkı 1973 yılında olduğu gibi, 1977 yılında da yerel ve genel seçimler aynı yıl yapıldı. Türkiye’nin oldukça hareketli ve hararetli bir dönemi olan 1970’li yıllardaki siyasi tablo ve gelişmeler de dikkate alındığında; 1977 Yerel Seçimlerinden altı ay önce yapılan Genel Seçimlerde, CHP % 41. 39 oy aldı ve patlama yapmış oldu. AP de ilk defa yıllar sonra oy ibresini yukarı doğru kaldırarak, % 36. 89 oy aldı. Ancak bir önceki yerel seçim genel seçimle aynı yılda (1973) yapıldığından bu iki partinin gidişatının yerel seçimlere bağlı olarak değerlendirilmesi mümkün olmamıştır. Nitekim 1977 yılında yapılan yerel seçimlerde 6 ay önceki genel seçimden çok farklı bir tablo ortaya çıkmamıştır. CHP, % 41. 73; AP ise % 37. 10 oy almışlardır. Sadece altı aylık dönemde oluşan oy artışının devam edeceği varsayılsa, bir sonraki genel seçimlerde (1981’de olabilirdi) gerek CHP’nin gerekse AP’nin oylarını bir miktar daha artırması beklenebilirdi. Ancak araya 12 Eylül’ün girmesi, bir kez daha sağlam ve sağlıklı bir değerlendirme yapma imkânını vermemektedir.
Yukarıda tahlil etmeye başladığımız tezi, 12 Eylül sonrası için incelemek biraz güç olmakla beraber, 12 Eylül’ün üzerinden biraz vakit geçmeye başlayınca, 12 Eylül öncesine benzer sonuçlar elde etmek mümkündür. Hatta aşağıda da irdeleyeceğimiz gibi, bu yazıda ele aldığımız tezimiz, 12 Eylül sonrası daha fazla kanıtlanma ve doğrulanma olanağı bulmuştur denilebilir. 1983 yılında yapılan, olağanüstü şartlardaki seçimlerde Özal’lı ANAP % 45. 14; 12 Eylülcülerin sağ partisi Milliyetçi Demokrasi Partisi (MDP) % 23. 27; 12 Eylülcülerin sol partisi Halkçı Parti (HP) de % 30. 46 oy almışlardı. Tabii, bu seçime başka parti sokulmamıştı. Siyasette düzelme ve normalleşme, çok cılız da olsa 1984 yerel seçimleriyle başlamış oldu. Genel seçimle arasında çok fazla süre farkı olmadığından özellikle iktidardaki ANAP için 1984 seçimleri çok farklı bir sonuç vermedi. ANAP 1984 yerel seçimlerinde % 41. 52 oy aldı. Ancak, 1984 yerel seçimlerinin 1983 kadar kısıtlayıcı bir ortamda yapılmaması ve başka siyasal partilerin katılımıyla 12 Eylülcülerin partileri açısından sonuç ciddi oranda fark etti. MDP, % 7. 09 oy alırken, HP de %8. 76 oy aldı ve çok kısa sürede yok olma sürecine girmiş oldu. 1983 genel seçimlerine katılamayan; sonradan Halkçı Partiyle birleşip SHP’yi oluşturacak olan Sosyal Demokrasi Partisi (SODEP) % 23. 35 oy alarak, Türkiye’nin bundan sonraki siyasi oluşumunda ANAP’a karşı muhtemel bir alternatif olacağını bu yerel seçimlerle göstermiş oldu. Keza, yasaklı Demirel’in AP’sinin devamı olan DYP de bu seçimde % 13. 25 oy alarak, bir sonraki seçimde söz sahibi olabilecek başka bir parti olacağının sinyallerini vermişti. Başka bir ifadeyle bir sonraki genel seçimde, ANAP’ın yanı sıra SODEP (ya da sonradan SHP) ve DYP başat aktörler olarak siyaset sahnesine çıkacaktı. Bunun bir başka anlamı da, ANAP güç kaybettiği vakit, oylarını bu iki parti alacaktı. Nitekim takip eden yıllarda önce yavaş yavaş; sonra da çok hızlı bir şekilde böyle oldu. 1987 seçimlerinde ANAP % 36. 31’e gerilerken (seçim sisteminin azizliğiyle ciddi oranda milletvekili çıkartarak tek başına iktidarda kaldı) ; SHP % 24. 74; DYP ise % 19. 14 oy aldı. Bu sonuç, 1984 yerel seçimlerinden çıkan sonucun, zaman içindeki yansımalarıydı. 1987 genel seçimlerinin bir başka sonucu da, bir sonraki yerel seçim olan 1989 seçimleriyle, ANAP’ın erime sürecine girmesiyle beraber, SHP ve DYP’nin oylarını ciddi oranlarda artırması şeklinde özetlenebilir. Nitekim, 1987 seçimleri sonrası Özal’ın, yasakları kalkan 12 Eylül öncesi siyasi liderlerden (özellikle de Demirel’den) çekinmesi ve gitgide günlük siyasetin içinde kaybolmasından ve vatandaşın tepkilerinin hedef tahtası haline gelmesinden dolayı, ANAP hızla yok olma sürecine girdi. 1989 yerel seçimleri sonucunda, ANAP’ın oyları, %21. 80’e gerilerken; DYP’nin oyu % 25. 13’e; SHP’ninkiyse % 28. 69’a çıktı. Bu sonuç, biraz da günlük siyasi gelişmelerle beraber, aslında 1987 seçimlerinde bir manada gizliydi. 1990’lı yıların başından itibaren ciddi bir siyasi aktör haline gelecek olan Erbakan’ın Refah Partisi (RP) de 1989 yerel seçimlerinde oyunu artırarak %9. 80 oy almıştı. Ancak, 1989 yerel seçimlerinin sonucu, 1991’deki genel seçimlerin doğrudan sonucu olmadı. Aradaki iki yıllık süre, özellikle Demirel’e ve DYP’ye yaradı. DYP, 1991 genel seçimlerinde birinci oldu ve % 27. 03 oy aldı. SHP’nin 1984’te başlayan ve 1989’da zirve yapan gidişatı, 1991’de inişe geçti ve parti ANAP’ın da gerisine giderek %20. 75 oy alabildi. ANAP ise Özal’a olan tepkilerden sonra genç lider Mesut Yılmaz ile % 24. 04 oy alarak, siyasi varlığını bir süre daha devam ettirebilmişti. 1991 seçimleri, yerel seçimle başlayan gidişatın yüzde yüz aynı sonucu doğuramayacağının bir başka göstergesi oldu. Bu seçimler, yavaş yavaş yükselen İslami hareket için bir başka siyasette tutunma vesilesi olmuştur. RP, 1991’de %16. 88 oy aldı. Ama bu oya, RP listesinden giren Alparslan Türkeş’in Milliyetçi Çalışma Partisi’nin (MÇP- bugünkü MHP’den önceki parti) oyları dâhildi. Dolayısıyla, 1991’de, takip eden yıllarda iktidara gelecek olan İslami hareketin gidişatı, tam olarak anlaşılamamıştır. Nitekim RP’nin ve İslami hareketin geliştiği ve güçlendiği ancak 1994 yerel seçimlerinde net bir şekilde görülebilmiştir. Bugün, AKP’nin iktidarda olmasının temelinde de esas itibariyle 1994 yerel seçimleri vardır. Zira İslami hareketin partisi olan RP, 1994 yerel seçimlerinde % 19. 14 oy alarak Ankara ve İstanbul gibi iki büyük kentin belediyesini almıştır. Bu iki belediye bugün hala İslami hareketin (AKP’yi bir manada RP’nin devamı sayarsak) elinde bulunmaktadır. 1994 yerel seçimleri, merkez-sağı oluşturan DYP ve ANAP’ın yavaş yavaş gerileme ve hatta silinme sürecine girdiğini de göstermektedir. Zira ANAP’ın oyları 1991 genel seçimlerine göre azalarak % 21. 09; DYP’ninse % 21. 41’e gerilemiştir. SHP’nin 1991’de başlayan gerileme süreci, oylarının %13. 53’e düşmesi sebebiyle, 1994’te de devam etmiştir. 1994 yerel seçimlerinin açık göstergesi olan, RP’nin hızla geliştiği gerçeği, 1995 genel seçimlerinde kanıtlanmıştır. RP, 1994’te belediyelerde; 1995’te de Türkiye genelinde iktidara gelmiştir. RP, bir sene zarfında oylarını %21. 37’ye çıkarmıştır. DYP % 19. 18’e gerilerken; ANAP, %19. 65’e düşmüştür. SHP’nin yerini alan CHP, % 10. 71’le zorla meclise girebilirken; takip eden genel seçimde sürpriz yapacak olan DSP’nin oyu % 14. 64’e yükselmiştir. Ancak, yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, 1999 yılına gelindiğinde, araya 28 Şubat ve sonrası süreç girdiği gibi, beklenmedik bir şekilde Abdullah Öcalan yakalanmış ve bu yakalanma olayı, o anda Başbakan olan Ecevit’e tek kelimeyle siyasi doping yapmıştır. Bu olağanüstü gelişmeler, 1999 yerel ve genel (aynı anda yapılmıştır) seçimleri için gidişatı ciddi ölçüde değiştirmiş ve tezimizi bir kez daha ciddi oranda (tam olmamakla beraber) çürütmüştür. 1999 genel seçimlerinde DSP % 22. 19; yerelde ise % 18. 70 oy alarak patlama yaparken; İslami hareketin temsilcisi Fazilet Partisi (RP kapatıldıktan sonra) genelde % 15. 41; yerelde ise % 16. 48 oy alarak gerileme sürecine girmiştir. Ancak, Ankara ve İstanbul gibi iki büyük şehri ve daha bir çok yerel idareyi elinde tutmayı da sürdürmüştür. Bu seçimde ANAP ve DYP, tezimize paralel olarak gerilemeyi sürdürürken; MHP, ciddi oranda patlama yaparak, bundan sonraki siyasal şekillenmede (bugün de) önemli bir siyasal aktör olacağının sinyallerini vermiştir. MHP, genel seçimlerde % 17. 98; yereldeyse % 17. 17 oy almıştır. Tabii, genel ve yerel seçimlerin aynı zamanda yapılması, tıpkı 1973 ve 1977 yıllarında olduğu gibi sağlıklı bir değerlendirme yapılmasını engellemektedir; yine de 1995 ile kısmi de olsa bir mukayese yapılabilmektedir. Ancak, 1999 yerel ve genel sonuçları, bundan sonraki süreçle ilgili çok da fikir vermemektedir. Zira bu sonuçlara göre DSP güçlenmektedir; ANAP ve DYP zayıflamaktadır; FP, yerel yönetimlerde gücünü ve etkisini muhafaza etmekle beraber, gerilemektedir; MHP ciddi oranda yükselmektedir. CHP ise zaten barajı aşamayarak Meclis dışında kalmıştır. Araya giren ekonomik kriz ve siyasal bunalımlar, tezimizi ciddi ölçüde çürütmektedir. Nitekim 2002 yılı genel seçimlerinde yeni kurulan bir siyasal parti olan, ancak iktidara gelişi (özellikle Tayyip Erdoğan nezdinde) 1994 yerel seçimlerinde gizli ve zımni bir şekilde belli olan AKP’nin % 33, 43 ile ortaya çıkışına sahne olmuştur. Keza, bir önceki seçimde Meclis dışında kalan CHP, % 19. 41 oy almış ve bu sefer sadece başat siyasi aktörler olarak değil, ama bizzat Meclis’te varlık göstermeleri bakımından iki partili bir tablo ortaya çıkmıştır. Kuşkusuz 2002 seçiminin sonuçları, 1999 ve öncesinde tahmin edilemezdi. Ancak, yukarıda da belirttiğimiz gibi, Türkiye’de İslami hareketin (AKP de dâhil olmak üzere) iktidara gelişi, 1994 yerel seçimlerinde görülmekteydi. 2004 yerel seçimleriyle birlikte, tezimizin özellikle 2007 seçim sonuçları dikkate alındığında bir kez daha doğrulanmaya başladığını görmekteyiz. Zira 2004’te AKP, % 41. 67; CHP, % 18. 23; MHP ise % 10. 45 oy almıştı. Bu gidişata göre AKP’nin iktidarda yıpranmadan kalması halinde bir sonraki genel seçimde başarısını daha da artırması gerekiyordu. AKP, 2004’te oylarını 2002’ye göre % 7 artırmıştı. Bu lineer gelişim devam ederse, 2007’de bu oranın % 48 olması lazımdı. 2007 genel seçimlerinde AKP hepimizin bildiği gibi % 46. 57 oy aldı. Nitekim araya giren yeni ve ani siyasal bunalımlar (Cumhurbaşkanı seçimi krizi) dikkate alınmasa dahi sonucun AKP yıpranmazsa bu şekilde olması beklenirdi. CHP’ninse 2004’tekine benzer bir oy alması beklenirdi. DSP ile birlikte girdiği seçimde 2007’de CHP % 20. 88 oy aldı ve bu tez kanıtlanmış oldu. MHP’nin de 2004 yerel seçimlerinde, bir önceki seçime göre oylarını % 2 artırmasının devamı halinde, 2007’de % 12-13 civarında bir oy alması gerekmekteydi. Öyle de oldu. MHP, 2007’de % 14. 28 oy aldı.
Yazının başında ifade ettiğimiz tezin, özellikle son dönemde ciddi ölçüde doğrulandığını görmekteyiz. Ancak, geçmişten bugüne bakıldığında, yukarıda da detaylarıyla açıklamaya çalıştığımız gibi, bir yerel seçim sonucunun bir sonraki genel seçim sonucunu aşağı yukarı yansıtacağı ve mevcut gidişatı göstereceği tezi, beklenmedik siyasi ve zaman zaman da ekonomik gelişmelere bağlı olarak, bütünüyle olmasa da yanlışlanabiliyor ve ortaya çok farklı bir siyasi yapı çıkabiliyor. Tabii, koşulların çok farklı olmaması şartıyla, yerel seçimlerin sonuçları, büyük olasılıkla genel seçimlerin sonucunu da yansıtıyor. Bu noktadan hareketle, 29 Mart 2009 yerel seçim sonuçlarının, normal koşullarda 2011 yılında olması muhtemel bir seçimin sonuçlarını da yansıtacağı söylenebilir. Tabii, 29 Mart 2009’un sonuçlarıyla ilgili değerlendirme yapabilmek için de, bu yazıda yapmaya çalıştığımız gibi, bir önceki genel seçimlerin sonuçlarına bakmakta yarar var. Bunun için elimizdeki somut veriler 2007 seçim sonuçları ve 2004’te başlayan süreç ve gidişat. Bu mantığa göre, lineer bir gelişme devam ederse şayet, AKP’nin oylarını yine % 6-7 oranında artırması gerekiyor. CHP’nin % 20 civarında oy alması; MHP’nin de oylarını % 16’ya çıkarması gerekiyor. Tabii, bu lineer gelişimin her zaman, kategorik bir şekilde aynı oranda artması beklenmemeli; zaten matematiksel olarak da bu mümkün değil. Zira, AKP’nin oyları her 2-3 yılda bir % 6-7 artarsa, diğer partilerin hiç artmaması (MHP, bu lineer mantığı bir yerde bozuyor) veya sürekli gerilemesi (CHP’nin gerilemeyerek yerinde sayması yine bu mantığı bozuyor) gerekir. Bu gerçek dikkate alındığında ve ciddi siyasal gelişmelerin yaşanmadığı; küresel krizin Türkiye’yi nispeten kısmi etkilediği (ya da henüz etkilemediği) ve Tayyip Erdoğan’ın son Davos çıkışının siyasi oya tahvil edileceği gerçeği dikkate alındığında; en kötü ihtimalle 2007 genel seçimlerine yakın bir manzara bekliyor 30 Mart sabahı Türkiye’yi. Hatta, lineer artışın bir miktar devam etmesi ve AKP’nin oylarını belki 1-2 puan daha artırması bile mümkün. Uzun sözün kısası; neyin ne olacağını bize en iyi zaman gösteriyor: Gelecek Zaman. Ama zaman zaman, geçmiş zaman da oluyor; tarih tekerrür de edebiliyor. Hayat bazen bizi tümdengelime; bazen de tümevarıma sürüklüyor. Yerelden genele gidiliyor kimi vakit; kimi vakit de genelden yerele. Kimi vakit oluyor; hayat duruyor…
Okan Arslan
Toplum ve Politika Enstitüsü
http://www.tpe.org.tr/index.php?option=com_content&task=view&id=296&
Itemid=58