Gençliklerine izin verilmeyenlerin bayramıdır 19 Mayıs
19 Mayıs 2013 17:36 / 2152 kez okundu!
Yarın bütün yurtta 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı kutlanacak. Yine birileri (Kemalistler) Samsun’a ayak basacak. Oysa ki, bu ülkenin kaderini değiştiren 1915 sonrası her milli bayram, bir mezbahanın arka bahçesidir. Hep bir acıyı/katliamı örtmek için ya çocuklara ya gençlere ya da zafer/kurtuluş adıyla bizlere resmi ideoloji tarafından armağan edilen bayramlar, özünde kanın ve gözyaşının gizlenmesi gerçeğidir.
Yani ne kadar çok milli bayram, o kadar çok katliam demektir. Ne karanlık tarihimiz var bizim. Hemen hemen her güne denk düşecek kadar katliamlara imza atmışız. Belki de bu yüzden acının ve yok oluşun ülkesidir Türkiye.
Samsun, bir zamanlar tıpkı Smyrina (İzmir), Mardin gibi çok dilli, çok dinli, çok etnikli bir coğrafyanın merkeziydi. 1915 ile başlayan 1924’e dek devam eden süreçte tek tipçiliğe kurban edilen Samsun’da, bir zamanlar Ermeniler ve Pontus Rumlar da yaşardı. 1924’ten sonra bu halklar tamamen yok edilmese de yok denecek kadar aza indirilmiştir. Toplumsal belleği yok etmek isteyen Kemalizm, Türk kültürü dışında diğer kültürlere tam bir faşizm uygulamıştır. Bugün Samsun’u görenler pekâlâ bilirler ki faşizme karşı inatla direnen Rum ve Ermeni kültürünün izleri hala günümüzde vardır.
Osmanlı sultanlığında Rum vatandaşlarına yönelik önlemler uzun süren bir zaman dilimine, yani 1912’den 1922/1923’lere kadar yayılmakla birlikte Pontus ya da Karadeniz bölgesindeki takibatlar ve imhalar cumhuriyetin kurulmasından sonra da yani 1924 yılına kadar sürmüştür.
Rumlara yönelik takibatlar ise 1919’da başlamıştır. 1915’te Talat Paşa’nın uyguladığı yöntemle büyük benzerlik içinde olan Mustafa Kemal ve yoldaşları, 1920’nin başlarında Kilikya Maraş’ta ve Hacin’de 9 bin Rum katletmiştir. 1922’de sürgün edilen Rumlar aynı 1915’te olduğu gibi Avrupalıların ve Amerikalıların tanıklık edemeyeceği güzergâhlar seçilerek tehcir edilmiştir.
İstanbul hükümetinin zayıflamasıyla müdafai hukuk, milliye cemiyetleri komiteler halinde halkı, galip güçlere ve onların işgal amaçlarına karşı direnişe çağırır. Osmanlı ordusundan firar eden askerler de bu çetelere katılır. 16 Mayıs 1919’da Sultan Vahdettin, General Mustafa Kemal’i, İstanbul’dan Samsun’a yollar yollamasına ama bu Sultan’ın da sonu olur böylece. Sultan’ın, Kemal’i göndermesinin en büyük nedeni, İngilizlerin 9 Mart 1919 tarihinde Samsun’a askeri birlik çıkarmalarıydı. Atatürk, 19 Mayıs’ta beraberindekilerle Samsun’a çıkar.
Atatürk’ün Samsun’a çıkması, hem ülkenin hem de kendisinin kaderini değiştirmiştir. Ve Samsun’a çıkmasıyla birlikte gençliğe şöyle seslenir:
‘’Genç fikirli demek, doğruyu gören ve anlayan gerçek fikirli demektir.’ Oysa ki, doğruyu görmesine bile izin verilmeyen kadim halkların gençliği bu çağrıyı duymadı / duyamadı. Çünkü onlar 1915 soykırımının kefensiz ölüleriydi.
1919’da Samsun’a çıkarak başlayan, sözde Kurtuluş Savaşı ile devam eden Ankara’daki ulusalcı hükümet, yönetimin başına geçer geçmez Rumların angaryaya tabii tutulmasını, 1921’de tekrar yürürlüğe koydu. Bu ülkede ulusallaştırma fikrinin ilk kurbanları Rumlardır.
Hıristiyanların özellikle de Rumların Batı Anadolu’dan sürülmeleri 1913’te başlamış olmasına karşın, İyonya’da (Ege’de) etnik temizlik yapılmasını engelleyecek nihai karar ancak Balkan savaşının bitiminde ve Enver Paşa’nın 1914’de Harbiye Nazırı olmasından sonra alındı. Soykırımın mimarlarından Talat Paşa 14 Mayıs 1914’te, Dardenel’den (Çanakkale) Çeşme’ye kadar olan tüm Yunan yerleşim birimlerini terör yoluyla ortadan kaldırmayı ve yerlerine ülkenin iç kısımlarına yerleştirilecek Türkleri ve Müslüman mültecileri getirmeyi kararlaştırdı.
1914’ten itibaren, Yunanistan’a veya Osmanlının Doğu ve İç kısımlarına sürülen İyonyalı, Trakyalı ve Pontuslu Rumların toplam sayısı 500.000 - 773,00 olarak verilmektedir. Osmanlı Hükümeti Temmuz - Ağustos 1914’te, 18 - 40 yaş arası Rum erkeklerinden “Amele Taburları” oluşturarak onları sistematik olarak ölüme sürükledi. 1916 yılı kış ortalarında Pontus Rumlarına dönük takibatlar, sürgünler ve imhalar başlatıldı.
Medeni dünyanın bu sürgünleri protesto etmemesi ve görmezlikten gelmesi yüzünden Osmanlı ve yeni cumhuriyet bu yaptırımları, Ermenilere, Süryanilere, Ezidilere, Alevilere ve son otuz yıldır Kürt halkına, kısacası boyunduruk altındaki halkların hepsine uyguladılar. Jön Türkler, Ermenilere ne uyguladılarsa aynı yöntemi Rumlara da uyguladılar. Rum kafileler de büyük mahrumiyetler yaşadı ama onlar Ermeniler gibi genel bir katliama tabi tutulmadı. Bu, Rumlara acıdıkları için değil o dönemde Alman müttefiklerin Yunanistan’ın itilaf devletlerinin yanında yer almaması içindi.
Bir zamanlar Ege’nin, Trakya’nın, Karadeniz’in, Orta Anadolu’nun kadim halkı olan Rum’lar neredeler şimdi? Her beş kişiden birinin gayrı Müslim olduğu bu topraklarda kadim halklara ne oldu? Bugün Rumların, Türkiye geneli nüfusları, yaşadığı baskılardan ne yazık ki anayurtları olan Anadolu’da (Anatolia) 3 bine düşmüştür. Bu, hepimizin suçudur. Dedelerimizin kanlı mirasıyla, 98 yıldır üzerimizde duran nar lekeleri temizlenmedikçe bu ülkeye ne barış gelir ne de demokrasi.
1915’de olduğu gibi Samsun’da 13 yaş ve üstü özellikle erkek çocukları geçmişi hatırlar düşüncesiyle topluca katledildi. M. Kemal’in gençliğe verdiği önem, işte tam da burada saklıdır. Katliamlar sonucu yok edilen Ermeni, Süryani, Rum, Ezidi gençlikten bugün söz edemiyorsak bunun tek nedeni işte böylesi faşizan anlayışlardır. 24 Nisan gibi, 19 Mayıs da bu yüzden ulusal soykırım günüdür. Ve bugün 19 Mayıs, Rum halkıyla birlikte bizler de aynı yası paylaşıyoruz. Bu günde gözyaşlarımızın rengi Rum, Ermeni, Süryani, Alevidir.
Zeynep TOZDUMAN
18.05.2013
Son Güncelleme Tarihi: 21 Mayıs 2013 02:02