Her gün 24 Nisan, acı doluyor insan
12 Mayıs 2013 01:35 / 3777 kez okundu!
Yıl 2013, ama bu ülkede takvimler hala 24 Nisan 1915'de kalmış gibi görünüyor. Üzerinden 98 yıl neredeyse bir asır olacak; 24 Nisan hala bitmedi sürüyor... Bir daha acılar yaşanmaması için, takvim yapraklarından delice koparmak istiyorum halkları yasa boğan tarihi günleri. Ezilen ve soykırım yaşayan bir halkın çığlığına karışmıyorsa çığlıklarınız, yüreğiniz sadece bir organdır.
24 NİSAN 2013'den bu güne değin bu ülkede soykırım yaşayan halkların inanç mabetlerine ve Kızılbaş Alevilerin evlerine işaretler konulmasını, medyadan hep birlikte endişe içerisinde izliyoruz.24 Nisan'da Süryani halkının kutsal kudüs’ü olan Mor Gabriel manastırının duvarlarının yıkım kararı çıkması ile başlayan sistematik saldırı süreci tüm hızıyla devam ediyor...
17 gün önce Türkiye’den Suriye’ye gitmekte olan Süryani halkının ruhani liderleri kaçırılmış, bugüne değin hiçbir haber alınmamıştır. Savaş ülkesi Suriye’de, halkların dini liderleri, kaçırılıyor ama basında, medyada yeterince bir haber yapılmıyor. Yaklaşık 3 hafta önce kaçırılan Süryani Ortodoks metropolitler, serbest bırakılıncaya dek çığlıkları, çığlığımız olacaktır.
Son 1 haftadadır ise İstanbul merkezli Ermeni ve Rum kiliselerine, hem de Ortodoks Rumların bayram gününde saldırıların olması ve son olarak da 2 gün evvel yine İstanbul Maltepe'de Alevi evlerinin işaretlenmesi ''acaba'' dedirtiyor insana. Karanlık ve gerici güçler tam da barış sürecinde, bu gücü kimden alıyorlar? Bunlar faili belli saldırılar. Göstermelik yakalanan saldırganlar!!!
Hükümet yetkilileri, ülkede yaşayan azınlıkların ve Alevilerin yaşam hakkına son günlerde yapılan saldırılar konusunda ise üç maymunu oynuyor.
Süryanilerle başlayan, Ermenilerle, Rumlarla devam eden saldırılar Alevileri vurmazsa olmaz. 3-4 gün önce de İSTANBUL/Maltepe’de yaşayan Alevilerin evleri hedef seçilerek işaretlenmesini, insan hakları savunucusu olarak esefle kınıyor, lanetliyorum. Bu ülkede 1915'in ve Alevi katliamlarının hesabı sorulmadıkça, resmi tarihimizle yüzleşmedikçe, nefret suçlarıyla savaşma yasaları çıkartılmadığı sürece bu ülkeye ne barış gelir ne de demokrasi.
Türkiye’nin ivedi bir şekilde 'Nefret Suçları Yasası' ve bu yasaların uygulanmasına çok ihtiyacı vardır. Gelişmiş ülkelerde nefret bir suç kapsamındadır ve ağır cezası vardır. Örneğin California’da 105 ayrı ırktan insanın yaşadığı eyalette, 110 dilin konuşulduğu Los Angeles’te, herkes bilir ki sadece nefret ediyorsun diye bir ırka, bir millete karşı suç isleyemezsiniz. İşlerseniz cezası çok ağır olur. Bizde ise nefret suçu işleyenlere karşı hukuk, suç unsuru değildir kararı verecek kadar çağdışı uygulamalara imza atıyor.
Ülke olarak barış sürecine girdiğimiz bu günlerde, artan ırkçı saldırılar Kürt halkıyla birlikte soykırım yaşayan bu ülkenin yerli halklarına ve inançlarına yapılmaktadır. Özellikle barış sürecinde, kadim halkların kiliselerine saldırı demek barışa kurşun sıkmak demektir.
Bu saldırıları gerçekleştiren faşistleri, gelişmiş teknolojiye sahip emniyet güçleri tarafından mobil kameralardan tespit etmek çok kolay artık. Teknolojik kameralar sadece bu ülkenin emek ve demokrasi güçlerinin düzenlediği mitinglerde, kimlerin yer aldığının tespiti için midir? Bu saldırganları sözde değil, özde yakalayıp sorgulamadıkça adalete olan güvensizlik devam edecektir.
Bu saldırılardaki amaç ülkede sayıları her geçen gün azalan, geri kalan azınlıkları da korkutup kaçırtmaktır. TC’de herkes bilsin ki, azınlıklar bu ülkede bir avuç değiller gayrı, son yapılan etnik araştırmalar sonucu milyonlar artık Ermeni-Süryani-Rum olduğuna göre, bizler de bu kadim halkların torunlarıyız. Son bir hafta içinde ise İstanbul’da Ermeni ve Rum kiliselerine 3 faşist saldırı yapılmıştır. Adliyeye suç duyurusunda bulunan Ermeni halkına mahkemenin savunması ise ilginçtir; ‘’suç unsuruna rastlanmamıştır", bu, yeni saldırılar yapın anlamına gelmektedir. Bu ülkenin yerli halkları olan Ermenileri, Süryanileri, Rumları ve Alevileri devletin yasaları korumayacaksa, kim koruyacak?
Oysa ki, soykırım yaşayan halkların inanç mabetlerine ve Süryani metropolitlerine yapılan saldırı, biz ezilenlere yapılmıştır.
Ermeni patriğin Dersimli Aleviler, Ermeni’dirler basın açıklamasından sonra ASIMDER adlı ırkçı dernek, "devleti göreve çağırarak, Patrik Vekili sayın Aram Ateşyan’ı hedef göstermiştir. Hedef gösterildikten tam bir gün sonra bayram gününde İstanbul Ermeni kilisesine saldırı düzenlenmiştir.
Saldırının yapıldığı günün özellikle bayram günü seçilmesi ise çok ilginçtir. Süryani Ortodoks ve Rum Ortodoksların bayramı olan Pascalya bayramında, kadim halklara bayram yaşatmayanları şiddetle kınıyorum. Soykırım yaşayan halklara ve Kürt halkına Anadolu coğrafyasında yapılan saldırılar durana dek, biz insan hakları savunucuları, barışseverler, yurtseverler, demokrasi ve emek güçleri olarak yanlarındayız ve yastayız. Sistematik bir şekilde 2015'e ramak kala Ermeni -Süryani-Rum halklarının inanç mabetlerine yapılan saldırılar ise münferit saldırılar değildir. Kısacası bu ülkede Ermeni, Süryani, Rum, Ezidi, Alevi olmak ateşten gömlek giymek demektir.
Ne yazık ki yine bir bayram gününde paylarına bayram değil, yine gözyaşı, yine acı, yine kan düştü...
En son olarak da Aleviler korkutularak, Kürtlere ve Kürt özgürlükçülerine düşmanlaştırılmaya çalışılıyor. Herkes de biliyor ve tarih de yazıyor ki; son yüz yıldaki tüm Alevi katliamları; ki neredeyse tamamı Kürt Alevilere yöneliktir ve İttihat Terakkici gelenek ile onun temsilcisi CHP tarafından gerçekleştirilmiştir.
Öldürülenler Kürt Aleviler, öldüren de Kemalist CHP’nin yönettiği devlettir. Yine herkes bilsin ki soykırım yaşayan yerli halklar bu ülkede yalnız değildir.
Zeynep TOZDUMAN
09.05.2013